Esneklik fiilen büyük işletmeler de dahil, kontrolsüz biçimde yayılmış fiilen vazgeçilemez bir istihdam biçimi halini almıştır. Ama yine de çalışma hayatında, esnek istihdamın sınırsız kullanım imkanlarının yasal dayanakları eksiktir. Öyle anlaşılıyor ki AKP hükümeti bu eksiklikleri büyük ölçüde giderecek yasal düzenlemeyi şimdi Meclis’e sunmuştur
7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra AKP hükümetinin savaş politikası (savaş zaten politikanın askeri biçimi değil mi?) 1 Kasım seçimlerinden sonra çatışmaların bazı kentlerde yoğunlaşmasıyla sonuçlandı. Sıcak çatışmalar sınırlı sayıdaki kentleri kapsıyor ama, savaş politikasının sonuçları etkisini sadece bölgede değil Türkiye’nin tümünde gösteriyor.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP hükümeti savaş politikasını, iktidarı için gerekli gördüğü hedeflere (ganimet demeli) ulaşmadan sona erdirmeyecek. Hiç kuşkusuz savaşın sona ermesi tek başına AKP hükümetine bağlı değil. Kürt hareketi, Suriye iç savaşı ve uluslararası konjonktür, burjuva sınıfının çıkarları, işçi sınıfının kitlesel eylemleri ve ekonomik koşullar gibi bir dizi etken savaşın gidişatı ve sona ermesinde etkili olacaktır.
Savaş koşullarının ekonomi ve toplum üzerindeki tahribatının (ve diyalektik bakımdan sermaye ve devlete yarattığı yeni imkanlar) boyutları bir süre sonra belirgin olarak ortaya çıkacaktır.
Ama daha şimdiden belirtebiliriz ki en önemli sonuçlarından birisi (Savaş nedeniyle göç eden nüfus 93 bine ulaşmış durumda – 11 Ocak 2016/Aljazeera.com) emek piyasasının biraz daha şişmesi. Barış mücadelesi, savaşa galebe çalamazsa bölgeden metropollere göç hızlanacak, metropollerde her işe razı emek ordusunun sayısı hızla büyüyecektir. Suriyeli göçmenlerle birlikte iyiden iyiye büyüyen emek ordusu, “işçinin işçiyle rekabetini” hızla artıracaktır. Muhtemel tarihi sonuç hiç kuşkusuz ücretlerin düşmesi, çalışma koşullarının ağırlaşması, sigortasız çalışmanın yaygınlaşması, kuralsız çalışmanın genişlemesi…
Batı cephesinde savaş
AKP hükümeti (kapsamı dar, yoğunluğu düşük, toplumun tümü seferber edilmemiş olsa da) savaş koşulları içinde, -üstelik Suriye meselesi de bir dış harekata yol açma eğilimi taşıyor- Batı cephesinde bir başka saldırıya hazırlanıyor.
Basına yansıdığına göre, AKP hükümeti “çalışma hayatında” esaslı değişiklikler içeren yasa teklifini Meclis’e sunmuş bulunuyor. Tasarı, kıdem tazminatının fona devredilmesi, işçi kiralanması, taşeron sisteminin yaygınlaştırılması gibi düzenlemeler içeriyor. Kısacası bu düzenleme ile esnek istihdam uygulamasının genişletilerek, yasal güvenceye kavuşturulması amaçlanıyor. Tasarı aslında yeni değil.
Yeni İş Kanunu (2003 tarihli 4857 sayılı) birçok esnek istihdam hükümlerini zaten içeriyor. Kıdem tazminatının kuşa çevrilmesini (bir fon haline getirilmesi) içeren hükme de sahip. Ayrıca 2003 yılından sonra pek çok kez esnek istihdamın fiili durumunun yasalaşması için 4 kez girişimde bulunuldu. Birkaç kez bazı yasal düzenlemeler de yapıldı (2006’da taşeron sisteminin güçlendirilmesi, 2008’de kısa çalışma ödeneği ve 2009’da cumhurbaşkanı tarafından veto edilen özel istihdam büroları düzenlemesi gibi).
Esneklik fiilen büyük işletmeler de dahil, kontrolsüz biçimde yayılmış fiilen vazgeçilemez bir istihdam biçimi halini almıştır. Ama yine de çalışma hayatında, esnek istihdamın sınırsız kullanım imkanlarının yasal dayanakları eksiktir. Öyle anlaşılıyor ki AKP hükümeti bu eksiklikleri büyük ölçüde giderecek yasal düzenlemeyi şimdi Meclis’e sunmuştur.
Burada Meclis’e sunulan tasarıyı ele almayacağız. Tasarının AKP kadar, büyüklü küçüklü, bütün sermaye sınıfının acil talebi olduğu üzerinde de durmayacağız. İktisadi durgunluk, şirketlerin satışları artarken kârlarının düşmesi, rekabet güçlerinin zayıflaması bu türden düzenlemeleri acil kılıyor. Sermaye açısından durum böyle. AKP’nin bu türden düzenlemelere gönüllü olduğu da muhakkak…
İlginç olan AKP hükümetinin savaş koşullarında, esnek istihdam ve kıdem tazminatını içeren bu “saldırı programını” hayata geçirmek istemesidir. 2008-2009 krizinde bile bu türden saldırılar içeren düzenlemeleri bin bir güçlükle, ihtiyatla Meclis’e getirebilmişti, AKP hükümeti.
Şimdi işçi sınıfının geriye çekildiği (ve sendikaların sağ bürokrasisinin kontrolüne girdiği) koşullarda, kitlesel tepkilerin gösterilemeyeceğini mi hesaplamaktadır? Veya savaş koşullarının milliyetçi bir havaya yol açtığı, işçi sınıfının sessiz kalacağı mı düşünülmektedir.
İşçi sınıfına saldırı programlarının zamanlaması bakımından, devletin keskin bir hafızası olduğu su götürmez. Bu hafızanın devrede olduğunu, AKP hükümetine yol göstermiş olduğuna kuşku yok.
Öyle anlaşılıyor ki AKP hükümeti doğudaki savaş kadar Batı’da işçi sınıfının kitlesel tepkilerini de küçümsemektedir.