“Yaka”nın Rengi Önemsiz – Özgür Müftüoğlu İle Röportaj

Çalışma ekonomisi uzmanı Doç. Dr. Müftüoğlu, krizde işsiz kalan beyaz yakalılarla ilgili olarak, “genel müdür yardımcıları, özel hastanelerde çalışan doktorlar birdenbire kendilerinin de işçi olduğunu farkettiler” diyor.

Kriz, plazada çalışan beyaz yakalıları da ciddi şekilde etkiliyor. Örgütsüzlük ve dağınıklık nedeniyle sesini yükseltemeyen bu kesimden çalışanların sendikalaşma için bazı adımlar attığı görülüyor. 3 Aralık’tan beri “Plaza Eylemleri”nde buluşan beyaz yakalılar, Sabah-ATV grubundaki sendikalı eylemcilere destek vermek amacıyla artık Sabah Gazetesi’nin Balmumcu binası önünde de toplanıyor. Beyaz yakalıların sendikalılaşmasını Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu ile İdil Kesten konuştu.

Beyaz yakalıların sendika ile tanışması neden krizle oldu?
Müftüoğlu: 2000’deki kriz çok ciddi olunca ve banka batmaları ortaya çıkınca çalışanlar işiz kaldılar. İşte o zaman çok ciddi bir sorun Türkiye’deki beyaz yakalıların, yani eğitimlilerin karşısına çıktı. O güne kadar Türkiye’de eğitimli kesim, nitelikli kesim işsizlikle ya da ücretlerin bu kadar aşağı çekilmesiyle karşı karşıya gelmemişlerdi. Birdenbire görüldü ki daha önce mavi yakalıların, yani iş tanımları daha çok kol gücüyle sınırlı olan çalışanların karşılaştıkları sorunlarla, eğitimli olan, kolej üniversite mezunu, dil bilen insanlar da karşı karşıya gelebilir. Bu durum Türkiye ile beraber diğer birçok ülkede de ciddi bir konu olarak ortaya çıktı. Onun dışında part-time çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalışma modelleri geliştirildi. Basın yayın sektöründe de yine kadrolu eleman yerine daha esnek istihdam biçimleri var. Bu durumda kendini orta sınıf olarak kabul eden beyaz yakalılar da gelecek sorusu sormaya başladı. Yani yarın ne olacağı belli değil, kiminde sosyal güvence hiç yok. Çalışma saatleri giderek uzamaya başladı. Sonuç olarak yukarıdan gelip sendikaların örgütlemesi yerine buralarda çalışan arkadaşlarımız başka çıkış yolu olmadığı sonucuna vardılar ve sendikaların kapısını kendileri çaldılar.

– 2008 kriziyle beraber “Plaza eylemleri”ne şahit olduk. İnsanları harekete geçiren sadece kriz mi oldu?
2008’e gelindiğinde yine bir kriz var. Aslında bu kriz 2000 krizi kadar etkilemedi, ama korkuttu doğrusu. Çünkü bu kesim ciddi şekilde borçlandırılmış durumda. Hepsinin ciddi kredi kartı borcu var. Hepsi ev ya da araba borcu ödüyor. Evet, bugün işten çıkartmalar az, ama bunun en ufak bir tehdidi bile herkesi korkutuyor. Bütün bunlar beyaz yakalıları daha önce Türkiye’nin de pek alışık olmadığı Plaza eylemleri gibi eylemlerle tanıştırdı.

– Plaza eylemlerine gittiğinizde karşımıza çıkan beyaz yakalı sayısı çok az. Sendikalara üye olanların sayısında önemli bir artış var mı?
İlginin arttığı kuşkusuz, insanlar daha çok soruyor, araştırıyor, internete girip bakıyor. Zaten ne yapabiliriz sorusunun ardından nasıl örgütlenilir, hangi çatı altında örgütlenilir sorusu soruluyor. Ama sendikaların üye sayısında çok da ciddi artışlara rastlanmıyor çünkü şunu da söylemeliyiz ki örgütlenme süreci sıkıntılıdır. Sendikaların da buna etki eden olumsuz yönleri vardır, ama bunun yanı sıra hizmet ya da sanayi sektöründe örgütlenen insanların bir anda işlerini kaybetmesi de söz konusu olabilir.

– Mevcut durumda bugün işten çıkartılan beyaz yakalılar sendikalı olsalardı durum farklı olur muydu?
Maalesef olmazdı, ama olumsuzlukları olumlu hale çevirmek için de çaba göstermek lazım. Türkiye’de 80 sonrası süreçte kimisi sendika kaynaklı, kimisi genel süreçten kaynaklanan genel bir güvensizlik oluştu. Bugün insanların işten çıkarılan arkadaşlarına baktıklarında görecekleri şu: Bir kısmı sendikaya aidatı ödemiş ama sendikaların gıkı bile çıkmamış. Sonuçta buradaki kötü örnek bu alandaki tüm çalışanlar için kötü örnek olacaktır. Ama işin bir de şu boyutu var. Örgütlenmek “kötü” olsa bile başka çare de yok. Bu işin yapılabileceği tek yer de sendikalardır. Tabandan gelen bir değişim hareketi sendikaları da dönüştürecektir. Sendikaların başındaki kişiler sendikanın sahibi değil. Seçimle geldiler ve işlerini iyi yapamıyorlarsa gidecekler. Kendimi bir sendikanın kollarına teslim edeyim ve o benim için çalışsın diye beklemek doğru değil. Mevcut yapıyı değiştirmek için çaba göstermek lazım.

– Plazada çalışanlar sendika ve işçi tanımlamalarına mesafeliler mi? Sizce bu da beyaz yakalı çalışanların sendikaya bakışını etkiliyor mu?
Evet, mesafeliler, çünkü beyaz yakalılar kendilerini işçi olarak tanımlamak istemiyorlar. Kendilerini orta sınıf olarak görüyorlar. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. Ama işte bu da şoku getiriyor. Hiç beklenmedik anda hiç beklemeyen insanlar kapının önüne kondu: Genel müdür yardımcıları, özel hastanelerde çalışan doktorlar…Ve bu insanlar birdenbire kendilerinin de işçi olduğunun ayrımına vardılar.

– Peki sizce Türkiye’deki sendikalar beyaz yakalı örgütlenmesine hazırlar mı, başlarına ne geldiğinin farkındalar mı?
Maalesef sendikalar buna hazır değiller, çünkü hala inatla 30 yıl önceki alışkanlıklarını, mevcut örgütlenme yapılarını, yöntemlerini korumaya devam ediyorlar ve bu da onlara güven kaybettiriyor. Belki bu süreç sendikaları da etkileyebilir ve sendikalara rağmen örgütlenmek isteyen beyaz yakalılar sendikalaşmada da bir dönüşüm başlatabilir.

– Dünyadaki beyaz yakalı örgütlenmeleri nasıl?
Dünyada farklı ülkelerde farklı örgütlenmeler var ama temelde şunu söylemeliyim: Sendikalı olmak bir kültür meselesidir. Bizim çevremizde babası sendikalı olan çok azdır, ama İngiltere’ye gidin dedesinin babası bile sendikalıdır. Ama oradaki sendikalar da mevcut yapılarını sürdürdükleri için beyaz yakalıların sorunlarına çare olacak duruma geçemediler. Bu yüzden dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de sendikalaşma oranları sosyal haklardaki erozyona rağmen ciddi oranda düştü. 90’lardan itibaren oralarda da beyaz yakalılar kendilerince yeni örgütlenme modelleri geliştirdiler. Mesela ABD’de senaryo yazarları örgütlendi, hatta gevre gittiler. Yunanistan’da basketbol oyuncuları grev kararı aldılar. Fransa’da esnek çalışan Mcdonald’s çalışanları örgütlendiler. Türkiye’de 90’larda kamu çalışanları, öğretmenler, doktorlar, hemşireler örgütlenmeye başladı. Yunanistan ve Fransa da kamu çalışanları özel sektör çalışanlarına göre çok daha aktif.

– 2008 krizi özellikle belirli ülkelerde ciddi bir sarsıntı ve oradaki beyaz yakalı çalışanlarda şok etkisi yarattı. ABD’de bankalar battı. İngiltere’de birçok finans kuruluşu ciddi oranda çalışan azaltıyor ve bu bankaların en saygın yatırım bölümlerinde çok yüksek ücretle çalışan insanlar. Sendikaların bu duruma müdahalesi söz konusu oldu mu?
İşin ilginç yanı oradaki sendikalardan da işten çıkarmalara ses çıkmadı. Sendikalar bu işten çıkarmaları krizin sonucu olarak görüp bu duruma karşı koymadılar.

– Beyaz yakalı sendikalaşma nasıl başarılı olur?
Bugün beyaz yakalıların çalıştığı firmalar uluslararası firmalar; yerel bile olsa uluslararası ortakları var. Bu nedenle sendikaların da uluslararası olması lazım ve bu beyaz yakalı sendikalaşmasının başarılı olmasının tek yolu. Çünkü küreselleşen dünyada sermaye alır üretim tesisini başka yere taşır. Uluslararası firmalarla başa çıkabilmenin tek yolu uluslararası sendikalardır.

Kaynak: newsweekturkiye.com