İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kabataş ve Fındıklı’nın geleceğini gündemine aldı. İBB, yaptığı anket ile Kabataş için İstanbulluların taleplerini topladı. Aralarında Politeknik’in de yer aldığı meslek insanları, bilim insanları topluluğu ile 15 Eylül’de Kabataş Çalıştayı yaptı. Çalıştayın devam edeceği de belirtildi.
Kabataş Martı Projesi’nin yarattığı tahribatın ardından bütünleşik bir kent-kıyı ilişkisini yeniden düşünmek ve birlikte çözüm aramak olumlu.
Kabataş Çalıştayı’nda da belirttiğimiz önerilerimizi sıralamaya devam edelim istedik.
Kente karşı işlenen suçlarla hesaplaşmak
İstanbul yıllardır sayısız hukuksuz projeyle, kente karşı işlenen suçlarla cebelleşiyor. Saray rejimine dönüşen iktidar biçimi, kenti, kentlilerin özgürlüklerini, yaşamlarını tahakküm altına almayı hedefledi, kamusal alanı siyasal simgelerin boy gösterdiği bir zeminde değiştirdi, dönüştürdü. İstanbul’a yaptıkları her müdahale kenti, kamusal alanı tarumar eden sonuçlar bıraktı.
Projelerini istisnasız yandaş inşaat patronlarına dağıttılar, inşaat şirketlerinin karlarını öncelediler. ‘En büyük’ ile başlayan her proje rejimin çivisini kentimize çakmak, sermayesini büyütmek içindi.
Meydanlar, sahiller, tarihi ve kültürel varlıklar, ormanlar, parklar bu tahribattan üzerine düşeni aldı. Kabataş’ın ve Fındıklı Parkı’nın başına gelenler de bu silsilenin bir parçasıydı.
Kabataş’ta ne oldu?
Kadir Topbaş’ın İBB başkanı olduğu dönemde, 2016 yılında Kabataş Martı Projesi çalışmaları bilim, meslek insanlarının, İstanbulluların itirazlarına ve tepkilerine rağmen başlatıldı.
Deniz dolduruldu, büyük ölçekli iskeleler inşa edildi. Fındıklı Parkı, yakın çevresinde kıyıya ulaşılabilir belki de son kamusal alan iken, araya doldurulan beton bir hat ile bu özelliğini yitirdi. Park büyük zarar gördü. Kıyı ile İstanbullular arasına devasa bir beton hat girdi. Kapasite aşım sorunu bulunmayan Kabataş iskelelerinin mevcut sorunları deniz doldurulmadan, iskeleler rehabilite edilerek ve bölge trafiği yaya odaklı düzenlenerek çözülebilecekken, AKP’li İBB mega proje yaptı, milyonlarca liralık kamu zararına imza attı, üstelik proje iptal edildi.
Ortada bir enkaz var, kamunun zarara uğratıldığı, kıyının, sahilin, parkın tahrip edildiği bir enkaz. İstanbullular bu gerçeği yakından biliyor.
Kabataş’ı kurtarmak
Kabataş da, iktidarın inşaat sektörüyle kurduğu ilişki biçiminin örneklerinden biri: Kamusal alana el koy, kentte yaşam hakkını, ulaşım hakkını kısıtla ve piyasalaştır, rejimini simgeleyen yapılarla donat!
Tam da bu nedenle, kamusal alanda hepimizin gözünün içine sokarak, itirazlarımızı yok sayarak yarattıkları talanla, kamu zararı ile hesaplaşmak ve bu hesaplaşmayla Kabataş’ı yeniden planlamak, kenti kamu yararı gözeterek yönetme iddiasını somutlaştıracak adımlardan birisi olacaktır.
Bu ölçekte, Kabataş için önerilerimizi sıralayalım:
– Kabataş Martı Projesi tarihi bir merkezde kıyı çizgisinin sınırları ile oynayarak kentsel kültürel peyzaja zarar vermiştir. Kabataş’a Martı Projesi kapsamında yapılan beton iskeleler, dolgu vb. müdahaleler gelecekteki bir uygulama için halihazır olarak kullanılmamalıdır. Kabataş’ın geleceği mevcut beton alanda yapılacak olası bir peyzaj projesi üzerinden şekillenmemelidir.
– Kabataş, sahil ile bağı reddeden kıyı dolgusundan, siluete zarar veren, ölçeği sorunlu, devasa büyüklükteki beton iskelelerden kurtarılmalı, beton dolgu alanı ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için en uygun yöntemler, bilimsel açıdan tartışmalar yaparak kararlaştırılmalıdır.
İstanbulluların Boğaz’da kıyıyla buluştuğu sınırlı açıklıklardan birisi olan Kabataş’ta, alınacak her tasarım ve planlama kararı halk için olmalıdır.
– Hepimizin gözü önünde milyonların denize gömüldüğü Martı Projesi’nde kamu zararının sorumluları teşhir edilmeli, yargılanmaları ve hesap vermeleri için adım atılmalıdır.
– Kıyıda kamusal mekanlar yaratabilmek adına başlatılan bir canlandırma süreci, tüm tasarım ve planlama kararlarıyla kıyının özgün değerleri ve bağlamları üzerine kurulmalıdır. Bu bağlamda Kabataş sahiline özgü bir stratejinin geliştirilmesinde referans olması gerekenler beton dolgu alanları değil, kültürel ve doğal mirasın açığa çıkarıldığı, halkın kıyıya erişimini gözeten yeni bir mekânsal üretim sürecidir.
Kabataş’ta aylarca bu talana direnen, yargılanan, sahilini, kıyısını, kentini savunan İstanbullular Kabataş için atılacak olası cüretkar adımların da savunucusu olacaktır.
Politeknik