Günlerdir, öğrenci eylemlerini ve siyasal iktidarın bu eylemler karşısındaki tavrını hayretle ve şaşkınlıkla izliyoruz.
Öğrencilerin burnu kırıldı, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdü, yumurta atan öğrenciler ise siyasal iktidarın bir bakanı tarafından “beyinsiz” olarak nitelendi!
Oysa, geleceğimizi teslim edeceğimiz öğrencilerin, yıllardır ülkede olup bitenlere karşı suskunluklarına yalnızca kamuoyunun duyarlı kesimleri değil, veliler, hatta öğretim üyeleri bile tepki göstermeye başlamıştı.
Çünkü Türkiye öğrenci gençliği, bir zamanlar, bulundukları ortamlarda ekonomi/politik tartışması yapıyor, Ehrenburg‘un “Paris Düşerken” romanını, Şevket Süreyya Aydemir, Doğan Avcıoğlu ya da “Asya Tipi Üretim Tarzı”nı saatlerce konuşuyordu. Mutlulukları halkın mutluluğu idi. İşçini, köylünün, emekçi halkın yanında; mahallede, fabrikalarda, tarlalarda maden ocaklarında onlarla birlikte özgür, bağımsız ve sömürüsüz bir Türkiye için kol kola omuz omuza idiler.
Bu duyarlılık 12 Askeri darbesiyle yok edildi. 12 Eylül 1980 askeri darbesi bir anlamıyla da 1950‘li yıllardan bu yana yurtseverlik ateşiyle ülke gündeminde söz sahibi olan öğrenci gençliğin üzerinden tanklarla geçmek için yapılmıştı.
Üniversitelerimiz, özellikle son otuz yılın dayattığı ekonomik modelde mali ve bilimsel özerkliğini yitirmiş, kimlik değiştirerek demokratik özelliğini kaybetmiş, bugün, öğrenci arz talep piyasasında pazar arayan, sermaye ihtiyaçlarına göre insan yetiştiren meslek okullarına indirgenmiştir.
12 Eylül darbecileri ve uzantıları, üniversitelerin asli unsuru olan öğrencileri, sonu gelmeyen ezbercilik anlayışı içerisinde metafizik dogmalar ve yozlaşma arasına sıkıştırmayı başardılar. Araştıran, düşünen ve sorgulayan üniversite gençliğini susturmak için her şey yapılmalıydı. Ve yapıldı da. Son dönemlerde sadece Türkiye‘de değil dünyada öğrenciler üniversite-eğitim sorunlarından hareketle uygulanan politikaları sorgulamaya başladılar.
Son günlerde siyasal iktidara karşı protestoda bulunmak, Başbakan‘a, rektörlerle toplantı yaparken sorunları anlatmak için 50-60 kişi de olsa toplanmak, siyasal iktidarca -12 Eylül döneminin devamı olduğunu kanıtlarcasına- çok büyük suç sayılıyor.
Öyle ki Ankara ve İstanbul‘da bu eylemlerin yapıldığı günlerde, İngiltere‘de bir grup öğrenci Prens Charles ve eşi Camilla‘nın aracını “yumurta yağmuruna!” tuttu.
Yine bu günlerde öğrenciler, İtalyan meclisinde, “Üniversitelerde bütçe kısıtlaması ve özelleştirme” öngören tasarının görüşülmesine son verilmesini için eylemde olduklarını görüyoruz. Başkent Roma ve Milano‘daki gösteri ve yürüyüşler nedeniyle trafik felç olurken, öğrenciler kendi mekanları olan fakülteleri terk etmeyerek mücadelelerini yükseltmeye, dünya kamuoyuna mesaj vermeye devam etmektedirler.
Milano, Catania, Trieste, Pisa, Perugia ve Bologna‘da tren istasyonları, Bari‘de Cavour caddesindeki köprü, Cosenza‘da otoban, Catania‘da ise devlet televizyonu RAİ‘nin bürosu gün içinde öğrencilerin eylemlerine sahne oldu.
Öğrenciler ve öğretim üyeleri, yüksek öğretim kurumlarında bütçe kısıtlamasının yanı sıra özelleştirmeye de kapı aralayan tasarının görüşülmesine son verilmesini istiyorlar.
Verdikleri mücadeleyi, ekonomik/demokratik taleplerin yanında Dünyayı yöneten neoliberal anlayışlarla mücadeleyle birleştirmek istiyorlar.
Bölgemizi ve ülkemizi Hiroşima‘ya atılan bombanın üç yüz katı etkide füzelerin hedefi haline getirecek “Füze” projeleriyle donatmak isteyenlerle, öğrencilere biber gazını reva gören güçlerin aynı merkezden olduklarını biliyoruz.
Tam İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nin kabul edilişinin 62. yıldönümü olan bu günlerde, beyannamenin 30 uncu maddesindeki “İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır!” maddesini siyasal iktidara anımsatmak istiyoruz.
On yedinci yüz yıl iktidarları anlayışlarında kalmış, “Egemen İktidar”, “Disiplin İktidarı”, “Güvenlik İktidarı” türü niyetleri, “Hizaya getirme”, “Özgürlük bahşetme” gibi uygulamaları, “İleri demokrasi!” söylemi ile bağdaştıramıyoruz.
“Bütünüyle şiddet araçları temelinde ayakta duran bir iktidar hiçbir zaman var olmamıştır. Egemenlik aracı işkence olan totaliter yönetici bile, iktidarı için bir tabana ihtiyaç duyacaktır!…”
Filozofların ve tarih babanın bu sözünü siyasal iktidara anımsatmak isteriz.
İşte bunun için üniversite öğrencilerinin haklı taleplerini ve uyanışlarını desteklediğimizi belirtiyoruz.
TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI
Aralık 2010