Her enkaz, hırsızının izlerini taşır – Ersin Kiriş
Spread the love

Bu satırları yazarken, Antakya’da yıkılan apartmanlarından anne ve babasının kurtarılmasını bekleyen arkadaşımdan herkesi yıkan ‘kaybettik’ haberi geldi. Ötesi yok işte… Ne yazılır, ne söylenir… Nasıl dayanacağız bu acılara?

Duyguları, aklı, sabrı, öfkeyi yönetmek mümkün değil. Yıkılan kentleri, sokakları, tarihi, kültürü, ölüme terkedilen halkı, çaresiz bekleyişi görmek ve dayanmak mümkün değil.

Bir inşaat mühendisinin depremde yıkılan yapıları görmesi, haberlerde yayılan safsataları, ülkeyi yönetenlerin apaçık söylediği yalanları hazmetmesi mümkün değil. Hazmetmesi için gerçekten kötülükle yoğrulması gerekir. Çöken yapıları adım adım görmek, yapılarda neyin yapılmadığını teknik açıdan bilmek daha da kahrediyor insanı.

Antakya’ya varınca gördüğümüz yıkım gerçek olamayacak kadar büyüktü. Kentin tamamına yayılan enkaz hali, mesleği yapılarla ilgili olan bir insanın sadece kabusu olabilirdi çünkü. Ya Maraş, Adıyaman, Malatya diğer kentler nasıldı?

99 Depremi’nin ardından yapılmış, halka pazarlanan ‘yeni’ evlerin enkazlarıyla dolu Antakya sokakları. Satılık tabelası hasarlı balkonlarından sallanıp kalmış lüks yapıların enkazları var her yerde. 24 koca yılda deprem yüklerine dayanımı olmayan yapılar güçlendirilmedi, ‘yeni’ yapılar da denetlenmedi. İnşaat ülkesinin insanlarına sunduğu gerçek bu: 24 yılın ardından daha vahim bir noktada olmak, daha fazla ölmek, öldürülmek!

Aralıklarla tekrarlanan yıkımların tam ortasındayız hep birlikte, sıramızı bekler halde…

Türkiye bir deprem ülkesi. Bilim ve meslek insanları yıllardır en sade haliyle bu gerçeği tekrar ediyor ve kentlerin deprem güvenli hale getirilmesi gerektiğini söylüyor. Buna rağmen ne yerleşim planları ne de yapıların niteliği deprem gerçeğine göre şekilleniyor.

Yapı teknik bir konu. Yapının sağlamlığı, Türkiye’deki deprem koşullarına dayanımı mühendislik bilgisiyle belirlenir. Bilimsel veriler ışığında yapılan ve bu koşullara uygun kullanılan bir yapı deprem koşullarına dayanır. Yönetmelikler, gereklilikler, sınırlar, hesaplar yani mühendislik bunun için vardır. Tüm bu süreci denetleme yükümlülüğü, düzgün işleyişi garanti altına alma sorumluluğu ise yerel/merkezi yönetimlerin görevi. Bu görev yerine getiriliyor mu, hayır. Antakya sokaklarında enkazlara bakan bir mühendisin boğazında düğümlenen gerçek işte bu.

Bu ülke müteahhitlerin yönetmelikleri istediği biçimde delebildiği, yandaş olanın, belediyede, iktidarda tanıdığı olanın çok katlı mezar inşa etmekte özgür olduğu bir ülke. “Kamu düzeni” dedikleri şey de bu.

Depremde yıkılan bir yapı gördüğünde her inşaat mühendisinin gözünün önünden büyük hırsızlar geçer. Yönetmeliği, bilimsel verileri delik deşik eden kamu görevlileri, bu sistemi oluşturan iktidarlar ve gölgelerinde büyüyen müteahhitler geçer. İmalat koşullarındaki usulsüzlükler, kötü kullanım koşulları, imar oyunları, yerel/merkezi yönetimin “hallederiz” tavrı, ekranlarda seçimde oy getirsin diye imar affı müjdesi veren AKP’liler geçer. Geçmeli de.

Bizim gibi meslek insanları bilir; her yapı enkazı, bir ya da birden fazla hırsızın izlerini taşır. Her enkaz, görevini yapmayan insanların, kurumların imzasını taşır.

Bu düzen bilim ve meslek insanlarına, hepimize ağır geliyor işte. “Deprem çok büyüktü”, “böyle bir afet görülmedi”, “kaderimizde var” cümlelerini duymak ağır geliyor. Aklımızla alay etmeleri öfkeye boğuyor insanı. Hakikat için çırpınıyoruz bu nedenle. Çünkü hakikatin üstüne çekilmeye çalışılan her örtü bir sonraki katliamın taşlarını örüyor.

Kentleri enkaza çeviren katillerin listesini yapmaya başladık. Kaybettiklerimizin, gidişatı değiştirememiş olmanın yüküyle birlikte…

Ersin Kiriş / İnşaat Mühendisi
Politeknik YK Başkanı


Spread the love