Bedenimiz ve bilincimizle bir parçası olduğumuz doğa, kapitalizmin saldırısı altında bugüne kadar görülmemiş bir yıkım yaşıyor. Kapitalizmin varoluşundan bugüne salt üretim girdisine/ hammaddeye, sadece egemen olunması gereken “kaynaklara”/kar alanlarına indirgenen ve aslında yaşamın ta kendisi olan doğal varlıklar; su, hava, toprak, ormanlar, havzalar, meralar, biyoçeşitlilik bir bir ve topluca sermayenin metalaştırma stratejisinin hedefine konuyor, karı temel alan kapitalist üretim biçimi doğayı geri dönülmez biçimde tahrip ediyor.
Kapitalizm, insanlığın doğayı etkileme ve dönüştürme ayrıcalığını sonsuz bir yok etme ve yıkım sürecine dönüştürüyor. İnsanın salt emek gücüne indirgenmesi ve emek gücünün üzerindeki sermaye tahakkümü ile doğanın tahakküm altına alınması ve sömürüsü birlikte derinleşiyor. Doğanın değeri kullanım değerinde içkindir, değişim değerinde içkin olan ise emeğin sömürüsüdür. Dolayısıyla doğanın metalaştırılma yoluyla sömürüsü, emeğin sömürüsünden bağımsız olarak ele alınamaz.
Ekolojik yıkımın nedeni, kapitalist üretim biçiminin doğayı metalaştırarak kullanım değerlerini kârı ölçmenin aracı haline getiren değişim değerlerine dönüştürmesidir. Kapitalist sistem devam ettikçe doğanın yıkımı da devam edecektir. Ekoloji alanında kapitalizmin yarattığı sonuçları görmezden gelen sistem içi çözüm arayışları tam da bu nedenle gerçek bir çözüm, doğayla barışık bir alternatif sunmamaktadır. Bu nedenle ekolojik hakları insanın maddi varlığını sürdürmenin yanında, doğanın sürdürülebilirliğinin sağlanabildiği kullanım değeri üzerinden tanımlıyoruz. Ancak bu şekilde insan doğa ilişkisi, doğadan ve doğal olarak insanın kendinden yabancılaşmadığı, ekolojik sistemlerin sürdürülebilirliğinin sağlandığı bir ilişki biçimine dönüşür.
İnsan ve doğa birliğini dinamitleyen ve insanı kendi doğaya ait benliğini yok sayar noktaya getiren kapitalizm doğayla birlikte insanlığı da yok ediyor. Doğanın metalaştırılması ve yok edilmesi insanın köleleştirilmesini besleyen bir saldırı biçimine dönüşüyor;
Neoliberal tarım politikaları ve doğanın yıkımı birbirlerini karşılıklı olarak besliyor. Küçük köylülüğün tasfiyesi ve tarımın şirketleştirilmesiyle, HES’ler, termik santraller, siyanürlü madencilik, endüstriyel atık ve kirlilik gibi türlü etkiler sonucu büyük insan kitlelerinin mevcut halleriyle yaşamlarını ve üretimlerini sürdüremez hale getirilmesiyle; insanların tüm ihtiyaçlarını piyasadan karşılamaya mecbur bırakılması yani yaşamın topyekün piyasalaştırılması ve büyük proleterleştirme, mülksüzleştirme saldırısı doğanın yıkımıyla birlikte ilerliyor.
Kent ve kır karşıtlığını yapısal olarak içinde barındıran kapitalizmde mekanın sadece metaların üretildiği bir alan değil aynı zamanda kendisi de meta olarak görülen bir alan haline gelmesi, kapitalizmin doğaya yaptığı müdahalelerin başında gelen kentleşmenin bugünkü biçimi olarak neoliberal kent politikaları, doğa üzerinde başlı başına yıkıcı bir etki yaratıyor. Kentler doğasızlaştırılırken, kentteki emekçiler insanlık dışı sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum ediliyor. Kentin kır üzerindeki baskısı ve sömürüsü derinleşiyor.
Bütün bu süreç emekçilerin sağlık, beslenme, ekme-biçme hakkına ve yaşam ortamlarına doğrudan bir saldırı olarak gelişiyor, özellikle yeniden üretim alanında üzerine yüklenen görevler nedeniyle doğanın metalaştırılması ve yok edilmesinin sonuçlarını iki kat ağır hisseden kadınların emekleri ve bedenleri üzerindeki baskı ve sömürüyü arttırıyor. Savaşlar ve militarist politikalar doğanın yıkımını ve doğayla birlikte yaşamlarını sürdüren halkların üzerindeki baskıyı, eşitsizlikleri ve ayrımcılığı arttırıyor. Anadolu’da bu, özellikle Kürt emekçilerinin topraklarından, yaşam ortamlarından ve üretimden koparılması, göçe zorlanması, güvencesizliğe mahkum edilmesi, coğrafyadaki doğal varlıkların savaş politikalarıyla yok edilmesinde kendini gösteriyor.
Kapitalizm, krizini ekolojik krize, aynı biçimde bir insanlık ve uygarlık krizine dönüştürüyor.
Tüm bunlar yaşanırken burjuvazi tarihsel yalanını tekrar ediyor; kendi çıkarını toplumun ortak çıkarı olarak sunuyor. Bugün HES projeleri, baraj projeleri, termik ve nükleer santral projeleri, doğayı zehirleyen madencilik faaliyetleri, endüstriyel tarım gibi doğanın metalaştırılması ve yok edilmesi sürecini hızlandıran tüm uygulamalar enerji ihtiyacı ve kalkınma/büyüme söylemleriyle önümüze getiriliyor. Oysa bugün emek ve sermaye arasındaki çelişki de; bu çelişkinin derinleşmesiyle büyüyen doğa ve sermaye arasında ki çelişki de hiç olmadığı kadar derinleşiyor. Tam da bu nedenle doğanın var olma hakkının savunma mücadelesi emeğin/insanlığın kurtuluş mücadelesinin temellerinden birisi olarak gelişiyor.
Bugün Anadolu’nun dört bir yanında verdiğimiz mücadelelerle insanlığın ve doğanın ortak çıkarlarını sermayenin çıkarları karşısına dikiyoruz. Mücadelemiz, doğanın yıkımına, neoliberal tarım politikalarıyla desteklenen mülksüzleştirme/proleterleştirme saldırısına ve yaşam ortamının yok edilmesine karşı direnen köylünün; sağlıklı yaşama, barınma, beslenme ve su hakkı elinden alınıp piyasaya bağımlı kılınan kentli emekçinin; metalaştırma saldırısının karşısında kendini savunamayan tüm canlı varlıkların ortak mücadelesidir. Mücadelemiz, doğanın ve emeğin üzerindeki sermaye tahakkümünü tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen anti-kapitalist bir mücadeledir.
Güvencesizleştirmeye, sermayenin kent politikalarına ve doğanın metalaştırılmasına karşı emekçi mücadelelerini birbirlerine karşı ve doğaya karşı sorumlulukla biçimlenen ortak bir mücadele olarak görüyoruz.
Su hakkı, yaşam ve doğa için çevre hakkı, enerji hakkı, tarım, gıda egemenliği ve beslenme hakkı mücadelesi kır ve kenti bölen ve emekçilerin çıkarlarını karşıt gibi gösteren kapitalist saldırganlığa karşı kır ve kent emekçilerinin ortak çıkarlarını savunan birleşik bir hareket yaratmayı hedeflemelidir.
Halkın hakları mücadelesi doğanın haklarını da savunan, kapitalist uygarlığa karşı insanın doğa ile kurduğu ilişkinin yeniden tarif edilebilmesine olanak tanıyan bir ufukla örgütlenecektir. Doğanın ve emeğin sermaye tahakkümünden özgürleşmesini; doğanın var hakkını ve ekosistemin sürdürülebilirliğini savunan bir mücadele çizgisi kapitalizmin doğa ve insan arasında yarattığı yabancılaşmayı ortadan kaldıracak başka bir uygarlığın çağrısıdır.
Bu mücadele ufku aynı zamanda insanın kendi emeğiyle ve üretimle ilişkisinin de baştan aşağı değişeceği, üretim araçlarının ve doğanın özel mülkiyete tabi kılınmayacağı, doğanın ve emeğin metadışılaşacağı bir düzen talebinin içinde belirmektedir.
Su, Enerji, Tarım-gıda egemenliği ve beslenme hakkı, Yaşam ve doğa için çevre hakkı atölyeleri emeğin, insanlığın ve doğanın kurtuluş mücadelesinin ağır tarihsel sorumluluğunun bilinciyle, doğanın metalaştırılmasına ve yok edilmesine karşı kırda ve kentte birleşik bir mücadelenin yaratılması için gereken adımları hızla atacaktır. Bu mücadele aynı zamanda kadınların emeği ve bedeni üzerindeki sömürünün ortadan kalkmasına yönelik talepleri içerecek; Kürt halkı üzerinde sistematik baskı ve ayrımcılığı üreten ve aynı zamanda doğanın yıkımına neden olan savaş politikalarına karşı ortak direnişi yükseltecek bir mücadele olacaktır.
Anadolu’nun dört bir yanında HES projelerine, termik ve nükleer santrallere, doğayı zehirleyen maden şirketlerine, taş ocaklarına, su havzalarının metalaştırılmasına ve kirletilmesine; biyoçeşitliliğin metalaştırılmasına, neoliberal su, tarım ve enerji politikalarına karşı mücadele edenlerin iletişim ve dayanışma ağlarını kurmak; eylem birlikteliklerini ve mücadele ortaklığını ve ortak örgütlenme zeminlerini yaratmak için harekete geçiyoruz.
Emeğin, insanlığın ve doğanın kurtuluşu için hep birlikte mücadeleye!
Atölye çalışmalarımızdan çıkan acil mücadele programı kararlarını ve örgütlenme hedeflerini Halkın Hakları Mücadelesi’nin tüm öznelerine sunuyoruz!
Su Hakkı Atölyesi
Acil olarak kırda ve kentte yerelin özgünlüklerini önceleyen ancak suyun ticarileştirilmesinin tüm boyutlarına karşı mücadeleyi hedefleyen “su yaşamdır, yaşam satılık değil” başlıklı bir ortak mücadele programının yaşama geçirilmesini, bu mücadele programı etrafında süre giden mücadelelerin büyütülmesi ve ortak hareket zeminlerinin oluşturulmasını, eylem ve etkinliklerinin örgütlenmesini önerir. Bu mücadele programının temel 5 acil talebini şöyle tarif eder;
– Ön ödemeli sayaçlara; paralı suya hayır! Okul, hastane, yurt gibi ortak toplumsal ihtiyaçları karşılayan tüm kamusal hizmet kurumlarında ve konutlarda çeşmeden parasız, temiz, sağlıklı su istiyoruz
– Şişelenmiş suya mecbur değiliz; kent meydanlarına çeşme istiyoruz.
– Derelerimiz özgür akacak! Su kullanım hakkı anlaşmalarının, HES projelerinin iptal edilmesini, yapılmış HES’lerin ortadan kaldırılmasını istiyoruz
– Su hizmetlerinde özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın durdurulmasını istiyoruz.
– Köylünün/çiftçilerin su borçlarının silinmesini, su kullanım hakları kapsamında geçimlik tarım ve hayvancılık için parasız ve temiz suya erişimin güvence altına alınmasını istiyoruz.
Enerji Hakkı Atölyesi
– Doğanın metalaştırılması sürecinin önemli adımlarından biri olan enerji alanında insan-doğa-enerji ilişkisini değişim değeri değil kullanım değeri üzerinden tarifleyen; kullanım değeri üzerinden parasız enerji hakkı talebini yükselten ve bunu enerji hizmetlerinde güvenceli çalışma hakkı mücadelesiyle birleştiren bir örgütlenme sürecini önüne koymuştur.
Yaşam ve Doğa için Çevre Hakkı Atölyesi
– Anadolu’nun dört bir yanında açığa çıkan doğanın haklarını savunma ve yaşam ortamını koruma mücadelelerinin birbirleriyle ilişkisini, dayanışmasını güçlendirmek, ortak mücadelelerin örgütlenme zeminini yaratmak, yeni saldırı politikaları için uyarı ve bilgilendirme yapabilmek için tüm mücadelelerin kendi deneyimlerini paylaşacakları bir web haber ve paylaşım portalının hazırlanması,
– Mücadeleler arası ortak eylem, bilgi ve dayanışma ağlarının kurulması için atölye çalışmasının sürdürülmesi ve genişletilmesi,
– Mücadele eden ve saldırıların hedefinde olan yerellere ziyaretlerin düzenlenmesi ve toplantıların yapılması
– Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) süreci gündeme getirilerek, doğaya ve sağlığa zarar veren tesislerin kapatılması yönündeki mücadelede değerlendirilmesi
– Mart ayında Anadolu’nun dört bir yanında devam eden bütün direnişlerin buluşacağı merkezi, ortak bir eylemin düzenlenmesi ve bunun doğanın metalaştırılması ve yok edilmesine karşı mücadele çizgisinde çalışmalarını sürdüren tüm öznelere önerilmesi
– Hukuksal mücadelenin yürütülebilmesi amacıyla hukuk birimlerinin oluşturulması kararlarını almıştır.
Tarım Gıda Egemenliği ve Beslenme Hakkı Atölyesi
– Büyük ölçekli ve sanayiye dayalı tarıma karşı; besin kaynaklarının bağımsızlığını, her bölgenin kendine özgü gıdaları üretme ve tüketme hakkını, kendi geleneksel tohumlarını ve su yollarını kullanabilme özgürlüğünü, yani çiftçilik yapma hakkını ve onurlu bir yaşamı; kentli emekçilerin beslenme hakkı mücadelesiyle birleştirecek bir mücadele hattını örmeyi;
– Çiftçilerin ekme-biçme hakkı ve tüketiciye aracısız ulaştırma hakkının savunulması, çiftçilerin kendi kaderlerini belirleyebilmeleri yani söz ve karar sahibi olmaları için yerellerden başlayan ve giderek ortaklaştırılan bir mücadele sürecinin örgütlenmesini;
-Tarımsal üretim ve beslenme alanında yaşanan neoliberal düzenlemeleri ve saldırıları anında izlemek ve refleks gösterebilmek; farklı coğrafyalarda yaşayan çiftçilere anlık bilgi oluşturmak ve mücadeleyi güçlendirmek için bir tarım izleme komisyonunun oluşturulmasını;
-Atölye çalışmasının devam ederek meclisleşme hedefine göre örgütlenmesi için çaba göstermeyi;
-Beslenme hakkının tüm emekçiler için haklar mücadelesinin temel bir başlığı haline getirilmesi için çalışmayı; asgari ücret hesaplamalarında beslenme hakkının da dikkate alınması, okullarda öğrenciler ve hastanelerde çalışanlar için yemeklerin parasız olmasını bir talep olarak örgütlemeyi, tüm işçilerin beslenme hakkının güvence altına alınması ve toplu sözleşmelerde bunun temel bir madde olarak eklenmesi için mücadele etmeyi;
-Kentlerde gıdaların tohumdan sofraya gelene kadar olan sürecini ve beslenme hakkını konu alan toplantılar düzenlenmesini;
-Mart ayında neoliberal tarım politikalarına karşı mücadele eden öznelerin doğanın metalaştırılmasına karşı mücadele eden diğer inisiyatiflerle birlikte ortak eyleminin örgütlenmesini karar altına almıştır.