Emek ve Meslek Örgütlerinin Filistin Açıklamasına Tepki
Spread the love

Aralarında TMMOB’nin de bulunduğu emek ve meslek örgütleri tarafından, Filistin ile ilgili bugün yapılan basın açıklaması tepki aldı.

Özellikle, basın açıklamasında bulunan, “Türkiye’nin içinde yer alacağı bir barış gücünün hemen bölgeye gönderilmesi” talebi, sendika.org Internet sitesi tarafından, AKP ve ABD’nin isteği olmakla eleştirildi.

 

Gerçekten de AKP Hükümeti yetkilileri bir süredir, bölgeye gidecek bir “barış gücünde” Türkiye’nin de yer alması gerektiğini belirtiyorlardı. Nitekim, açıklamadan sonra bir “barış gücü”oluşturulması somut olarak gündeme geldi. Açıklamadaki bir kaç noktaya daha dikkat çekilen ve açıklamanın sorumsuz olmakla eleştirildiği haber yorumda, “Bu nedenle, savaş ve işgal karşıtı muhalefetin yakın vadedeki görevi, Barış Gücü adı altında yürütülecek olan ve İsrail saldırganlığını koruyacak bu işgal projesine karşı çıkmak olacak.” denildi.  

 

Emek ve meslek örgütlerinden TALİHSİZ Filistin açıklaması!    
 
Bugün (7 Ocak’ta) ilerici emek ve meslek örgütleri İsrail’in Gazze saldırısını kınamak ve Filistin halkına destek vermek için bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada İsrail katliamına karşı herkes her gün saat 18.00’de sesini yükseltmeye çağrıldı. Çağrının ardından ülke çapında yaygın eylemler yapılması bekleniyor.

Ne var ki, eylem çağrısında sıralanan kimi talepler ve eleştiriler, ilerici toplumsal muhalefetin kimyasıyla ters düşen bir perspekitifi yansıtıyor.

Tam metnine DİSK’in internet sayfasından ulaşılabilen “İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE UYGULADIĞI KATLİAM DURDURULMALIDIR!” başlıklı açıklamada şaşırtıcı ifadeler yer aldı.

Açıklamanın tam metni

Açıklamanın altında şu örgütlerin imzası bulunuyor: DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TÜRMOB, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ, TÜRK DİŞ HEKİMLERİ BİRLİĞİ, TÜDEF, ÇİFTÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU.

Oysa açıklamada sıralanan bazı talepler adeta AKP ve ABD dışişleri danışmanlarının kaleminden çıkmış gibi: “Hükümeti ve bütün siyasal partileri BM Güvenlik Konseyi’nde varlık göstermeye çağırıyoruz. Derhal ateşkes sağlanması için, Türkiye’nin bütün taraflarla ilişkiye geçmesini, Türkiye’nin içinde yer alacağı bir barış gücünün hemen bölgeye gönderilmesini … talep ediyoruz.”

Bu taleplerle, İsrail’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karşısındaki fiili dokunulmazlığı bir yana, Güvenlik Konseyi’nde varlık göstermesi beklenen AKP hükümetinin ABD ve İsrail ile stratejik işbirliğini geliştirdiği ve tüm karşı taleplere rağmen vazgeçmek istemediği de görmezden geliniyor. Üstelik sorun İsrail ile ilişkiye geçilmemesi değil. İsrail ile halihazırda herkes temasta. İsrail üzerinde somut bir yaptırım uygulanmadığı için, bu temasların bir anlamı olmuyor. Filistin halkı ve uluslararası dayanışma hareketi de bu nedenle İsrail ile ilişkiye geçilmesini değil, İsrail ile bütün ikili ilişkilerin kesilmesini istiyor. Bunun için de ırk ayrımcılığı döneminde Güney Afrika’daki Apartheid rejimine yönelik olarak uygulanan uluslararası kampanyanın bir benzeri olarak, İsrail’e “boykot, yaptırım, dışlama” uygulanması isteniyor. Burada boykotla, basit tüketici boykotu değil, devletler/hükümetler düzeyinde bir boykot kastediliyor. Uluslararası dayanışma hareketi insani yardımların da ancak böylesi ciddi bir politik yaptırım süreci ile İsrail’in geri adım atması sonucu işe yarayacağını ifade ediyor. Bu taleplerin Türkiye’ye tercümesi ise; İsrail ile askeri, ekonomik ve diplomatik bütün ilişkilerin kesilmesini ve bu ilişkileri ilerleten AKP hükümetine karşı tavır alınmasını gerektiriyor. Bugünkü açıklama böylesi bir yaklaşım karşısında hem eksik hem de çelişkili bir yaklaşımı yansıtıyor.

Açıklamanın en şaşırtıcı unsuru ise, “Türkiye’nin de içinde yer alacağı bir barış gücünün hemen bölgeye gönderilmesi” talebi. Barış Gücü denilen uluslararası askeri birliklerin fiilen işgal güçleri olarak görev yaptığı biliniyor. Bu nedenle de Barış Gücü askerleri güya barışı korumak üzere gittikleri ülkelerde, ezilen halkı kontrol altında tutmak için görev yapıyorlar. 2006’daki İsrail-Lübnan savaşının ardından bölgeye yerleştirilen ve Türkiye’nin de askeri birlik göndererek destek verdiği Barış Gücü, İsrail’in işgal ettiği bölgelerde kalmasına ses çıkarmazken, Lübnanlı direniş güçlerini silahsızlandırma ve ülkenin güneyini İsrail’i korumak adına çokuluslu güç kontrolüne bırakma amacıyla görev yapıyor.

Emek örgütlerinin açıklamasında, İsrail saldırısı kınanırken, ayrıca “Her türlü şiddete ama’sız karşıyız” denilerek Filistinlilerin meşru direnme hakkı da nedense eleştirildi.

Açıklamanın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra, Fransa ve Mısır’ın önerisi ile İsrail’in istediği koşullar altında bir Barış Gücü oluşturulması istendi. Barış Gücü’nü oluşturma görevi de Türkiye’ye verildi. Bu Barış Gücü, İsrail’in istediği koşullarda, yani en iyi ihtimalle Gazze ablukasının Barış Gücü kanalıyla sürdürülmesi, Mısır-Filistin kapısının BM kontrolüne verilerek Filistinlilerin silahsızlandırılması koşullarında görev yapacak. Bu da, İsrail “savunma hakkı” bahanesi altında saldırı seçeneğini sürekli gündemde tutarken Filistinlilerin eli kolu bağlı bırakılması anlamına gelecek.

Bu nedenle, savaş ve işgal karşıtı muhalefetin yakın vadedeki görevi, Barış Gücü adı altında yürütülecek olan ve İsrail saldırganlığını koruyacak bu işgal projesine karşı çıkmak olacak.

Bu koşullarda, emek örgütleri adına yapılan bu sorumsuz açıklamanın hangi kaygılarla kaleme alındığı, bugünkü açıklamaya katılan örgütlerin yeni durumda nasıl bir açıklama yapacağı, mevcut açıklamanın hesabını nasıl vereceği ise merak konusu.

Sendika.Org


Spread the love