Gezi Parkı direnişiyle başlayan isyanın hafızalarda tazeliğini koruduğu bir gün…Parkların kullanımlarının farklılaştığı, toplu kullanımlarla ‘mekanlaştığı’ bir dönemdeyiz. 2014 yazında Beşiktaş Dünya Barış Parkı’ndayız. Farklı yaşlarda, heyecanlı, meraklı bir grup çocukla birlikte kentleri yeniden hayal etmek için Çocuklarla Kent Atölyesi’nde* buluşuyoruz.
Kamusal alanların, mahallelerin, sokakların rant uğruna hızla dönüştüğü, sosyal kültürel dokuların izlerinin silindiği zamanlardan geçiyoruz. Bir yanıyla bu dönüşümü yaşayan çocuklar diğer yandan kent merkezinde, betonların arasında kalmış son yeşil alan için verilen muazzam bir mücadelenin tanıkları. Dolayısıyla kendileri için bir yaşam alanı hayal etme fikrini tartışmaya başladığımız anda heyecanla oyun alanları ve parklar geliyor akıllarına. Yaklaşık yirmi çocukla beraber rengarenk kartonlardan ağaçlar yapmaya koyuluyoruz. Salıncaklar, kaydıraklar çiziliyor. Ellerinde toplarıyla kendileri de bu hayallerde yerlerini alıyorlar.
İkinci buluşmamızda maket mahallemiz için kendilerinin yaşayacağı evler yapmalarını istiyoruz. Daha az katlı evde yaşamak isteyen çocukların yanı sıra mahalleye AVM yapmak isteyen, yüksek katlı rezidans benzeri binalarda yaşamak isteyen çocuklar da oluyor. Bu konu üzerine sohbet etmeye başlıyoruz. “Neden AVM ve rezidans yapmak istiyorsun?” diye sorduğumuzda, çocukların kentin her alanında bu devasa yapıları gördüğü, eğlenmek için AVM’lere gittiği cevabını alıyoruz. Atölye devam ettikçe çocuklar oyun oynayacak parklarının olmadığını, sokaklarının araç işgali altında olduğunu ve güvenli olmadığını söylüyor.
Betona karşı yaşasın çocuk kenti
“Nasıl bir mahalle istersin?” sorusuyla ilk defa karşılaşan çocuklara, sokakta arkadaşlarıyla oynarken 14. kattaki annesi ve babasına seslenemeyeceği fikri kötü geliyor ya da yaşadığı mahallede AVM olmasına dair duyduğu istek silinmeye başlıyor.
Mahallemizin olmazsa olmazı ise ağaçlar. Çocuklar mahallelerini yeşillendirmek için canhıraş rengarenk ağaçlarını yapmaya koyuluyor. Çocukların her evin yanına, parkların içine, yolların kenarlarına ağaçlar yerleştirmesi; betonlaşan kentte eksikliği her geçen gün daha fazla hissedilen yeşil alanlara yönelik ihtiyacı ortaya çıkarıyor.
Yükselen kente inat, çatıya kaydırak
Atölyeden bir çocuk arkadaşımız hayalindeki evin çatısına kaydırak yerleştiriyor. İçinde yaşamak istediği evde, bugün kentte yükselen binalara inat, tek katlı yapının kaydırakla inilen çatısı dikkat çekiyor. Çatısından kaydırakla inen çocukla, “gezmeye gidiyoruz” cümlesinin olası adresi olarak hayallerini AVM’nin işgal ettiği başka bir çocuğu aynı atölyede buluşturmanın, onlarla buluşmanın güzel yanı biraz da olsa hayallerini özgürleştirmek oluyor.
Atölye boyunca çocukların “yaşam alanı” kavramı da değişiyor. Kaydıraklı çatılar, rengârenk ağaçlar, ellerinde uçurtmalarıyla sokakta oyun oynayan çocuklar kentte kendilerini var etmeye başlıyor.
Mahallelerini, sokaklarını istedikleri şekilde düşleyen çocuklar, diğer canlılara da yaşam alanları oluşturuyor. Çocuklar mahallelerinde, köpek ve kedilerin barınacakları kulübelerden tutun onların su içecekleri kaplara kadar tüm ayrıntılara yer veriyorlar.
Çocuklarla ortak yaşam alanları düşlemek
Doğduğumuz ev ve yetiştirildiğimiz çevre çoğu zaman karakterimize etki eden unsurlar olarak geçmişimizde yer alıyor. Kentlerde çocukların yaşamlarını aile ile paralel olarak yaşamak zorunda oluşu ise çocuğun serbest, üretken, çağrışıma-etkileşime açık bir mekan deneyimi yaşayamamasına sebep oluyor. Çevresinde ideal olarak gösterilen ve ona dayatılan yapılar çocuğun hayal dünyasını işgal ediyor. Atölyede çocuklara hayal kurmanın verdiği mutluluğu tattırmaya, her adımında temel planlama ilkelerini ve müşterek mekanları çocukların hayalleri ile buluşturmaya çalıştık.
Çocuklarla kent tasarım atölyesi, hapsolduğumuz kent hayatının sıkıcı, sıradan, steril mekanlarında ‘gri’ hayallere mahkum edilen çocukların daha özgür düşünmesi adına önemli bir buluşma. Kent alanlarını tasarlarken, kent mücadelesinde yaşam alanlarımıza sahip çıkarken “Nasıl bir kent istiyoruz?” sorusuna çocuklarla birlikte cevap bulmak, birlikte öğrenmek ve üretmek için bu atölye bir başlangıç. Her mühendisin, mimarın, plancının emeği katkısı değerli, haydi çocuklarla yaşam alanı tasarlamaya, yaşanabilir kent mücadelelerini büyütmeye…
*Politeknik Çocuklarla Kent Atölyesi’ni 2014 yılında Halkevleri Yaz Okulu’nda yaptı. Atölye bu yıl da mimar ve plancılarla İstanbul’da
yaz okullarında devam ediyor.
Ekin Sarıca / Mimar
Burcu Yanar / Şehir Plancısı