Çalışma yaşamında mühendis hikayeleri – 5: ‘İşsiz bir mimarım’
Spread the love

Çalışma yaşamında mühendis hikayeleri serisi bu kez bir mimar meslektaşımızla devam ediyor. Meslektaşımız 28 yaşında, ODTÜ 2011 yılı mezunu.

1 ay gibi bir kısa bir çalışma süresi dışında 3 senedir işsizim.
Çok fazla iş görüşmesi yapmadım aslında. İlk iş yerime 2012 yılında girdim. Arkadaşlarımın çalıştığı bir ofisti. Beni önerdiler, oldu. Bir iş görüşmesi gibi değildi yani. “Sen gel bir dene bakalım yapabiliyor musun, yapabilirsen olur yapamazsan olmaz,” şeklinde gelişti durum. Ücret, yemek, çalışma saatleri gibi standart konuları çok kabaca konuşmuştuk. Burada kısa bir süre çalıştım ve ayrıldım. Bir sonraki yıl birkaç iş görüşmesi daha yaptım. Bu görüşmelerde ücret için ürkütücü rakamlardan bahsedildi. Bir yer 1300 TL gibi bir ücret teklif etmişti. Üstelik yemek, ulaşım vs. gibi masrafları şirket karşılamıyordu ve hafta sonu da çalışma vardı. Kısaca yoğun bir iş temposuna ayak uydurmam şartı koşulmuştu.

Sizin ne istediğiniz ya da ne düşündüğünüz önemsenmiyor
Yeni mezunken yaptığım iş başvurularında genel olarak “Sen zaten yeni mezunsun”, “Bizim senden faydalanacağımızdan çok sen bizden faydalanacaksın”, “Aslında burada biz sana iş öğreteceğiz” gibi bir tavır gördüm hep. Yani aslında ‘sen iş konusunda sıfır tecrübeye sahipsin, biz sana işini öğreteceğiz ve bir de üstüne para vereceğiz’ yaklaşımı var. Bu tavır aslında, henüz işe başlamadan seni sindirmeye, herhangi bir biçimde hakkını talep etmeni engellemeye yönelik bir tavır. Ve bir bakıyorsunuz kendi istediğiniz çalışma koşullarından ya da taleplerinizden bahsedemiyorsunuz. Böyle bir hakkınız hiç yokmuş gibi davranılıyor.

Herhangi bir talebinizin olup olmadığı, sizin ne düşündüğünüz işverenler için çok da önemli olmuyor.

Ne olduğunu anlayamadan çalışmaya başlayabiliyorsunuz
Sayısını tam olarak hatırlayamamakla birlikte sanırım sekiz iş görüşmesine gittim. Bir dizi yere başvuruyorsunuz, koşullar son derece güvencesiz ve esnek olduğu için, bu yerler de sürekli çalışan değiştirdiği için görüşmenin hemen ardından çalışmaya başlamanız isteniyor. Hâl böyle olunca tam olarak size sunulan koşulların kafanızdakileri karşılayıp karşılamadığını sorgulamaya fırsat bulamadan kendinizi çalışmaya başlamış bulabiliyorsunuz. Sadece bir ay çalıştığım yere böyle başlamıştım.

Ücretler hep düşük
Bazı görüşmelerde sunulan teklifler kesinlikle benim beklediğim ücretin çok altındaydı. ‘Bu ücretle olabilir’ dediğim yerler de aslında TMMOB’nin belirlediği asgari ücretin altında ücretler sunuyordu ama kıyaslandığında daha tatmin edici oluyordu.

Görüşmelerde de çalışma yaşamında da cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor!
Her ne kadar çok sık ve açık bir biçimde karşılaştığımı söyleyemesem de iş görüşmelerinin cinsiyetçi bir tarafı her zaman var. Kadınların haklarını çok da fazla savunamayacağı, iş yaşamı içerisinde bir şeylere karşı çıkamayacağı düşünülerek iş konusunda kadınlara öncelik verebilen yerler olduğunu düşünüyorum. Yani bazen olumlu görünen tavırların altından da cinsiyetçilik çıkabiliyor.

Mimarlık mesleğinde, çalışanların genelde kadın, patronların ise erkek olduğu bir durum söz konusu. Kadın çalışanların herhangi bir proje, tasarım hakkında getirdikleri önerilerle erkek çalışanların önerilerine olan yaklaşım ve ciddiyet birbirinden çok farklı olabiliyor. İşyerindeki konuşmalarda kadınlara ve erkeklere takınılan tavır arasında da ciddi bir fark olduğunu gördüm.

Bir iş yeriyle yaptığım görüşmede “Evli misin?” “Evlenmeyi düşünüyor musun?” gibi sorularla da karşılaşmıştım.

İşsizim demek zor
Üç senedir işsiz olduğumu belirtmiştim ama kendimi bu süre zarfında işsiz olarak değerlendirmedim. Çünkü iş aramıyordum ve yüksek lisans yapma ve meslek alanında kendimi geliştirme gibi düşüncelerim vardı. Aslında bu, bana çok korkunç gelen iş yaşamından kaçma isteğinin de bir sonucuydu. Şu an işsizim diyebiliyorum çünkü iş başvuruları yapıyorum yeniden, geri dönüş alamıyorum, istediğim gibi bir iş bulamıyorum.

Mesleğimle ilgili beklentilerim var
İş Kanunu’nun sağladığı temel hakların gerçekten bu yasada belirlendiği şekliyle uygulanmasını istiyorum. Örneğin bana sunulan ücretin belirlenen asgari limiti sağlaması, mesai saatlerinin insani düzeyde olması, fazla mesai ücretlerinin verilmesi gibi. İş ararken temel aldığım bazı kriterler de var. Örneğin bir şirketin her ay bir iş ilanı var. Çünkü bu şirket sürekli birilerini alıp, korkunç koşullar altında çalıştırıp işten çıkarıyor ya da insanlar bir süre sonra bu şartlardan bıkıp işlerini bırakmak zorunda kalıyorlar. Böyle şirketlere başvurmuyorum. Bu elemeyi yaptığınız zaman iş ilanlarının birçoğunu otomatik olarak gözden çıkarıyorsunuz.

Bir başka durum da çalışacağım yerdeki projelerle alakalı. Bugün, inşaat sektörünün iktidarın taşıyıcısı durumunda olduğunun ve iktidarın sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda ideolojik olarak da kendini bu projeler üzerinden ürettiğinin farkındayız. Doğrudan iktidarın ideolojik söylemi haline gelmiş ve bu söylemin mekânsal karşılığı olan projelerde çalışmak istemiyorum. Kaldı ki kamu ihalelerinin yandaş inşaat firmaları arasında bölüşüldüğü, öteki işlerin de yine kamu ortaklığıyla yapıldığı ve aynı cendereye girdiği koşulları düşündüğünüz zaman da iş ilanlarının çok büyük bir kısmı daha elenmiş oluyor. Bu elemeyi yaptığınız zaman da geriye çok fazla bir iş ilanı kalmıyor açıkçası.

İşsizlik gündelik yaşamı da verimsizleştiriyor
Böylelikle yoğun bir tempoyla iş aramıyorum. Ama bizi evden çıkaran, rutin bir yaşam sürmemizi sağlayan toplumsallığın dışında kalınca da gündelik hayatımı toparlayamadım. Örneğin çok ufak bir işi bugün yapacağım bir şey olarak önüme koyup yapamadığım zamanlar oldu. Bir anlamda işsiz kalmamın sebebi olan iş yaşamı baskısından kurtulsam da yapmak istediğim birçok şeyi yapmakta zorlanıyorum. Verimsizleştiğim, üretemediğimi hissettiğim bir psikolojik süreç yaşıyorum.


Spread the love