Aklı Başında Hiçbir Mimar Bu Projeye Talip Olmamalı – Doç. Dr. Gül Köksal (Yapi.com.tr)
Spread the love

Haliç Tersaneleri’nin geleceği hala belirsizliğini koruyor. Haliç Dayanışması’ndan Doç. Dr. Gül Köksal, “Her ne kadar ne olup bittiğini tahmin etsek de, bilgi edinme hakkına rağmen, devletin bir bakanlığının bunu şeffaf bir biçimde kamuoyuna sunmaması yeterince rahatsız edici bir tutum” diyor.

Haliç Tersaneleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizcilik tarihinin yazıldığı yer. Beri yandan Cumhuriyet dönemi teknolojisinin üretim alanı… Temmuz 2013’te bu alanın ihalesi gerçekleşti. Ve geçtiğimiz mart ayında ihale alanı projelendirme sürecine girdi. Ancak 6 asırlık bu tescilli kamusal üretim alanının geleceği hala belirsiz. Haliç Dayanışması, 15 Mart 2014 tarihinde projelendirme süreci ile ilgili bir şeffaflık talebinde bulunmuştu. Fakat değişen bir şey yok; belirsizlik sürüyor. Haliç Dayanışması’ndan Doç. Dr. Gül Köksal; “Biz hala buraya kimin ne yapacağını, nasıl yapacağını, niçin, kim için yapacağını öğrenemiyoruz” diyor. Mimar-Koruma Uzmanı ve aynı zamanda KOÜ MTF Mimarlık Bölümü Restorasyon ABD Başkanı olan Doç. Dr. Gül Köksal, “Her ne kadar ne olup bittiğini tahmin etsek de, bilgi edinme hakkına rağmen, devletin bir bakanlığının bunu şeffaf bir biçimde kamuoyuna sunmaması yeterince rahatsız edici bir tutum” şeklinde konuşuyor.

gulkoksal_1

Haliç Dayanışması olarak Temmuz 2013’ten bu yana Haliç Tersaneleri ile ilgili işleyen sürecin takipçisisiniz. 15 Mart 2014 tarihinde projelendirme süreci ile ilgili bir şeffaflık talebinde bulunduğunuzu biliyoruz. O günden beri ne gibi gelişmeler yaşandı?

Temmuz 2013’te Haliç Tersaneleri’yle uzun yıllardır ilgilenen kişiler olarak söz konusu alan için bir ihale gerçekleşeceği bilgisi üzerine Haliç Dayanışması’nı oluşturduk ve bir basın açıklaması yaparak Dayanışma’ya destek çağrısında bulunduk. Bu arada 24 Temmuz 2013’te ihale gerçekleşti. Peşi sıra Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ihaleye ilişkin bir dava açtı, biz de Dayanışma olarak dava dosyasının hazırlığına destek verdik, çünkü Dayanışma’nın çok iyi bir arşivi ve bu alan üzerine ciddi bir birikimi var. Bir yandan da ihale dosyasının temini için çaba sarf ettik. Çünkü ihale sınırları ve koşulları ile ilgili verileri sadece basına yansıyan bazı haberlerden edinmiştik. 6 asırlık tescilli kamusal bir üretim alanının geleceği hakkında ihale açan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, tasarrufunu açık taleplerimize rağmen ne Dayanışma, ne de Mimarlar Odası ile paylaştı. Hala da paylaşmış durumda değil! Her ne kadar ne olup bittiğini tahmin etsek de, bilgi edinme hakkına rağmen, devletin bir bakanlığının bunu şeffaf bir biçimde kamuoyuna sunmaması yeterince rahatsız edici bir tutum. Bu arada ihale alanı sınırları içindeki Camialtı Tersanesi’nin çalışır durumda olan donanımının satışı başladı. Taşkızak Tersanesi zaten epeydir üretim faaliyeti göstermiyordu. Donanımın güncel durumunu belgelemek ve satış sürecini kayda almak için alana girmek istedik, izin verilmedi, bizler tanındığımız için yüzü tanınmayan arkadaşlarımız hurdacı kılığında girmeye bile çalıştı! Tersanelerin komşu mahallelerinde yaşayan arkadaşlar fiziki değişimleri sürekli Dayanışma’ya bildirdiler, yerel yönetimlerden tanıdığımız kişiler yasal değişimleri aktardılar. Bayağı ajan gibi kamuoyundan gizli iş yapanları izleyip, mesaimizi buna verdik, veriyoruz da. Bir yandan tüm bu süreçleri elimizdeki her imkânı kullanarak araştırıp kamuoyuna tüm çıplaklığı ile aktarmaya çalışırken -çünkü ihale gibi diğer her şey de kapalı kapılar ardında yapılıyor, hala da öyle- bir yandan da Tersaneler bütünlüğünün yasal koruma durumunu ortaya koymak üzere veriler topladık. Bu bağlamda Haliç Tersaneleri bütünlüğünde yer alan Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri’nin sit sınırlarını, tescilli yapıları, bunların niteliklerini haritalara işledik, kamuoyu ve basına dağıttık. Kişisel arşivlerimizi zaten bir araya getirmiş ve sayısal ortama aktarmıştık -ki bu arşivler alanın mimari, teknolojik, tarihi geçmişi, yakın dönem ekonomi-politik süreci, ilgili kurum yazışmaları vs. çok sayıda belgeden oluşuyor-, bunların üstüne ilgili koruma kurullarındaki belgeleri derledik ve alan hakkında kapsamlı bir arşiv oluşturmaya giriştik. Bu verileri içeren bir yayının elektronik ortamda bedelsiz erişimi yönünde çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Bu arada bazı milletvekilleri Meclis’e soru önergeleri hazırladılar, onlara destek olduk. Yeni akademik araştırmalar, sözlü tarih çalışmaları, görsel belgeleme girişimlerinde bulunduk, demeçler verdik, basına haber yaptırdık. Tabii hepsi kendi maddi-manevi olanaklarımız, gündelik hayatımız ve zorunluluklarımızdan bunlar için ayırabildiğimiz zamanlar ve alamadığımız izinleri ne kadar delebilirsek o kadar oluyor. Ne tuhaftır ki, kentli olarak bir alanı dert ediniyor ve sahip çıkıyorsunuz, ama bunun için ciddi mücadele etmeniz gerekiyor. Hem de kime karşı, asıl bunu dert edinmesi gerekenlere. Olacak şey değil, ama oluyor işte…

halic_raportj

1892 Haliç Tersanesi, Şerif Yücel arşivi

Son olarak da bu mart ayında ihale alanının projelendirme sürecine girdiğini öğrendik. Proje müellifi olarak Han Tümertekin’in, danışman olarak da Prof. Dr. Oğuz Ceylan’ın adının geçtiğini duyduk. İnsanlar yaptıkları şeylerin duyulmayacağını ve nereye kadar gizleyebilecekleri sanıyorlar hiç anlayamıyorum. Elbet bir gün ortaya çıkacağı açık değil mi?

Umarım hepimizin ölümlü olduğu ve sadece belli bir zaman geçireceğimiz şu dünyada şeffaf ve paylaşımcı olmanın zevkini hayattayken tadarlar! Ama biz bu güç olasılığı şansa bırakmayıp ismini duyduğumuz kişilere şeffaflık ve dayanışmaya çağrıda bulunduk. Zira hala ihale alanının “yeniden değerlendirilmesi” için basında geçen programa, yöntemine, ihale sınırlarına vs. dair kesin bir bilgimiz yok. İhale sürecinin baştan bu yana usulsüz olduğunu biliyoruz. Alanda ciddi bir mülkiyet sorunu var. Yeterli düzeyde belgeleme, araştırma ve inceleme yapılmamış durumda. Sadece yer üstü değil, toprak ve su altında Bizans dönemine dayanan güçlü bir miras burası. Haliç’in bu alanının tersane olarak yer seçimi boşuna değil. Üretim ve eğitim değeri, aynı zamanda bir su-deprem kentinde lojistik değeri yüksek bir alan. Kent içinde, Haliç gibi bir suyolunun 2 kilometrelik kıyı şeridinde konumlanan, hemen karşısında Dünya Mirası Listesi’ndeki Tarihi Yarımada yer alan, arkasında yıllara dayalı köklü bağları olan Bedrettin Mahallesi, Okmeydanı, Galata-Pera bölgeleri olan bir yerden söz ediyoruz. Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet dönemlerinin gemi üretim teknolojisinin ardı ardına yapımlar sonucu biriktiği dünyada karşılığı olmayan bir üretim tesisinden… Ve biz hala buraya kimin ne yapacağını, nasıl yapacağını, niçin, kim için yapacağını vs. öğrenemiyoruz.

halicroprj

Taşkızak Tersanesi

Y. Mimar Han Tümertekin çağrınıza cevap verdi ve projenin müellifi olmadığını, yatırımcının görüşmekte olduğu mimar adaylarından biri olduğunu belirtti. Tümertekin’den başka çağrınıza cevap veren oldu mu? Kimlerden cevap bekliyorsunuz?

Evet, Han Tümertekin müellif adaylarından biri olduğunu ve henüz “işi almadığını” ifade eden kısa bir açıklama yaptı. Kendisinin adı kadar kesin duyduğumuz başka bir isim yok, ama başka mimarlık ofislerinin de bu alan için proje geliştirdiklerini, proje yapmak istediklerini duyuyoruz. Rekabetin meslek insanı ve uzmanlarını ne tür bir akıl tutulması ve sıkışmışlığa ittiğini de görmemiz lazım bir yandan. Benzer bir durum bu proje sürecine danışmanlık yapma talebinde de var. Mimarların böyle bir alana proje yapma heyecanları anlaşılabilir elbette. Ancak bilhassa Gezi sürecinde Taksim Kışlası projesi meselesinden sonra, kamusal alana proje üretme yöntemini mümkünse bir parça düşünmelerini bekliyor insan. Gerçi bu mimarların egoları ile ciddi bir karşılaşma yaşamalarını da gerektiriyor ya, nasıl olacak merak ediyorum. Keza danışmanlık yapma durumu da öyle. Kafalarımız hala şu şekilde ve maalesef bu kadar çalışıyor; iyi bir mimarlık ofisi işi “kapar”, güzel bir proje hazırlar, kendi bir nedenle yetmiyorsa birkaç ofisi daha katar, üç beş de konunun uzmanı danışman olur, danışmanlardan işlerine yarayan bilgi/veriyi alır, sonra kendileri karar verir, pek de güzel temiz temiz, steril “iş” biter! Haliç Dayanışması yürütme üyesi olarak bu şeffaflık çağrısını kaleme alanlardan biri olan benim, danışmanlık “kapmak” için sürece katıldığımı düşünen akademisyenler dahi oldu. Ne kadar acıklı durumlar bunlar. Algılarımız, niyetlerimiz gerçekten çok tehlikeli bir vaziyette. Ne yazık ki, ister akademisyen olsun, ister uluslararası düzeyde tanınan “star” mimar, ülkenin yaklaşık son 10 yılında yapılagelen imar faaliyetlerine, bu faaliyetlerin yapma biçimlerine, karar verme süreçlerine, kimlere ne tür baskılar yapıldığına, her şeyi bırakın bu ülkenin bugün neden böyle olduğuna, bunda hiç rolleri olup olmadığına dair eleştirel bir bakış açıları bu düzeyde. Hadi onu geçelim, Gezi sürecine dair de bir farkındalık yaşamamaları cidden düşündürücü. Demokratik ve şeffaf olmayan bir sürece gönüllü olarak, hatta büyük bir coşku ile hizmet ettiklerinin farkında olmadıklarını da sanmıyorum bir yandan.


Spread the love