DİSK 10 maddeyle Orta Vadeli Programı (OVP) özetledi. DİSK, OVP’nin sermayenin talep ve beklentilerine göre şekillendiğini, ‘istikrar’ kavramının büyük oranda ‘güvencesizlikte ve işsizlikte istikrar’ olarak somutlandığının altını çizdi
2017-2019 OVP’nin 6 Ekim 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından DİSK 10 madde ile OVP’yi özetledi.
DİSK, “Daha önceki Orta Vadeli Programlara benzer şekilde sermayenin talep ve beklentilerine göre şekillendiği görülen programda sıkça tekrarlanan ‘istikrar’ kavramının büyük oranda ‘güvencesizlikte ve işsizlikte istikrar’ olarak somutlandığı görülmektedir” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım’ın programa dair sunuşunda dile getirdiği “Büyümenin kalitesi” kavramının ise sermaye lehine bir niteliği ifade ettiğini belirten DİSK şunları söyledi:
Refahın paylaşılması, gelir dağılımının düzeltilmesi, ücretlerin ekonomik büyümeden pay alması, insan onuruna yaraşır nitelikli işler yaratarak işsizlikle mücadele gibi meselelerin programda yer bulamamasıyla somutlanıyor. Programın temel amaçları arasında sıralanan ‘kapsayıcı büyüme’ kavramı işçi sınıfını kapsamamakta, ucuz ve güvencesiz işçilik üzerinden sermaye birikiminin sürekliliğini hedeflemektedir.
‘Ekonomik büyüme’ ve ‘rekabet gücü’ adına emeğin değersizleştirilmesi, güvencesizleştirilmesi ve sömürünün yoğunlaştırılması amacı, Orta Vadeli Program’da ‘işgücü piyasalarının etkinleştirilmesi’ ve ‘istihdam piyasasının daha esnek hale getirilmesi’ gibi kavramlarla ifade ediliyor.
10 maddede 10 OVP
1. Orta vadede büyüme düşerken işsizlik baki
2016 büyüme hedefi yüzde 4.5’ten, iyimser bir tahminle 3.2’ye çekilirken, bu rakamın tutturulması için dahi son çeyrekte “mucizevi” bir büyüme gerçekleşmesi gerekiyor. 2017 için öngörülen yüzde 5’lik büyüme hedefi de yeni programda 4.4’e indiriliyor. Bir önceki programda 2016 için kişi başına gelir 9 bin 364 dolardan 9 bin 243 dolara gerilerken, 2017 için öngörülen 10 bin 30 dolarlık kişi başına gelir beklentisi 9 bin 529 dolara, 2018 için 10 bin 659 dolar olan beklenti de 10 bin 164 dolara indi.
Büyüme oranlarındaki beklentilerin aşağı çekilmesi ve sabit sermaye yatırımlarının gerilemesi, resmi (dar tanımlı) işsizlik oranı beklentilerinin de yüzde 10 bandında kalıcılaşmasına neden oldu. Bir önceki Orta Vadeli Program’da 2017’de yüzde 10’un altına çekilmesi hedeflenen resmi (dar tanımlı) işsizlik oranı, yeni planda 2019’a kadar yüzde 10’un üstünde, 2019’da yüzde 9.8 olarak hedefleniyor.
Bu veriler geniş tanımlı işsiz sayısının tahminen 6 milyon civarında kalıcılaşacağını göstermektedir. İşsiz sayısının bu kadar yüksek olması ve işsizlik oranının düşmemesi beklenirken, İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken kaynakların da akıtılması beklenen Türkiye Varlık Fonu’nun sermaye için “etkin bir şekilde” kullanılması yeni Orta Vadeli Program’da yer bulmuştur.
2. Genç işsizliği ile mukayeseli üstünlük
Programa dair Başbakan Binali Yıldırım’ın sunuşunda Türkiye’nin mukayeseli üstünlüğü olarak ifade edilen genç nüfus, TÜİK’in verilerine göre işsizlikle mücadele ediyor. 2016 Haziran döneminde 1,7 puan artarak yüzde 19,4’e yükselen genç işsizliği 2014 yılında yüzde 16.7 idi. 2014’te 839 bin olan genç işsiz sayısı 1 milyonu geçti. OECD ülkeleri arasında da Türkiye, OECD ortalamasının yaklaşık iki katı işsizlik oranıyla genç işsizliğinde (15-29 yaş arası) zirvede yer almaktadır. Genç işsizliği hızla artarken genç nüfusu “mukayeseli üstünlük” kaynağı olarak değerlendirmek, genç işsizliğinin ücretleri baskılamak, güvencesizliği ve esnekliği dayatmak için kullanılacağını göstermektedir. İş başında eğitim adı altında çırak ve stajyerlerin ucuz işgücü deposu olarak kullanılması uygulamasının yaygınlaştırılacağının ifade edilmesi de gençlerimizin istihdamı ile ilgili yaklaşımı gözler önüne germektedir.
3. Programda işçiler için adalet yok
“2017-2019 Döneminde Öncelikli Düzenleme ve Uygulamalar” olarak programda yer alan uygulamalar arasında ilk sırada “İş uyuşmazlıklarının arabuluculuk müessesesi ile çözülmesini sağlayacak düzenlemeler” yapılması bulunmaktadır. Bu düzenleme açıkça işçinin mahkemeler yoluyla hakkını aramasının kısıtlanmasıdır. Sendikalaşma oranı çok düşük olan ve kolektif hakların kullanımının büyük ölçüde engellendiği Türkiye’de işçilerin bireysel iş hukuku alanında da hakları sınırlandırılmak istenmektedir. Türkiye’de haksız yere işten atılan, ücretlerini, tazminatlarını alamayan işçilerin haklarını kısmen alabildikleri iş mahkemelerinin arabuluculuk mekanizması ile ikame edilmesi ve bunun “mahkemeler lüzumsuz yere meşgul olmayacak” sözleriyle sunulması adaletsizliği derinleştirecektir.
4. Kamu istihdamında OHAL’e yer var, taşeron işçiye yok
1 Kasım 2015 yılındaki genel seçimlerde “Taşeron işçilere kadro” vaadi vererek iktidar olan hükümetin 3 yıllık planları arasında bu vaat yer almamış, yeni programın sunuşunda “Eğitim ve güvenlik” dışında kamuda personel alımı düşünmediklerini ifade edilmiştir. OHAL sürecinde eğitim alanında yaşanan tasfiyeler ve ülkede/bölgede sürdürülen savaş politikaları kamu istihdamındaki tercihleri belirlemiş, taşeron işçilerinin umutlarıyla oynanmaya devam edilmiş, verilen vaatler Orta Vadeli Program’da bir kez daha unutulmuştur.
Bir önceki programda yer alan “Alt işverenlik uygulaması ile ilgili sorunlar tespit edilecek ve bu sorunların işçi haklarını ve ekonominin rekabet gücünü gözetecek şekilde çözümüne yönelik düzenlemeler yapılacaktır” cümlesi bu programdan kaldırılmıştır. O günden bugüne “kadro” sözünün gerçekleştirilmesi de dahil olmak üzere sorunlar ortadan kalkmamış, anlaşılan o ki “ekonominin rekabet gücünü gözetecek şekilde” bu madde ortadan kaldırılmıştır.
5. Orta Vadeli Programda kölelik dayatması
İşçi sınıfını daha da yoksullaştırmayı, güvencesizleştirmeyi hedefleyen çalışma yaşamını “esnekleştirme” politikaları Orta Vadeli Program’da kendine yer buldu ve “işgücü piyasası aktörlerinin esnek çalışma biçimlerine uyumunu kolaylaştıracak mevzuat düzenlemelerinin, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarının” yapılacağı ifade edildi. İşgücü piyasalarının aktörleri olan sendikaların, Türkiye’de çalışma yaşamının alabildiğince esnek olduğu, güvencesizliğin en ileri boyutlarda yaşandığı ile ilgili eleştirileri yok sayılarak, “esnek çalışma biçimlerine uyum” ifadesinin kullanılması, görüntüdeki “sosyal diyalog”u dahi rafa kaldırma eğilimlerinin bir yansımasıdır.
Faaliyet alanları kiralık işçiliği de kapsayacak şekilde genişletilen özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılacağının programda ifade edilmesi, her ne kadar soyut olarak “etkin bir denetim”den bahsedilse de, taşeron düzenini dahi aratacak kölece çalıştırma biçimlerini esas çalıştırma biçimi haline getirme niyetinin bir yansımasıdır. Hedef bildiğimiz anlamda istihdamı sona erdirilerek, olabilecek en güvencesiz ve kuralsız çalışma şartlarını hakim hale getirmektir.
Programda yer alan “İş Kanunu ekonominin ihtiyaçlarına göre gözden geçirilecektir” ifadesi esnek ve güvencesiz çalışma yönünde yeni adımların atılacağının işaretidir. Sermaye çevrelerinin iş yasasındaki yaygın esneklik uygulamalarını dahi yeterli bulmayarak yeni esneklik taleplerinde bulundukları biliniyor.
6. İşçi ölümlerine kayıtsız program
2015 Ekiminde yayınlanan Orta Vadeli Program ile son yayınlanan program arasında, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre, 1700’ün üzerinde işçi yaşamını yitirmiştir. Böylesine bir meseleyi geçtiğimiz programda tek bir cümle ile geçiştiren anlayış bu programda da korunmuş, katliama dönüşen işçi ölümlerine rağmen aynı cümle kopyalanarak yeni programa eklenmiş, eski programdaki yaklaşımın yetersizliğine kayıtsız kalınmıştır.
Kapsayıcı büyüme gibi iddialı bir kavramın kullanıldığı programın, işçi sağlığı ve iş güvenliğini kapsamaması bir yana, program sunuşu sırasında Başbakan Binali Yıldırım’ın “ekonomiyi daha da canlandırmak, istihdamı artırmak ve böylece milli gelirimizi daha da büyütmek” hedefi doğrultusunda yapılan iş hayatıyla ilgili düzenlemeler arasında az riskli iş yerlerinde 6331 sayılı yasanın getirdiği yükümlülüklerin bir sene ertelenmesini sayması dikkat çekicidir. Ekonomiyi canlandırmak ve büyüme hedeflerine ulaşmak için “İşçi sağlığı ve iş güvenliğinden” önlemlerinden tasarruf yapmak, Orta Vadeli Program’ın sağlıklı yaşam hakkını dahi kapsamayan niteliğini yansıtmaktadır.
Programa hakim olan güvencesizleşme ve esneklik dayatmasının, bu alandaki sorunları daha da büyüteceği muhakkaktır.
7. Borca bağımlı büyüme
Orta Vadeli Program’da net ihracatın, toplam faktör verimliliğinin 2016 yılında büyümeye katkısının negatif olacağı, sabit sermaye yatırımlarının gerilediği, yılın ilk yarısında talep kaynaklı bir büyüme yaşandığı belirtilmiştir.
Bu noktada iç talebin nasıl artırıldığı önemlidir. Türkiye ekonomisinde iç talebin yaratılmasında borçlanmanın önemli bir araç olarak kullanıldığı ortadadır. 2002’de hane halkı borcunun harcanabilir hane halkı gelirine oranı yüzde 4 civarında iken, bu oran 2015 itibariyle yüzde 51’dir. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2015 yılı verilerine göre taksit ödemeleri ve borçları olanların oranı yüzde 67,9’dur.
Ekonominin rekabet gücü kazanması için emeğin değersizleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesi üzerine yükselen bir programda, iç talebe dayalı bir büyümeyi sürdürmek, halkın refahının artması ve gelir dağılımının düzelmesi ile değil büyük oranda halkın borç batağına sürüklenmesiyle sürdürülmeye çalışılmaktadır ve bu eğilim Orta Vadeli Program’da da kendini göstermektedir.
8. Özelleştirme yağması sürecek
Toplumsal kaynakların haraç mezat elden çıkartılması anlamına gelen özelleştirmelerin devam edeceği ve emekçilerin on yıllardır döktükleri alınterinin eserlerinin günü kurtarmak için kullanılacağı programda 13 milyar liralık özelleştirme geliri hedefi ile yer bulmaktadır. AKP’nin cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleştirilen tüm özelleştirmelerin ezici çoğunluğunu gerçekleştirdi. Program, AKP’nin bu yönde kararlı olduğunu göstermektedir.
9. Gerçek dışı enflasyon tahminlerinin işçileri yoksullaştırma tehlikesi
Programda 2016 için yüzde 7.5, 2017 için yüzde 6.5, 2018 için ise yüzde 5 enflasyon oranlarının hedeflendiği ifade ediliyor. Bir önceki Orta Vadeli Program’da 2015 için yüzde 6.3, 2016 için yüzde 5 enflasyon oranı tahmin edilmekteydi. Ancak 2015 enflasyonu yüzde 8.8 olurken, 2016 hedefi de yüzde 7’ye çıkarıldı. Türkiye’de ücret artışları büyük oranda beklenen enflasyon oranında tutulmaya çalışıldığı için, gerçekleşen enflasyonun beklenen enflasyondan yüksek çıkması işçilerin reel olarak yoksullaşması anlamına geliyor. Orta Vadeli Programdaki düşük enflasyon hedeflerinin, bir önceki programda olduğu gibi gerçekleşmemesi halinde ücretler reel olarak düşmüş olacak.
10. Olağanüstü halde olağanüstü sömürü
Olağanüstü Hal Koşullarında açıklanan Orta Vadeli Program, sermaye için olağan üstü sömürü olanakları sunmaktadır. İktidar açısından kendi varlığını sürdürebilmenin yolunun, sermayenin tüm kesimlerinin desteğini almaktan, bunun için de emekçilerin haklarını, çalışma koşullarını daha da geriye götürecek bir program ilan etmekten geçtiğini düşünmektedir.
Bu nedenledir ki “girişimcilik, rekabet, teşvik, özelleştirme, yatırımcılara ve işletmelere kolaylıklar, esneklik” programın her aşamasında karşımıza çıkarken, taşerona verilen sözler unutulmakta, işçi ölümlerine kayıtsız kalınmakta, emeğin haklarından, örgütlenme özgürlüğünden, sendikal haklardan hemen hemen hiç bahsedilmemektedir.
Güvencesizlikte ve işsizlikte sağlanan “istikrar”, kendi iktidarlarının istikrarı için bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bilinmelidir ki işçi sınıfı böylesi bir “istikrara” ve bu sermaye programına mahkum değildir.
Kaynak: Sendika.Org