Dünyada neo-liberal rüzgarların estiği, post-modernizm söylemleriyle dünyanın sınıfsal ayrışmasının düşünsel planda önemsizleştiği bir dönemden geçtik. İşçi sınıfı ve müttefikleriyle emperyalizm/kapitalizm ve uşakları arasındaki temel saflaşmanın bilinçlerdeki yansıması muğlaklaştı. Bu durum solda AB gibi emperyalist merkezlere bel bağlayan bir yaklaşıma yol açtı ve yansımasını odalarımızda da buldu. Toplumsal gelişmeyi AB’den bekleyen ve bu beklentiden hareketle AB’nin emperyalistlerce oluşturulan bir kurum olma vasfını görmezden gelen bir yaklaşım gelişti. Emekçilerin kendi güçlerine güvensizlik egemen hale geldi.
Mühendisler “öğreten adamlar” olarak değil, işçi sınıfının parçası ve onun organik aydınları olarak bu mücadelede yeralmalıdırlar. Odalarımız da kendini yeniden yapılandırmalıdır. Bu ihtiyacın odalar tarafından karşılanamayan kısmı odalar dışında oluşturulacak mühendis örgütlenmeleriyle karşılanmalıdır. Ancak odalarda yapılabilecek çok şey vardır ve bu olanaklar zorlanmalıdır. Odaların dışında gelişecek örgütlenmeler odalara alternatif olarak düşünülmemelidir.
Odamızın önümüzdeki döneminin Yönetim Kurulları oda üyelerinin çok önemli bir kısmını oluşturan işçi mühendislerin taleplerini, beklentilerini, ihtiyaçlarını göz önünde tutmak, buna uygun hareket etmek, somut çalışmalar yapmak zorundadır. Aksi halde sağ dalganın odamıza yansımasından korunmak mümkün olmayacaktır.
Makina Mühendisleri Odası 40. Genel Kurulu, Dünyada ve Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde toplanıyor. Dünya kapitalizminin globalleşme, küreselleşme adı altında sürdürdüğü saldırılarla dünyada yaşam eşitsizlikler, savaşlar, işgaller, göçler, soykırımlar, açlık, yoksulluk ve ekolojik yok oluşlarla bir felakete doğru sürükleniyor. Küreselleşme söyleminin, yüzyıllardır bilinen “sömürgeleştirme”, “emperyalizm” kavramlarının popüler bir ifadesiden başka birşey olmadığı her geçen gün daha fazla anlaşılıyor. Kapitalizm insanlığa büyük saldırılar düzenliyor.
Ekonomi politikalarını küreselleşme doğrultusunda belirleyen Türkiye, kapitalizmin kurumları olan IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün tercih ve direktiflerine göre kararlar almaya devam ediyor. Milyonlarca insan eğitim, sağlık, barınma ve beslenme, eğitim gibi temel haklarından yoksun bırakılırken, kamu varlıklarımız özelleştirmelerle yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilerek çalışanlar işten atılmakta, temel kamu hizmetleri ticarileştirilmekte, doğal ve toplumsal kaynaklarımız bir avuç azınlığa aktarılmaktadır. Yani küreselleşme sürecinde, hayatımızın her alanına alınıp satılabilir, ticarileşmeye araç olabilir metalar olarak bakılmaktadır. Her şeyin alınıp satılabilir bir meta haline geldiği bir sistemde kamu hizmeti ve toplum yararı kavramlarının yerine piyasa kurulları, serbest piyasa, serbest tüketici, hizmet üretimi, sertifikasyon, akreditasyon gibi kavramlar kullanılır hale gelmiştir.
Bu politikaların bir ayağı olan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) özellikle eğitim, sağlık, enerji, iletişim, ulaşım, tüm mühendislik-mimarlık hizmetleri, çevre hizmetleri, belediye hizmetleri, muhasebe ve müşavirlik hizmetleri, sosyal güvenlik ve sigorta hizmetleri, kültür-sanat alanları, turizm ve tarımda sağlayacağı liberalizasyonla, emperyalizmin genel ekonomik işgal politikalarına uygun olarak, küçük ve orta ölçekteki hizmet işletmelerinin ortadan kalkması ile mülksüzleşmeye neden olacak ve bunun doğal sonucu olarak kitlesel işsizliğe yol açabilecektir.
Türkiye, GATS kapsamında yer alan 155 hizmet alanının 72’sinde taahhütte bulunmuştur. Taahhüt listesinde yer alan “Uzmanlık Gerektiren Hizmetler” kapsamında değerlendirilen mühendislik-mimarlık hizmetlerinin de bugün dünya pazarının %72’sini elinde bulunduran 4 büyük emperyalist ülkenin isteklerine uygunlaştırılması süreci işletilmektedir.
Geçtiğimiz dönemde IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü’nün direktifleriyle Şeker, Tütün, Doğalgaz Piyasası, Elektrik Piyasası, Endüstri Bölgeleri, Teknoloji Bölgeleri, Yabancı sermaye yatırımları, Bankacılık, Kamu Yönetimi, Mahalli idareler, Personel ve Maden Yasaları, parlementodan hızla geçirilerek sermayenin önündeki engeller kaldırılmış, onlarca yasal düzenleme ile Türkiye’nin ormanları, doğal ve kültürel varlıkları, fabrikaları, madenleri, rafinerileri, telekomu, tersaneleri, demir-çelik tersileri, ovaları, sermayeye peşkeş çekilirken, sermayenin yağma projeleri çevre, tarım, yaşam hakkı ve yargı kararları gibi hiçbir kural tanımadan gerçekleşirken, toplumun genel çıkarının bir avuç azınlığın çıkarı uğruna gözardı edildiği günümüzde, insanların sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkı uzman/yetkin/yetkili/profesyonel mühendisliğe kadar indirgenmiştir.
Sorunumuz tam da bu noktada başlamaktadır. Uzmanlık gerektiren hizmetleri üretirken pek de başarılı olan bir ülkede yaşadığımız söylenemez. Bu konuda mühendis-mimar-şehir plancıları ve onların örgütlülükleri olarak niye başarılı olamadığımız hakkında kitaplar yazabiliriz. Nasıl düzeltileceği konusunda da. Hele Türkiye gibi sağ altyapılı bir ülkede, dünyadaki özellikle hakim kapitalist- emperyalist ülkelerdeki benzerlerinden farklı bir örgütlülüğe TMMOB ye sahipsek daha fazla şey söyler, daha net tavır koyabiliriz. Çünkü geleneğimiz toplumcudur, emekten yanadır, toplum yararına olmayan her şeye muhaliftir. Ve üstelik kanunlarla yetkilidir.
Bu bakışla; 22-24 Mayıs 1998 tarihlerinde gerçekleştirilen TMMOB 35. Genel Kurulu’nda “Mühendislik Mimarlık Kurultayı” yapılması ile ilgili alınan karar ve iki yıl süren hazırlık çalışmaları sonucunda, 28-29 Nisan 2000’de “I. Mühendislik Mimarlık Kurultayı” 345 delegesi ile toplanmıştır. I.Mühendislik Mimarlık Kurultayı açılışında verilen önerge ”Karar taslaklarının yeterince görüşülmediği, bu nedenle de kurultayın karar almaması gerektiği” kabul edilerek karar taslaklarında yer alan konuların tartışılması ile sonuçlandı. Bir çok yerel toplantıdan sonra TMMOB 37. Olağan Genel Kurul Kararları çerçevesinde II. Mühendislik Mimarlık Kurultayı 5-6 Nisan 2003 Tarihinde 645 delege ile birlikte Ankara’da gerçekleşti. II. Mühendislik mimarlık kurultayında görüşülen konular sırasıyla;
• Mesleki Yeterlilik – Mesleki Yetkinlik,
• Mesleki Denetim,
• Örgüt birimlerinin hizmet üretimi,
• Mesleki davranış ilkeleri,
• Örgüt misyonu şeklinde idi.
Görüldüğü gibi her bir konu örgütümüzün ve üyelerimizin temel meseleleri ile ilgili önemli başlıklar. Ancak pratik süreç, TMMOB yi ilk konuda daha aktif bir çalışmaya zorlamış gibi görünür. Zira mesleki yeterlilik- Mesleki yetkinlik mevzuu ‘Uzmanlık Gerektiren Hizmetlerin’ üretilmesi dolayısıyla GATS’ a kadar dayanmaktaydı. Uzmanlık Gerektiren Hizmetler alanının uygun-uyumlu hale gelmesi ülkenin verdiği taahhütler dolayısıyla mutlaka gerçekleşecekti. Meslek alanlarımızı bu kadar doğrudan etkileyen bir konuda TMMOB nin taraf olmaması düşünülemezdi. -ki Mesleki Yeterlilik – Mesleki yetkinlik maddesi ile ilgili kurultay 18 karar almıştır- Peki nasıl bir tavır alındı, inceleyelim.
TMMOB açısından süreç :
I. ve II. Mühendislik Mimarlık Kurultaylarında görüşülen “Mesleki Yetkinlik – Mesleki Yeterlilik” , ile başlamış, “TMMOB Mesleki İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği” nin TMMOB tarafından hazırlanması bağlı odalarca kendi yönetmeliklerinin kabulü ile devam etmiş, AB Genel sekreterliği bünyesinde yürütülen “Mesleki Yeterliliklerin Düzenlenmesi ve Tanınması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” çalışmalarına TMMOB nin katılımı ve son olarak Bayındırlık Bakanlığı tarafından istenen ve TMMOB’nin hazırladığı “Yetkin Teknik Eleman Kanunu Tasarısı Taslağı” ile bugüne gelmiştir. Bahsi geçen metinlerin AB direktifleri, GATS taahhütleri, Dünya Bankası, anlaşmalarının ilgili metinlerine benzerliği hatta aynılığı çarpıcıdır.
Tüm bu süreç boyunca II.Mühendislik Mimarlık Kurultayının “Mesleki Yeterlilik – Mesleki Yetkinlik – Mesleki Eğitim” başlığı altında yer alan 6 nolu karar metni (“TMMOB ve Odaları: gerek Dünya Ticaret Örgütü gerekse Avrupa Birliği (Gümrük Birliği) kanallarından gelen teknik ve mesleki mevzuat uyarınca mühendislik / mimarlık meslek alanlarının düzenlenmesine dönük uyumlaştırma (emeryalist / kapitalist ilişkilere tümüyle bağlanmak anlamında) çalışmalarına karşı durur. Bu yönde izlenen politika ve uygulamalar ile mücadele eder.”) ya unutulmuş ya göz ardı edilmiş yada kürsülerde söylendiği gibi bu konudaki çalışmaların entegrasyonla alakasız olduğu varsayılmış çağdaş bir zorunluluk gibi sunulmuştur. Aslında TMMOB nin tavrı bellidir. Bu süreç bizimle bizsiz de işleyecek bari içinde olalım. Bu basit mantık hatası TMMOB yi geleneklerinden koparacak bambaşka bir örgüt haline dönüştürebilecek kadar tehlikeli olabilecek bir hatadır.
TMMOB Genel Kurulunda dikkat çekilen bu hata ‘eğitime niye karşı çıkıyorsunuz’ gibi temelsiz basit metafizik bir kara çalma ve saldırılar ile karşılandı. Ne yazık ki konunun MİEM ve benzerleri ile kalmayacağı ve bu emperyalist saldırının boyutlanarak büyüyeceğini söyleyenlerin haklılığı “Mesleki Yeterliliklerin Düzenlenmesi ve Tanınması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” “Yetkin Teknik Eleman Kanunu Tasarısı Taslağı” , bazı odaların hazırladığı broşürler ve son olarak da üniversitelerin mühendislik fakültesi mezunlarına mühendis unvanı vermemesi ile perçinlendi. Zira her şey uluslararası işleyişe uygun olarak akredite edilmiş eğitim kurumlarından mezun olmuş, yetmemiş akretide denetleyiciler tarafından denetlenen ve onaylanmış işletmelerde rüştünü ispatlamış “Uzmanlık Gerektiren Hizmetler” üreten ‘uzman-yetkin’ insan profilini oluşturmaya yönelmiştir.
AB Genel sekreterliğinin yürüttüğü ve TMMOB’ nin de katıldığı “COM (2002) 119/ Mesleki Yeterliliklerin Düzenlenmesi ve Tanınması Hakkında Yasa Tasarısı Taslağı”, ülkemizde mesleklerin kurumsal yapılandırılmasına yönelik bir “çerçeve yasa” çalışması olarak görülmektedir.
Tasarı ile ortaya konan modelin temel ilkesi;
“Diploma gereklidir ancak, mesleği yapabilmek için yeterli değildir. Yeterlilik için uygulama yapılması gereklidir” şeklinde tanımlanabilir. Yeterlilik aynı zamanda yetkinlik kavramını da gündeme getirmektedir.
Yetkin Mühendislik sistemi şu şekilde formüle edilmektedir: 4 yıllık üniversite eğitimi sonrasında 2-3 yıl, çalışma / staj süreci içerisinde uygulamalı olarak eğitimini tamamlama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma süreci yetkili meslek kuruluşu tarafından ve denetlenen ve onaylanmış iş yerlerinde geçirilerek bir sertifika ile belgelenmelidir. Belgeleme sonucu mezun olan ve uygulama yapmış bireyler meslekte yetki imzasına sahip olabilecektir. Dolayısı ile temel eksiklik “onay” verecek kuruluşlar ile bu kuruluşları “yetkilendirecek” bir üst kurumun olmayışıdır. Bu kurumların hak ve yetkileri için ulusal yasalar henüz yoktur. Bu çerçevede bugün kullanılmakta olan, TMMOB kanunu (6235) ve Mimarlar Mühendisler hakkında kanun (3458) larının değiştirilmesi talep edilmektedir. Çünkü 3458 sayılı kanun yalnızca diploma tanımını belirleyerek her yeni mezunu mesleğini uygulamada yeterli kılmaktadır. Halen uygulanmakta olan 3458 sayılı yasa ile mühendis unvanını almak için iki şart aranmaktadır.Bunlar, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar hariç Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’ne üye olmak ve yüz kızartıcı bir suçtan hüküm giymemiş olmak şeklindedir. Gündeme getirilen yasa tasarısı ile aşağıdaki maddelerin de eklenmesi düşünülmektedir.” 1.İlgili meslek alanlarında, uzman mühendisler veya uzman mimarlar denetiminde en az beş yıl çalışmak ve bunu belgelemek, 2.Uzman mühendis ve mimar sınavında başarılı olmak”
Hizmet alanlarını uluslar arası normlara göre düzenlemeye dönük ve serbest dolaşım koşullarında insanlarımıza faydası dokunacakmış gibi görünen süreç, aslında birkaç yönden başka türlü işlemektedir.
Birinci olarak, yasa ile yeni mezun mühendislere belli bir süre yetkinlik belgesi olan mühendislerin yanında çalışma zorunluluğu getiriliyor. (hangi koşullarda nasıl çalışılacağına dair bir açılım var mı?)Yetkin mühendislik ve mimarlık kavramları yürürlüğe sokularak, yeni mezun olan mühendis ve mimarlar ucuz emek gücüne dönüştürülmek isteniyor. Üniversite eğitimi sonrasında mesleki yeterlik için belirli bir süre usta/çırak eğitimi süreci dayatılıyor. Üstelik bu süre içinde hiçbir imza yetkisi bulunmayan “yetkisiz mühendis” üzerinden açık bir sömürü alanı olacak. Bu noktada yetkili mühendisimizin de çöken binalardan birinin projesine imza atmış veya hızlı trene onay vermiş olması da büyük bir ihtimal.
“Yetkin mühendislik”, mühendisler ve mimarlar arasında bir kastlaşmaya ve bölünmeye yol açacaktır. Gücünüzü ve etkinizi belirleyecek olan yetkinlik belgesi sizin statünüzü belirleyecektir. Son dönem yapılan düzenlemelerin tümünde olduğu gibi “yetkin mühendislik” de zengini daha zengin, fakiri de daha fakir hale getirecektir
AB uyum yasaları menşeine sahip “yetkin mühendislik” ile eğitimin paralılaştırılması konusunda yeni bir adım atılmış olacak. Üniversite eğitimi büyük oranda anlamsızlaşırken, varolan açık verilecek kurslar ve sonunda yapılacak sınav ile kapatılacak. Tabii bunların tümü belli bir ücrete tabi olacak. Böylece hem sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak iyi yetişmiş elemanlar sağlanacak, hem de sınav ve kurslar üzerinden yeni bir sektör oluşacak.
İkinci olarak, TMMOB gibi dünyada örneği neredeyse kalmamış olan toplumcu bir mühendislik-mimarlık örgütünün içi boşalmakta, geleneklerinden ve özünden kopmuş bir belgelendirme kuruluşu haline gelmektedir. I. ve II. Mühendislik ve Mimarlık kurultayları TMMOB’nin mücadele sürecinde tarihsel anlamda bir kırılma noktası olmuştur. Kurultaylarda tartışılan ve karar altına alınan mesleği ve ülkeyi ilgilendiren ve mücadele edilmesi gereken konularda, geçen zaman süresince TMMOB ve bağlı örgütlülüklerin faaliyetleri ve düşünceleri her geçen gün erozyona uğramış ve pasifleşmiştir. Özelleştirme ile mücadelede hız kesilmiş, TMMOB örgütlüğü üyeler ve kitleler nezdinde muğlaklaşmış, TMMOB’nin toplumsal muhalefet cephesinden dışlanmaya çalışılmasına karşı önlemler alınmamştır.
TMMOB nin Yetkin Mühendislik konusunu sadece uluslar arası mesleki tanınırlık, serbest dolaşım çerçevesi içersinde ele alması yanılgıdır. Kaldıki serbest dolaşımın olamayacağı pek çok AB sözcüsü tarafından açıkça belirtilmiştir. TMMOB aynı çerçevede bültenlerine aldığı çeviri yazılarda geçen “ (…) mühendislerin arzulanan şekilde dolaşımını garanti edecek mantıklı bir çözüme ulaşabilmek için hala kat edilmesi gereken uzun bir yol vardır. Bu endüstri, hükümetler, üniversiteler, mesleki kuruluşlar, vb. bütün pay sahiplerinin işbirliğini gerektiren çok karmaşık bir problemdir.” (WFEO raporu TMMOB bülteni sayı 35/Nisan 2004 sy:43) cümlelerini ya okumamış yada anlamamış gibi davranmaktadır. TMMOB’nin 250.000 üyesinin %80’i bordrolu çalışan ve kendi küçük bürolarında emeği ile yaşamını sürdüren mühendis, mimar ve şehir plancılardır. Böyle olmakla birlikte, 150-200 bin civarında mühendis ve mimar TMMOB’ye üye değildir. Neredeyse yarım milyon mühendis mimarın yaşadığı ülkemizde TMMOB’nin bir çekim merkezi olması gerekmektedir. TMMOB’nin ve Odaların temel mücadele alanı çalışan ve emeği ile yaşamını sürdüren mühendis ve mimarların mesleki, ekonomik, demokratik ve sosyal sorunları zemininde belirlemeleri gerekmektedir. Olması gereken buyken, “Mesleki Yeterlilik Kurumu”, “akreditasyon”, “yetkin-uzman mühendislik” gibi başlıkları TMMOB örgütlülüğüne taşımak, bu konularda özne olmaya çalışmak AB’ye uyumu, GATS anlaşmalarına uyumu, dolayısıyla sisteme uyumu getirdiği gibi bu tartışmalar çalışanların birliğini dinamitlemeye yönelik girişimlerdir.
Mesleki yeterlilik ve yetkinlik konusunda YÖK 2005-2006 döneminde Üniversitelerden mezun olacaklara verilecek diplomalarda mühendis ünvanını kaldırılması yönünde bir karar alarak kendini konunun dışına çıkarıyor. Hükümet bu konuda AB den gelen direktifleri aşağıya doğru dikte ederek bu konuda yasalar çıkartmaya çalışıyor. İş veren örgütleri çeşitli kurum ve kuruluşlarda benzer kararlar aldırtıyor. TMMOB’ nin ise “biz yapmazsak devlet yapacak” diyerek uygulamayı savunması konunun aslında mühendis mimarların önüne nereden geldiğinin göstergesidir. Bu işin mali boyutu kime ödetilecek? Çocuklarımız öğrenim hayatları boyunca para harcadıktan sonra diploma almak için köle misali çalışıp, belge almak için yine para mı ödeyecekler? TMMOB bunları meslek mensupları ile birlikte düşünmeli, tüm örgüt bunları enine boyuna tartışmalıdır. Yasa tasarıları ve yönetmeliklerin gerekçeler bölümünde geçen üniversitelerin yetersiz bir şekilde gençlerimizi mezun ettiği savı, aslında sistemin eğitiminin yetersizliğini itirafıdır. TMMOB ve bağlı odalar bu itirafın üzerine gitmeyip, eğitim sistemini sorgulamayıp, bunu yerine ilave eğitimler vererek belgelendirme yöntemlerine gitmesi, sistemin açıklarını kapatmak istemesi TMMOB’nin görevi mi? Bugüne değin toplumsal muhalefeti ön planda olan, baskılara rağmen kapısına kilit vurmayan TMMOB neden dayatılan sistemin yarattığı durumdan vazife çıkarmaktadır? Bu şekilde bir sertifikasyon, belgelendirme kurumunun tüm muhalif özellerinden sıyrılmış, sisteme göbeğinden bağlı olacağı açık değilmidir? Neden sorunun çok temel bir altyapı eğitim sorunu olduğunu göz ardı ediliyor? Sorunun bu platformda çözülmesi için geleneklerine uygun olarak tavır koymuyor bu yönde çalışmıyor? Neden Sistemin temelden bozuk yapısının daha demokratik, adil, özgürlükçü noktaya gelmesi için çaba sarf etmiyor? Neden üyelerinin çalışma üretme yaşama koşullarının iyileştirilmesi için çalışmıyor, salt üretimlerine kalite getirmek için eğitim vermiyor? Mühendislerin-mimarların işlevsel-kaliteli üretimleri onların gerçek akreditasyonu değil midir?
Mesleki yeterliliğin kazanılması açısından ilk belirleyen meslek eğitimidir. Mühendislik-mimarlık eğitiminden kaynaklı mesleki yetersizliklerin giderilme yeri yine eğitim kurumları olmak zorundadır. Meslekiçi eğitim uygulamaları da bu açıdan öncelikli olarak eğitim kurumları tarafından tüm mühendis ve mimarlara parasız ve eşit koşullarda sunulmalıdır. Eğitim kurumlarının bu olanağı sunmadığı günümüz koşullarında TMMOB bu yönde baskı oluşturmalı ve mücadele etmelidir. Bu uygulama hayata geçirilene kadar TMMOB, üyesi mühendis ve mimarların mesleki yeterliliklerini sağlamak için yine tüm mühendis ve mimarlara eşit ve parasız olarak meslekiçi eğitim hizmeti sunmanın koşullarını yaratmalıdır. Bu koşulların dışında mesleki yeterliliğe dair yapılan her tür uyulama mühendis ve mimarlar arası eşitsizliği artırmaktan ve asıl sorunu ıskalamaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Ne meslek odalarının paralı bir hizmet olarak belli dar kontenjanlarla sundukları meslekiçi eğitimler ne de mesleki yeterliliğin sınanmasına yönelik sınavlar, gerçek anlamı ile mühendislerin yaygın şekilde mesleki yeterliliklerini sağladıkları bir ortam sunmayacağı gibi, hem mühendis ve mimarlar arası eşitsizliği artıracak hem de sorunun kangren bir hal almasına yol açacaktır.
Yetkin mühendislik ve mimarlık kavramı, uzman mühendislik-mimarlık veya profesyonel mühendislik-mimarlık adları ile de anılmaktadır. Bu kavramın sözlük karşılığında ise mühendislik ve mimarlık açısından belli yetkileri kullanabilecek olgunluğa erişmiş olmak tanımını buluyoruz. Meslek odalarında tartışılan hali ile yetkin mühendislik uygulaması için getirilen kriterler ise şöyle sıralanabilir: mühendislik-mimarlık diploması sahibi olma; belirli bir alanda belirli bir süre çalışmış olma; mesleki yeterlilik açısından gerekli belirli meslekiçi eğitimleri almış olma; girilen yetkinlik sınavında başarılı olma. Yetkin mühendislik-mimarlık tanımı ve kriterleri üzerine söz söylemeden önce temel bir hataya vurgu yapmak gerekiyor. Bugün TMMOB ve bağlı odaların yapması gereken iki şey bulunmaktadır. Bunlardan ilki üyesi mühendis ve mimarların sicilini tutma. Sicil tutuma işleminin kendisi aslında tek tek her mühendis ve mimarın hangi eğitimlerden geçtiği, hangi iş deneyimlerine sahip olduğuna dair bilgi sahibi olma anlamına gelmektedir. Bir diğeri ise mühendislik-mimarlık hizmetlerinin gerçekleştirildiği tüm alanlarda mesleki denetimin, bir fiil üyelerin de katılımı ile, sağlanmasıdır. Mühendis ve mimarların yetkinliğinin sınanması ve ispatı yoluna girmek işin kolayına kaçıp süreci tersine çevirmenin ötesinde, mühendis ve mimarları birbirinin karşısına koyan ve aralarındaki eşitsizliği perçinleyen ve tescilleyen bir duruma yol açacaktır. Mühendislerin iş deneyimi sürelerine göre sınıflandırmalara sokulması, deneyimin bir kriter olarak sunulması hem çok tehlikeli hem de yanlıştır. Mühendislik mesleğinin icra alanı olan hizmet ve üretim alanlarının kontrol edilemediği, bu alanlarda üretim ve hizmetin esas olarak sermayenin ihtiyaçları ve kar amacı ile gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulduğunda buralarda yaşanan deneyimin nasıl bir kriter olabileceği de soru işaretidir.
Mühendislik mesleğini icra etme hakkını kazanan mühendislerin yetkinlik sınavı adı altında bir sınavla karşı karşıya bırakılmaları ve bunun bazı mühendislik işlemlerinin gerçekleştirilmesi için zorunlu koşul olarak sunulması ise eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca uzmanlık ya da yetkinlik adı altında birilerine paye verilmesi, bunun bir belge ile tescillenmesi mühendis ve mimarlar arasında eşitsizlikten başka bir şey yaratmayacaktır.
Bu haliyle mühendis ve mimarlar arasında kastlaşma ve eşitsizlik doğuran, toplam mühendis-mimar kütlesinin mutlak bir yoksullaşma yaşamasına neden olacak olan yetkinlik/uzmanlık uygulamasına temelden karşı çıkılmalıdır.
* Ertuğrul Bilir * Zafer Anadolu
Makina Mühendisi Makina Mühendisi
TMMOB MMO 41. Olağan Genel Kurulu’na sunulmuştur. (22-23 Nisan 2006)