İşin sonu nereye varır şimdilik bilinmez ancak Hollanda’nın, Türkiye’ye yönelik “hodri meydan” tavrını da göz ardı etmemek gerek. Peki, Hollanda’nın bu kendine güvenen tavrı nereden geliyor, biraz incelemekte fayda var.
Türkiye bir süredir hem dış hem de iç politikada, Hollanda ile yatıp Hollanda ile kalkıyor. AKP hükümetinin bakanlarının Hollanda’ya girişinin yasaklanmasının ardından yaşananlarla birlikte her iki tarafın açıklamaları her geçen gün daha da sertleşirken, gerilim de tırmandıkça tırmandı. Siyasi nezaketin, diplomasinin, dış politika teamüllerinin hepsinin birer birer çiğnenerek, iflas ettiği bir süreçten geçiliyor. İşin sonu nereye varır şimdilik bilinmez ancak Hollanda’nın, Türkiye’ye yönelik “hodri meydan” tavrını da göz ardı etmemek gerek. Peki, Hollanda’nın bu kendine güvenen tavrı nereden geliyor, biraz incelemekte fayda var.
Hollanda, sanayi toplumundan bilgi toplumuna, oradan da bilimi, teknolojiyi, Ar-Ge’yi gelişimi için kullanarak, rekabetçi alanlar seçerek o alanlarda uzmanlaşmayı sağlamış önemli bir Avrupa ülkesi.
AKP iktidarları döneminde 22 milyar dolar yatırımla Türkiye’ye en yüksek sermayeyi getiren Hollanda, dünyanın en fazla ihracat yapan 10 ülkesinden biri, aynı zamanda dünyanın en büyük 16. ekonomisi. Avrupa’nın en küçük ve en yoğun nüfusuna sahip ama nüfusun yüzde 40’ı sanayi alanında çalışıyor.
Artık biraz araştırıp okuyan herkesin malumu bilgiyi tekrar edeyim: Türkiye’nin Konya kenti kadar yüzölçümüne sahip Hollanda’nın 2016 yılında tarım ihracatı 85 milyar euro ile rekor kırdı, yıllar önce verimli tarım topraklarıyla övünen Türkiye’nin geçen yıl tarım ihracatı 17.1 milyar euroda kaldı.
Herşeyden önce, Hollanda için gerçek anlamda bir tarım mucizesi demek yerinde olur. Yıllar önce Hollanda’da denizin nasıl doldurularak tarım yapılabilen arazilere dönüştürüldüğünü anlatan bir filmi hayranlıkla izlediğimizi hatırlıyorum. Hollanda’nın bence en dikkat çekici, en çarpıcı noktası noktası da budur. Doğa affetmez, kendine ait olanı alır bir gün derler ya, Hollanda hikayesinde durum tamamen farklı. Biz ise betona, asfalta doyamadık bir türlü, rant, talan, gasp için kıyıları doldurup duruyoruz genellikle…
Topraklarının yüzde 32’sinde tarım yapılan, tarımda uzmanlaşmış bir ülkeden bahsediyoruz. Biyoçeşitliliğin Avrupa’da en az olduğu Hollanda, kıt kaynaklarla ve zor şartlarda tarımda böyle bir ekonomik güce ulaşmış durumda. Biz sadece efelenmeyi biliyoruz, senin hükümetin yerli tohumu yasaklıyor, çiftçiyi ithal tohuma zorluyor. Buna bir itirazı oldu mu acaba portakal kesen milli duyguları kabarmış yiğitlerin?
Dünyanın en büyük çiçek ve süs bitkisi ihracatçısı Hollanda’nın bu alanda ihracatı 8-9 milyar euro seviyesinde. TBMM gündemine bile taşınan Kaçak Saray’ın 60 tır dolusu ağaç ve çiçeğinin Hollanda’dan geldiğini de bilmezler tabi… Senin tarım arazilerine, topraklarına termik santral yapılıyor, imara açılıyor, elektrik iletim hattı geçiriliyor. Oluyor mu sesini yükselttiğin?
Gelelim enerji kullanımına… Hollanda, özellikle yenilenebilir enerji alanında yenilikçi uygulamalar konusunda ileri bir ülke. 2014 yılında Solaroad adı verilen proje kapsamında ülkedeki bisiklet yollarına güneş paneli döşenerek elektrik üretilmeye başlandı. Projeden elde edilen elektrik, sokak aydınlatması, trafik sistemi, elektrikli arabalar ve evlerin enerji ihtiyacı için kullanılıyor. Bu yolların bir metrekaresi yılda 70 kilovatsaat enerji üretiyor. Hollanda ile birbirimizi yerken, sürekli yol, köprü, tünel yapmakla övünen bizdeki iktidarın tüm yolları böyle yaptığında üreteceği enerjiyi hesaplamak kimsenin aklına gelmiyor haliyle.
Hatırlarsınız, biz Türkiye’de 2017’ye elektrik kesintileriyle girdik. Hollanda devlet demiryolu şirketi NS, 1 Ocak 2017 tarihi itibariyle, ülkede tüm tren seferlerini rüzgar enerjisinden elde edilen elektrikle çalışır hale getirdi. Günde 5500 tren seferi düzenleyen şirket ortalama 600 bin civarında yolcu taşıyor. Bunun için yılda 1.2 milyar kilovatsaat elektrik enerjisine ihtiyaç var, Hollanda’nın rüzgar enerjisinden yılda ürettiği yıllık elektrik miktarı ise 7.4 milyar kilovatsaat. Bu, ülkenin toplam elektrik tüketiminin yarısından fazla.
Rüzgar ve güneş enerjisi ile petrol bağımlılığından kurtuluyor, keşke oy için yarattığınız diplomatik krizleri değil de bunları tartışacak seviyede olsaydık. Memlekette taşımacılıkta neden yenilenebilir enerjileri kullanmıyoruz diye soramıyoruz bile…
Malum, Rotterdam’ın Türkiye – Hollanda arasındaki gerilimde adı çokça geçti, o yüzden anmadan geçmeyelim. O sınırından zorla girmeye çalıştığınız, Hollanda’nın en büyük liman kenti olan Rotterdam’da, Avrupa’nın yenilenebilir enerjiye geçişinin simgesi olan bir yapı mevcut. Hollanda’nın Rüzgar Gülü diye nitelendirilebilen bu bina, pervanesiz, kanatsız ve dolayısıyla sessiz. Dünyanın en büyük rüzgar enerjisi santrali olan bina, tam bir mühendislik harikası. Alt kısımdaki gölden yağmur suyunu yakalıyor ve bunu kullanıyor. Ürettiği organik atığı biyogaz haline dönüştürdükten sonra gölden filtrelenen suyla musluk suyu sağlıyor.
Hollanda devleti, Kuzey Denizi’nde 10 milyon kişinin elektriğini karşılayacak dev bir rüzgar enerjisi adası kurma çalışmaları da yürütüyor.
Türkiye’de AKP iktidarları, İstanbul’un ciğerleri Kuzey Ormanları’nı rant için söke söke yok ederken, yaban domuzları kente inince herkes hayrete düşmüştü. Mesele biraz ses getirince Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nde, ekolojik köprü kurulacağı lafları çıktı. Yaban hayatı mı bıraktınız da köprüsü eksik kaldı? Üzgünüm, Hollanda sizi orada da sınıfta bıraktırır. Ülkede, Ecoduct adı verilen onlarca yaban hayatı geçidi bulunuyor. Alttan veya üstten farklı şekillerde yapılan geçitler, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Avrupa porsuğunun yanı sıra bölgede yaşayan yaban domuzları ve geyikleri de koruma altına alıyor.
Aradaki fark epey derin, o yüzden siz portakal bıçaklamaya kaldığınız yerden devam…