Asbest başta olmak üzere çok çeşitli evsafta tehlikeli madde içeren Brezilya’ya ait hurda NAe São Paulo savaş-uçak gemisi Aliağa gemi söküm tesislerine getiriliyor.
Dünyanın gemi filosu yaklaşık 90.000 gemi ve bir geminin ortalama ömrü 20-25 yıl. Her yıl hurdaya çıkarılan büyük gemilerin ortalama sayısı 500-700 civarında, ancak çeşitli büyüklüklerdeki bütün gemiler dikkate alındığında bu sayı 3.000’e kadar çıkabiliyor. Dünyada gemi söküm işlemlerinin yüzde doksanı Bangladeş, Çin, Hindistan, Pakistan ve Türkiye’de yapılıyor.
Brezilya donanmasının hurdaya çıkardığı uçak gemisinin açık artırmayla Türkiye’deki gemi söküm tersanesi SÖK Denizcilik şirketi tarafından 1,85 milyon ABD Doları karşılığında satın alındığı belirtiliyor.
Mesele yeni değil, son bir buçuk yıldır tartışılıyor.
Geçtiğimiz yıl Haziran ayında içinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin de yer aldığı, NGO Shipbreaking Platform, Basel Action Network (BAN), BAN Asbestos France, International Ban Asbestos Secretariat (IBAS) ve Brazilian ABREA isimli sivil toplum örgütleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bir çağrıda bulunmuştu.
Yapılan çağrı metninde, NAe São Paulo gemisi toksik-tehlikeli atık olarak niteleniyor ve yaklaşık 900 ton asbest ve asbest içeren malzeme, yüzlerce ton Poliklorlu Bifenil (PCB) içeren malzeme ve büyük miktarlarda toksik ağır metal içerdiğinin tahmin edildiği bilgisi yer alıyor. Metinde, “Bir geminin hangi tehlikeli atıkları içerdiği, Basel Sözleşmesi uyarınca yasal kaderinin belirlenmesinde hayati önem taşımaktadır. Bu açık gerçeğe rağmen, São Paulo’da uygun bir bağımsız denetim veya tehlikeli madde envanteri (IHM) yapılıp yapılmadığı belirsizliğini koruyor” ifadeleri yer alıyor.
Bu ifade, tehlikeli atıkların ne olduğu ve ne miktarda olduğunun doğru bir şekilde belirlenmediği ya da gemide hangi toksik kimyasal maddenin tam olarak ne miktarda olduğunun bilinmediği anlamına geliyor. Elbette bu bilgilerin netlik kazanmaması, halktan gizlenmesi ya da bir belirsizlik halesiyle çevrelenmesi tesadüf değil. Tehlikeli ve toksik karakterli iş kollarında sıklıkla gözlenen neredeyse artık normal kabul edilmesi gereken bir durum.
Aliağa gemi söküm tesislerine getirileceği belirtilen NAe São Paulo savaş-uçak gemisine karşı Aliağa Çevre Platformu da (ALÇEP) Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a mektup göndermişti.
Mektupta, Türkiye’nin Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi’ni 1993 yılında imzaladığı ancak imzalanan uluslararası sözleşmelere rağmen ülkemizde son 5 yılda 714 tehlikeli atık barındıran geminin sökümünün engellenemediği belirtiliyor.
ALÇEP, yüksek miktarda asbest ve tehlikeli kimyasal atık barındıran NAe São Paulo gemisinin söküm faaliyetinin Aliağa ve çevresinde yaşayan halkın geleceğini tehlikeye atacağını dile getiriyor.
İzmir Yaşam Alanları Platformu da geminin Aliağa’da sökülmesine tepki gösteriyor. Platform tarafından yapılan açıklamada “Birkaç işbirlikçi para kazanacak diye, ölüm yıkım acılarla yüklü bu gemi ülkemizin havasını suyunu toprağını ve en başta da güzelim insanlarımızı zehre boğmak için geliyor” açıklamasını yapmıştı.
Geçen yıl, İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi Deniz ve Kıyı Alanları Komisyonu da konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak uluslararası, ulusal resmi ve sivil kurumlara göndermişti.
Çok sayıda ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütünün ve yerel yönetimlerin itirazlarına ve uyarılarına rağmen, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, nükleer denemelerde de kullanıldığı ve radyoaktif madde içerebileceği belirtilen NAe São Paulo adlı savaş gemisinin Aliağa’da sökümü için Sök Denizcilik adlı firmaya 30 Mayıs 2022’de izin verdi.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), gemi söküm sektörünü kimyasal tehlikelerle dolu, açığa çıkardığı toksik kirlilik nedeniyle de yerel çevreye ve yerel topluluklara zarar veren dünyanın en tehlikeli iş kollarından biri olarak niteliyor.
Gemi söküm faaliyetinin, gemilerin yapısal karmaşıklığı nedeniyle zor bir süreç olduğu, birçok çevresel güvenlik ve sağlık tehlikesi oluşturduğu belirtiliyor.
Yapılan söküm çalışmalarının esas olarak kayıt dışı sektörde gerçekleştirildiği, nadiren güvenlik kontrollerine veya denetimine tabi olduğu, çalışan işçilerin genellikle kişisel koruyucu donanımdan yoksun ve eğitimlerinin de çok az olduğu ifade ediliyor. İşçilerin sağlık hizmetlerine erişiminin çok yetersiz olduğu da ILO tarafından belirtilen bir diğer husus.
NAe São Paulo gemisi asbest, poliaromatik hidrokarbonlar (PAHs), poliklorlu bifeniller (PCB), dioksinler ve furanlar ile çeşitli ağır metaller (civa, kurşun, kadmiyum, arsenik, krom, nikel, mangan, çinko, demir vs.) organik kalay bileşikleri ve izosiyanatlar gibi çok çeşitli tehlikeli/toksik karakterde tonlarca kimyasal madde bulunuyor. Bu kimyasal maddelerin kanserojen (kansere yol açan), mutajen (genlerde mutasyona yol açan), teratojen (anne karnındaki fetüse zarar veren) etkilerinin yanı sıra, çok düşük dozlarda bile üreme sistemi, hormonal sistem ve nöral gelişim üzerinde bozucu etkileri var.
Bu kimyasal maddeler çevresel ortamlarda kalıcı kirliliğe yol açıyor.
Kalıcı kimyasal kirlilik çevresel ortamlara bulaşan kimyasal maddelerin çok uzun süreler boyunca toksik etkilerini devam ettirdiği, besin zincirine dâhil olduğu ve zamanla canlıların çeşitli organ ve dokularında birikerek sağlık sorunlarına yol açtığı bir kirlilik çeşitidir.
Kalıcı kimyasal kirlilik en önemli gıda güvenliği sorunlarından da biridir.
Kalıcı kirlilikler uzun zamana yayılan, çözümü güç çevre sağlığı, işçi sağlığı ve halk sağlığı sorunları doğurur.
Kalıcı kirliliğe yol açan tahminen binlerce ton tehlikeli ve toksik karakterde kimyasal maddenin ülkemize sokulmasının, ülkemiz topraklarının, sularının ve havasının kirletilmesinin mantıklı bir izahı yok.
Söküm faaliyetinin problem yaratmayacağını belirten her türlü söylemin altı boştur. Bu söylemler her şeyin kontrol altında olduğunu ya da kontrol edilebileceğini, yaşanacak bir kirlilik ya da halk sağlığı sorununun sıra dışı, olağan dışı bir şey olarak görülmesi gerektiğini vazediyor. Ama aksine bu tip iş kollarında toksik kirlilik ve yol açacağı sorunlar anormal değil normal bir durumdur.
Gemi sökümü gibi, tehlikeli ve toksik karakter taşıyan kimyasal maddelerin yoğun olduğu, büyük ölçekli ve karmaşık süreçler içeren işlerde atık yönetimi, tehlikeli atıkların güvenilir şekilde bertaraf edilmesi, işçi sağlığının ve çevresel ortamları korunabilmesi imkânsızdır.
Bu tip işlerde toksik maddelerin çevresel ortamlara bulaşmasını olağandışı ya da beklenmedik bir durum, kaza ya da felaket olarak değil, daha en baştan, yürütülen çalışmaların bünyesine içkin, kaçınılmaz bir durum olarak görmek gerekir.
Dolayısıyla çok ciddi güvenlik önlemleri almak şarttır; ancak çoğu durumda ilave güvenlik önlemleri kaza-felaket ihtimalini arttıran bir işlev de görebilir.
Dolayısıyla kamusal hayatı ya da doğal hayatı ciddi şekilde olumsuz etkileme potansiyeli olan işlerin-faaliyetlerin siyasal iktidarın tasarrufuna, kamu otoritesinin yetkisine bırakılmaması gerekir. Öncelikle çok ciddi, bilgiye erişimi güvence altına alan, kapsamlı bir kamusal tartışma yürütülmesi esastır.
Aksi durumda yapılan şeyi ya da yürütülen işi siyasal iktidarın göz yummasıyla gerçekleşen bir normal, olağan kirletme faaliyeti olarak görmek daha akıllıcadır.
Bu tip faaliyetlere derhal son vermek gerekiyor
Ahmet Soysal’ın Yeşil Gazete’deki bilgi dolu yazısında yer alan sözleri ile bu yazıya son vermek istiyorum: “Aliağa’daki gemi söküm tesislerini bir daha açılmamak üzere kapatmamızın zamanı geldi ve geçiyor.”
NOTLAR
1. Tehlikeli, toksik karakterli, karmaşık süreçlere yaslanan işlerde ya da bu tip işleri yürütmekle mükellef organizasyonların bir kaza ya da felakete yol açması, beklenmedik ya da sıra dışı bir durum değil normal bir durumdur. Bu meselenin detaylarını merak edenler için akademik literatürde Charles Perrow’un kitabıyla (Normal Accidents : Living with High Risk Technologies) önü açılan “Normal Kazalar” konu başlıklı çalışmaları anmak isterim. Charles Perrow ve 1984 tarihli Normal Kazalar kitabı, tehlikeli-toksik karakterli teknoloji kullanımına dayalı karmaşık organizasyonlar hakkında düşünme biçimimiz üzerinde derin bir etkiye yol açmıştır.
2. Diğer tehlikeli/toksik etkili kimyasal maddelere kıyasla daha az bilinen organik kalay bileşikleri ile izosiyanatlar hakkında kısa bilgi aşağıda.
Tributyltin (TBT) bileşikleri: TBT bileşikleri organik kalay bileşikleri olarak da anılır. Büyük gemilerin gövdelerinde deniz organizmalarının büyümesini önlemek için yaygın olarak kullanılan bu kimyasal maddeler yüksek derecede zehirlidir. Sucul ortamda yaşayan canlılara çok zarar verir. Tributiltin bileşikleri vücuda kontamine havanın solunması, kontamine gıdaların yutulması veya cilt ile temas yoluyla girebilir. Hormonal sistem üzerinde bozucu etki gösteren kimyasal maddelerdir. Dolayısıyla söküm işinde çalışan işçiler için işçi sağlığı, besin zincirine karışarak gıda güvenliği-halk sağlığı sorunlarına yol açar. Tribütiltin (TBT) bileşikleri şunları içerir: tributiltin oksit, tributiltin benzoat; tributiltin klorür, tributiltin florür, tributiltin linoleat, tributiltin metakrilat, tributiltin naftenat.
İzosiyanatlar: İşçi sağlığı açısından çok önem taşıyan toksik etkili kimyasal maddelerdir. En yaygın olarak kullanılan bileşikler, iki izosiyanat grubu içeren diizosiyanatlar ve genellikle diizosiyanatlardan türetilen ve birkaç izosiyanat grubu içerebilen poliizosiyanatlardır. En yaygın olarak kullanılan diizosiyanatlar arasında metilenbis(fenil izosiyanat) (MDI), toluen diizosiyanat (TDI) ve heksametilen diizosiyanat (HDI) bulunur. Diğer yaygın diizosiyanatlar arasında naftalin diizosiyanat (NDI), metilen bis-sikloheksilizosiyanat (HMDI)(hidrojene MDI) ve izoforon diizosiyanat (IPDI) bulunur.