Terimiz Onurumuzdur – Armağan Öztuksavul
Spread the love

Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
bu iş biraz zor,
zor ama
           yapı yükseliyor, yükseliyor.
Saksılar konuldu pencerelere
             alt katlarında.
İlk balkonlara güneş taşıyor kuşlar
        kanatlarında.
Bir yürek çarpıntısı var her putrelinde
        her tuğlasında
                    her kerpicinde.
Yükseliyor, yükseliyor yapı
        kan ter içinde.

Nazım Hikmet

 

6 Ekim 2009 günü, öğlen saatleri geçmek üzere. İstanbul İstiklal Caddesi’nde Galatasaray’a yakın bir noktada, bir arkadaşla Makina Mühendisleri Odası’na doğru yürüyoruz. IMF – Dünya Bankası zirvesine karşı protesto gösterileri ve çatışmalar büyük oranda bitmiş durumda. Böyle sakinleşme anlarında, genellikle sokak aralarında gözaltılar olur, diye bir tecrübe var aklımda. Cadde, her çatışmadan sonra, hazır bulundurulan belediye ekiplerince hızla temizlendiğinden olacak, az öncesinden yerlerde pek iz barındırmıyor. Caddenin belirli noktalarında, kısa aralıklarla çok sayıda çevik kuvvet polisi bekliyor.

Bir grup polis de bizimle aynı yöne doğru yürüyor. İçlerinden biri pasajdan çıkan iki erkeği fark ediyor. Yaşları için genç denebilir. Birinin üzerinde penye, diğerinin üzerinde renkli, desenli bir gömlek ve boynuna sarılı bir eşarp var. O gün oradaki pek çok insan gibi birinin yüzü ve gözleri kızarmış görünüyor. Polisler, gaz bombalarıyla tüm bölgeyi göz yaşartıcı gaza boğduğu yetmiyormuş gibi, bir de ellerindeki tüplerden buldukları insanların yüzüne gaz sıkmışlardı. Kaçmak yerine bulunduğu noktada bekleyen kimi gazeteciler bile bundan nasibini aldı.

“Durun bakalım” diyerek iki kişinin üzerine giden ilkini birkaç polis daha takip ediyor. Çok üstün körü bir üst aramasından sonra,  polislerden biri renkli gömleklinin arkasına geçiyor. Elini ense tarafından gömleğin içine sokarak, iç çamaşırın yakasını çekiştiriyor. “Tamam, bu terli” diyor. “Ha terli mi? Al” diyor, bir başkası. “Evet, çok terli”. Koluna giriyorlar. Polisler aynı işlemi diğer kişi için de tekrarlıyorlar. İç çamaşırın yakasını ki parmağı ile yoklayan bir polis, “Evet, çok terlemiş” diyor. “Tamam, çok terli alın!” diyor yeniden. Onun da koluna giriyorlar. Bütün bunları bağıra çağıra, etrafa duyurmak istercesine yapıyorlar. Vurgulara bakınca, sanki kötü hazırlanılmış bir ilkokul müsameresi gibi geliyor, bana. Gözaltına alınanlar ise, kabullenmiş görünüyorlar.

***
 
Terlemek suçlu muamelesi görmek için bir neden oluyor. Hâlbuki ter, halkın algısında emeğin, çalışmanın simgesi olarak bilinir. Bir işe emek harcandığını belirtmek için ter döküldüğü, anlatılır. Özellikle alın teri, emekle neredeyse özdeşleşmiştir. Bu yüzden de alın terinin kutsallığından söz edilir, çoğu kez.

Mesleğim gereği, biraz soğutma mekaniği ile uğraştım. Terin emek ile ilgisi de bununla ilgili. Başka işlevleri yanında terlemenin vücudun soğutulmasına yaradığını iyi biliyorum. Hepimizin de bildiği gibi, vücudumuzu hareket ettirdiğimizde besinlerle aldığımız maddeler yakılır, ortaya ısı enerjisi açığa çıkar. Ortaya çıkan ısı, kan dolaşımı ile vücuda yayılır ve vücut sıcaklığı artmaya başlar, terleriz. Vücut dışına atılan sıvının bir kısmı buharlaşırken, vücudumuz soğur. Üzerine ıslak havlu serilen karpuzun güneşte soğuması sırasında görüldüğü gibi, maddelerin buharlaşırken ortamdan ısı çekmeleri genel bir fiziksel özelliktir. Buzdolapları da, klimalar da aynı ilke ile çalışır. Emek dediğimiz, doğayı dönüştüren süreç de, fiziksel anlamda, bilinçle ortaya çıkarılan bir hareket enerjisi değil midir aslında?

Dünyaya diyalektik materyalist felsefenin gözünden bakan bizler, emeği insanın doğa ile ilişkisini kuran ve aslında insanı insan yapan süreç olarak tanımlarız. Emeğin, bütün kullanım değerlerini ürettiğini, insanın ve doğanın yeniden üretimini sağladığını saptarız. Bu yaratma gücüne, -her hangi bir şeye atfetmediğimiz gibi- bir kutsallık atfetmeyiz aslında, ama emeğin çokça kutsal bir değer olarak algılanması, bu kapasitesi ile ilgili olsa gerek. Ter, emeğin biyofiziksel bir sonucu ve somut bir göstergesi olarak, halkın gözünde aynı kutsallığı kazanmıştır.

***

O gün terli oldukları için gözaltına alınan iki insanın, IMF, Dünya Bankası zirvesini protesto ettiklerinden şüpheleniliyordu. Nedir IMF ve Dünya Bankası? Emeğin yarattığı değerlere el koyarak kendini var eden, insanı insanlığından çıkaran bir dünya düzeninin en önemli kurumlarından ikisi… Açlığın, yoksulluğun, savaşların, ezilmenin, baskıların, insan onurunun çiğnenmesinin en önemli sorumlularından ikisi… Ne yapmış olabilir bu iki insan, bu akıl dışı sistemin kurumlarına karşı ses vermiş, tepki göstermiş olabilirler. Bu sırada polisin yaptığı gazlı bombalı terörden uzaklaşmış olabilirler. Tüm insanlığa büyük acılar çektiren bu sisteme ve kurumlarına karşı tepki göstermek, ancak onurlu bir davranış olarak nitelendirilebilir.

Nasıl ki, emek gücümüz, bütün bir yaşamı yeniden üretiyorsa; insanın yeniden insanlaşacağı bir dünyayı, biz de emeğimizle kuracağız. Nasıl ki, malları, hizmetleri üretirken, doğayı dönüştürürken ter döküyorsak; eşit, özgür, barış içinde bir dünyayı kurmak için asalaklara, sömürücülere ve onların uşaklarına karşı mücadele ederken de kan ter içinde kalacağız. İşte itiraf ediyorum, o gün ben de biraz terledim.

Çünkü terimiz onurumuzdur!

 

Armağan Öztuksavul

Kaynak: Sendika.Org


Spread the love