12 Haziran 2011 genel seçimlerinden önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın seçim programında yer alan ve açıklandığı tarihten bugüne kamuoyunda tartışılan Taksim Meydanı projesi, içeriği ve uygulanma biçimiyle şehircilik ilkeleri ve planlama esasları bakımından kabul edilemez hususlar içermektedir.
1993 yılında koruma altına alınan Beyoğlu Kentsel Sit Alanı için 16 yıl sonra hazırlanan Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları‘nın yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra, Başbakan‘ın talimatıyla hazırlanarak yürürlüğe giren plan değişikliği ile, Taksim Meydanı‘nın tarihi çevresi, kültürel mirası, sosyal, kültürel, ekonomik yapısı ve fiziksel koşulları göz önüne alınmadan, komşu yapı ve sokak dokusu gözetilmeden ve gerekli etüt çalışmaları yapılmadan yer altı araç geçişleri ve yeşil alanları yapılaşmaya açan plan kararlarının getirildiği görülmektedir.
Cumhuriyetimizin Taksim Anıtı ve Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli simgelerini barındıran ve simgeselliği nedeniyle mevcut haliyle korunmasını gereken Taksim Meydanı‘nın her ne şekilde olursa olsun yapılaşmaya açılması bu tarihin yok sayılması anlamına gelmektedir. Taksim Meydanı‘na ilişkin alınan Koruma Kurulu kararlarında da bu husus açıkça belirtilmektedir. Meydana neredeyse dokunulmazlık sağlayan tarihi unsurlardan biri olan Tarihi Taksim Maksemi ve Atatürk Kültür Merkezi Kurul kararları ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillidir. I. Sultan Mahmut dönemi yapılarından türünün tek örneği olan maksem, Taksim Gezi Parkı ve Taksim‘e tarihsel kimliğini veren unsurlardan biri olan Atatürk Kültür Merkezi ve Taksim Anıtı bu tarihselliğin simgeleridir. Bu yapıların hemen yanında ve Taksim Gezi Parkı üzerinde inşa edilecek her hangi bir yapı bu tarihi simgelerle bezeli meydanın kimliğini onarılmaz şekilde zedeleyecektir. Taksim Cumhuriyet Alanı olarak da bilinen Taksim Meydanı ve meydana komşu olan yapılar, Cumhuriyet‘in simgesi şeklinde adlandırılırken, bu simgenin sadece meydandaki Cumhuriyet Anıtı ile sınırlı bir niteleme olmadığı, meydanın tamamını kapsadığı açıkça ortadadır. İstanbul‘a dayatılan bu projenin bu simgeselliği yok saydığı ve Taksim Meydanı‘nın tarihi çevresi, kültürel mirası, sosyal, kültürel, ekonomik yapısı ve fiziksel koşulları göz önüne alınmadan oluşturulduğu açıktır.
Taksim Topçu Kışlası‘nın yeniden inşa edileceği belirtilen Taksim Gezi Parkı, İstanbul‘da erken Cumhuriyet dönemindeki ilk ve en kapsamlı şehircilik uygulamasının bir belge değeri taşıyan en önemli öğesidir. Park, Cumhurbaşkanı Atatürk‘ün onayıyla İstanbul Valiliği ve Belediyesi‘nce kentin planlanması için davet edilen şehirci ve mimar Henri Prost tarafından planlanmıştır. Prost‘un raporlarında betimlediği parklar, gezi parkları, gezinti yolları, manzara terasları ve meydanlar çağdaş bir kent yaşamını destekleyecek kamusal alanlar olarak tasarlanmışlardır. Bu bağlamda Taksim Meydanı ile birlikte ele alınmış olan Taksim Gezi Parkı bu anlayışa göre gerçekleştirilen başarılı bir tasarım örneğidir. Kışla inşaatı ile ortadan kaldırılmak istenen Taksim Gezi Parkı, İstanbul‘un kentsel kimliğinde ve kentlilerin belleğinde önemli bir yeri olan ve günümüzde kentsel açık yeşil alan niteliğiyle yoğun bir biçimde kullanılmayı sürdüren bir kamusal alandır. Henri Prost tarafından 1943 yılında yapılan Taksim Gezi Parkı‘nın bir kültür varlığı olarak özgün değerleriyle tescil edilmesi gerekirken beton uğruna yok edilmek istenmesi kabul edilemez bir müdahaledir. Taksim Gezi Parkı, Taksim Meydanı ile doğrudan ilişkili tek yeşil ve açık alandır. Bu alanın yapılaşmaya açılması, kamusal kullanımı sınırlandıracak ve bölgenin açık alan ihtiyacını göz ardı eden bir karardır.
Taksim Topçu Kışlası‘nın yeniden inşa edilmesi ile, bölgenin kamusal kullanımının sekteye uğrayacağı ve planlama açısından hakim kamusal kullanımda bir değişiklik yapılarak bölge donatı dengesinin bozulacağı görülmektedir. 1940‘lı yıllarda yıkılan kışla yapısının korunması söylemi altında yeşil alanın, kışla fonksiyonundan farklı bir şekilde turizm ve ticaret fonksiyonuna hitap eden bir yapı haline gelmesi, hem çevresindeki diğer kullanımlar hem de ulaşım ve diğer altyapı tesislerini zorlayıcı yeni bir durum ortaya çıkarmaktadır. Yukarıdaki gerçekler göz önüne alındığında, Taksim‘de uygulanan projeyi mümkün kılan plan değişikliği kamu yararına aykırı bir işlemdir.
Yayalaştırma adı altında sunularak kamuoyunu yanıltan plan değişikliği ile yaya trafiğine açık olan ve bölgenin tek yeşil alanı olan Taksim Gezi Parkı‘nın yapılaşmaya açıldığı, araç tünellerinin inşası ile ortaya çıkacak olan istinat duvarları nedeniyle bölgeye yaya geçişinin engelleneceği görülmektedir. Meydana giriş noktalarında büyük istinat duvarlarıyla çevrili olarak tasarlanan dalış tünelleri, bulundukları caddenin meydanla ilişkisini koparacak, yaya hareketliliğini sınırlandıracaktır. Kaldırımlar arası geçiş istinat duvarlarının yükselmeye başladığı noktadan itibaren mümkün olmayacak ve caddelerin mevcut kimliği yok olacaktır. Meydana yaya erişimini engelleyecek proje ile birlikte Taksim Meydanı; şenlik, tören, kutlama veya gösteriler için kullanılamaz hale gelecektir.
Taksim Topçu Kışlası ve Yeraltı Araç Tüneli gibi hiçbir bilimsel ve teknik temele dayanmayan proje, Beyoğlu Kentsel Sit Alanı‘nın korunmasını da engellemektedir. Proje ile getirilen araç tünelleri ve bu tüneller sonucu ortaya çıkacak yoğun araç trafiği bölgeyi olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Meydan altına yapılacak olan dalış tüneli bölgede kent içi trafiğe hitap eden bir kavşak noktası oluşturacak ve bir sürelik suni rahatlama ile Avrupa yakasında yapılan transit yolculuklar buraya yönelerek yeni ve yoğun bir trafik akımı oluşturacaktır. Böylece dalış tüneli hali hazırda yoğun olan bölge trafiğini daha da arttıracak ve yakın çevresinde mevcut karayolu ağının ve taşıma kapasitelerinin zorlanmasına neden olacaktır. Günümüzde kentin merkezi olan Taksim‘e gelen trafikle birlikte bu yönde ciddi bir trafik akımı söz konusu olacak ve Beyoğlu ile etkileşim halindeki bölgelerde, yaya erişimini ve toplu ulaşımı geri plana iten, özel araç kullanımını teşvik edici bir etki ortaya koyacaktır. Böylesi bir durum gerek Beyoğlu gerekse kent genelindeki arazi kullanım-ulaşım dengesiyle ve toplu ulaşıma dayalı, yayaları ve insan erişimini öncelikli kılan ulaşım politikalarıyla bağdaşmamaktadır.
İnşaatı devam eden tünelin tamamlanmasıyla birlikte, sabah ve akşam zirve saatlerinde geri bölgelerde oluşacak kuyruklanmalar ve sıkışık trafik nedeniyle çevre yerleşim alanlarındaki iç yollara bu sıkışık trafikten yönelimler olacak, Taksim Meydanı‘na komşu alanlarda ve Beyoğlu bölgesinde dolaylı bir trafik artışı yaşanacaktır. Gerek Taksim Meydanı çevresindeki, gerekse Beyoğlu ve çevresindeki yol ağının yetersizlikleri dikkate alındığında söz konusu güzergahın ve yakın çevredeki yerel yol ağlarının trafik yükünün artması ve bu alanların yeni altyapı sorunları ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. İstanbul trafiğindeki geçmiş deneyimlerin de defalarca kanıtladığı bu öngörü, kentte yapılan her yol ve kavşak düzenlemesinde somut bir şekilde gözlemlenmiştir. Trafikten motorlu araç trafiğini azaltıcı ulaşım politikalarının, bu araçları tercih eden yolcuları toplu ulaşıma yönlendirici uygulamalardan geçtiği bilinmektedir. Bu nedenle çözüm için bölgede yeni bir kavşak alanı yaratılması yerine mevcut toplu taşıma sisteminin güçlendirilmesi gerekmektedir.
17.06.2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi‘nde oybirliği ile kabul edilen, 17.01.2012 tarihinde Kadir Topbaş tarafından onaylanan ve 14.02.2012 tarihinde askıya çıkarılarak yürürlüğe giren ve Taksim Meydanı‘nı kimliksizleştirecek ve yayasızlaştıracak yeraltı tüneline ve Topçu Kışlası‘nın ihyasına olanak tanıyan plan değişikliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odası ve Peyzaj Mimarları Odası tarafından yukarıdaki bilimsel gerçekler ışığında yargıya taşınmıştır. Devam eden yargı sürecine rağmen yeraltı tüneli inşaatı ihale edilmiş ve inşaat çalışmaları başlatılmıştır. Son olarak İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından alınan 11.12.2012 tarih ve 883 no.lu kararla mimar Halil Onur tarafından hazırlanan Topçu Kışlası Restitüsyon projesi, yapım yılı, mimarı, plan özellikleri ve yapım detaylarının bilinmemesi, Taksim Gezi Parkı‘nın 70 yıllık kullanım değeriyle tarihe belgelik eden niteliği ve İstanbulluların kolektif belleğindeki önemli yeri vurgulanarak reddedilmiştir. Bunun üzerine Başbakan, “Red kararını reddediyoruz” diyerek bilimi ve yasaları hiçe saymakta, yetkisini aşarak tarafsız bir bilim kurulunu baskı altına almaktadır. Başbakanın bu açıklamaları çağdaş ve demokrat bir ülkede kabul edilebilir değildir. Kurul kararına rağmen, tünel inşaatı bahanesiyle Taksim Gezi Parkı da fiilen işgal edilmiş, şantiye sahasına çevrilmiştir. Başbakan, açıklamalarıyla suç niteliğindeki bu çalışmaları yürütenleri cesaretlendirmektedir.
Taksim Meydanı sadece birkaç küçük müdahale ile günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenebilecekken belediyenin apar topar duyarsızca ve sorumsuzca başlattığı inşaatlar sebebiyle zarar görmekte, halkın kullanım alanı olmaktan çıkmakta, İstanbulluların elinden alınmaktadır. Bu dayatmacı proje, yukarıda özetlenen bilimsel ve teknik gerçekler göz önüne alınarak bir an önce durdurulmalıdır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği