ŞPO: “MASLAK 1453 Adı Altında Yapılanlar Kent Suçudur”

İstanbul’un rant hırsı ile fethedilme aşkı ve buna karşı doğadan, bilimden ve kamu yararından yana mücadelemiz son dönemde kamuoyunun gündemine gelen yeni bir proje; “Maslak 1453” ile sürüyor. “Maslak 1453” adlı inşaat projesi son dönem itibariyle kamuoyu ve basında çeşitli başlıklar altında tartışma konusu olmaktadır. Söz konusu proje ile ilgili yaratılan bilgi kirliliği ile benzer birçok uygulamada olduğu gibi İstanbul’a karşı işlenen suçlar örtbas edilmek istenmektedir.

15.06.2009 tasdik tarihli 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda “Askeri Güvenlik Bölgesi”nde kalmakta olan ve %99’u Toplu Konut İdaresi (TOKİ) mülkiyetinde bulunan bu alanda yine TOKİ tarafından hazırlanarak onaylanan 11.08.2010 tasdik tarihli “İstanbul İli, Şişli İlçesi, Ayazağa Gecekondu Önleme Bölgesi 1/5000 ölçekli Nazım ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları” ile son derece ayrıcalıklı imar hakları getirilerek kamu yararı ve şehircilik ilkelerine aykırı bir biçimde bölge, yapılaşmaya açılmıştır. Odamız tarafından dava konusu edilen bu planlara yönelik, yargılama sürecinde haklılığımızı bilimsel bir şekilde ortaya koyan bilirkişi raporları ve görüşleri mahkemeye sunulmuş iken planlarda yapılan çok küçük değişiklikler ile bu kez Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 16.09.2011 tarihli Olur’u kapsamında söz konusu planlar tekrar yürürlüğe sokulmuştur. Planlara yönelik denetleme ve yargılama sürecini adeta atlatabilmek amacıyla yapılan bu uygulamaya karşı yine Odamız tarafından dava açılarak; bilimden, kamu yararından ve doğadan yana mücadelemiz kararlılıkla sürdürülmektedir.

Gündemdeki bu proje ile ”dar gelirlilerin konut sorununu kamu arazileri ve finansman olanaklarını da kullanarak çözmek” amacı ile kurulmuş olan TOKİ marifetiyle son dönemde birçok örneğini gördüğümüz şekilde, kamu arazileri ayrıcalıklı imar hakları tesis edilerek, lüks konut ve ticaret fonksiyonu ile yapılaşmaya açılmıştır. Hepimizin ortak mülkiyeti olan ve ancak kamu yararı gerekçesi ile şehircilik ilkeleri gözetilerek kullanılması gereken bu alanlarda ortaya çıkan rant, kimi sermaye gruplarının eline teslim edilmektedir.

Peki, yapılan bu planlar ile ne türlü kararlar getirilmiştir? Öncelikle; planlar ile donatı alanları azaltılarak bölgenin sosyal ihtiyaçlarını karşılaması gereken donatı dengesi bozulmuştur. Plan kararları ile birlikte oluşturulan yüksek yoğunluklu yapılaşmanın yanı sıra, sosyal donatı alanlarının dahi ticari fonksiyonlara alınabileceğine dair hükümler getirilerek son derece keyfi uygulamaların önü açılmıştır. Yaklaşık 10.000 kişilik nüfusu barındıracak bu yerleşim alanı ile birlikte, trafik ve yapı yoğunluğunu artırıcı, çevreye emsal teşkil edici ve orman alanlarını tehdit edici nitelikte bir yapılaşma meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği üzere, mevcut Büyükdere-Maslak hattında, trafiğin en yoğun olduğu sabah-akşam saatlerinde sürekli tıkanıklık yaşanmaktadır. Karayolu altyapısının mevcut durumu itibariyle günümüzdeki ulaşım talebini karşılayamadığı bu aks, getirilecek yeni nüfusun yaratacağı ek trafik yükü ile ulaşım sorununu içinden çıkılamayacak bir duruma sokacaktır. Sonuç itibariyle yapılan bu planlar ile ortaya çıkacak olan inşaat, trafik ve altyapı yoğunluğunun maliyetini yine kamu, yani bizler ödeyecektir.

Maslak 1453 projesine konu olan planlama alanının tamamında eğimden dolayı açığa çıkan bodrum katların iskan edilebileceği, iskan edilen bodrum katların emsale dahil olmadığı belirtilmektedir. Projenin gerçekleşeceği arazinin %40’lara varan aşırı eğimli yapısı ve planlama alanında 60 metreyi aşan kot farklarının oluştuğu da düşünüldüğünde, planda verilen inşaat hakkının yoğunluğu ve ayrıcalığı göz önüne serilmektedir. Yine diğer birçok plan notları ile inşaat emsaline dahil edilmeyen alanlar oluşturularak; Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’e ve İstanbul İmar Yönetmeliği’ne aykırı, yapılaşma ve nüfus yoğunluğunu arttırıcı kararlar alınmıştır. Orman alanına bu kadar yakın bir alanın yüksek yoğunluk verilerek imara açılması, halihazırda giderek kaybolan orman alanlarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Sonuç olarak, bu ölçekteki bir kararın parçacıl olarak ele alınması ve kamuya ait olan bir alanın kamu mülkiyetinden çıkarak özelleşmesini sağlayacak fonksiyonlara geçirilmesi; şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına açıkça aykırıdır. Kentsel rantları kamu adına kamusal işlevlerde kullanmak üzere önlemesi ya da geri alması gereken ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda bu kamusal işlevleri açıkça tanımlanan TOKİ’nin kentsel rantlar üzerinden kendine ve belirli kesimlere gelir sağlamaya çalıştığı açıkça görülmektedir. 

Kamunun sunduğu imkanlar ile zenginleşme fırsatlarını çok iyi değerlendiren, yeri geldiği zaman kentlerimizi ve doğal değerlerimizi korumak amacıyla mücadelelerini sürdüren meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının “kapatılması” gerektiğinden bahsedecek kadar cüretkarlaşabilen, geçmiş dönemlerde depreme dayanıksız konutlar inşa ettiğini açıkça itiraf eden bir mütteahitin devletin kurumlarıyla işbirliği yaparak işlediği tüm bu suçların üzerine, benzerleri gibi kararlılıkla gideceğimizin bilinmesini isteriz.

Yine reklam filmlerinde, herkese daha iyi yaşama koşulları sunacağım diye, bir benzerini Ayazma’da gördüğümüz gibi, yoksul kesimlerin yerlerinden edilerek kamu arazilerinin rant projelerine açılmasının ve günden güne sağlıklı, erişilebilir konut edinme imkanının elimizden kayıp gitmesine seyirci kalmayacağız.

Kamuya ait olan değerlerin, alanların birer birer çeşitli sermaye gruplarına verilmesinde olduğu gibi kamuoyunu yanıltarak yapılmak istenen tüm bu projelerde Şehir Plancıları Odası olarak, tüm halkımızla birlikte kamu yararından, bilimden, doğadan ve insandan yana mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.

TMMOB Şehir Plancıları Odası
İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu