Politeknik Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Güvencesizlik Anketi Değerlendirmesi
Spread the love

Sunuş

Teknik elemanların kapitalizm içindeki konumu 200 yıllık süreçte önemli değişimler göstermiştir. Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları teknik problemleri çözen, yaptığı işin süreçlerine hakim olan ve sermayenin, yönetimin ayrıcalıklı elemanlarını oluşturan sayısal ve oransal olarak oldukça küçük bir kesimden kitlesel olarak emek piyasasında yer alan, parçalanmış işlerde sınırlı etkileri olan bir kesime dönüşmüştür. Ancak, geçmişin “ihtişamı, ayrıcalıkları, zenginliği” teknik elemanların üstünde bir bulut gibi dolaşmaktadır. Bir yandan, insanlar üniversite tercihlerinde mühendislik, mimarlık, şehir plancılığına yer verirken alana duyulan mesleki ilginin yanında geçmişin parlak günlerinin izlenimlerini taşımakta ve bu izlenimlerle okulun zorluklarını aşıp çalışma hayatına girmektedir. Çalışma hayatında da işyerleriyle, birlikte çalıştığı işçilerle ilişkilerinde aynı izlenimi kafasında taşımaktadır. Meslektaşların bir kısmının görece hızlı şekilde yönetici olması veya kendi işyerlerini kurarak işveren haline gelmesi de geçmişten gelen izlenimlerle birleşerek ayrıcalıklı bir gelecek hayalini beslemektedir.

Mühendis, mimar ve şehir plancılarının güvencesiz çalışma koşullarından nasıl etkilendiğini ve ortaya çıkabilecek direniş eğilimlerini daha yakından görmek amacıyla Politeknik tarafından 2011 yılının Ekim-Kasım aylarında “Güvencesizlik Durum Anketi” gerçekleştirilmiştir.

Anket çalışması hem elden, hem de elektronik ortamda yürütülmüştür. Soruları cevaplayan 520 kişinin 120’si elden, 400’ü de elektronik ortamda ankete katılmıştır.

Güvencesizlik anketi, ülke çapında istatistiksel olarak belirlenmiş kişilerle yapılan bir anket değildir. Bu nedenle tam anlamıyla bir temsiliyet iddiası taşımamaktadır. Soruların yanıtlanması, Politeknik’in örgütlülük durumunu, anket için motive olan alanları da yansıtmaktadır. Bu durum, (anket çalışmasındaki öznelliğin etkisi) politik eğilimler konusunda ülke genelini yansıtma açısından sorun oluştursa da, anketteki ana amaç olan çalışma şartları ve güvencesizlik konusunda ise sonucu yoğun şekilde etkileyecek bir faktör değildir.

Soruları cevaplayan 520 kişi anlamlı bir büyüklüğü oluşturmakta ve çeşitli gözlemlerin yapılmasına olanak vermektedir. Bu niteliğiyle, yapılmış olan diğer alan çalışmaları ve somut gözlemlerle birlikte ele alındığında yönelimler üzerine fikir verebilmektedir.

Katılımın Dağılımı

Tablo 1. Ankete katılanların okullarına göre gruplanması

OKUL

Sayı

Oran (%)

YTÜ

192

37

İTÜ

89

17,1

İSTANBUL ÜNİV.

24

4,6

ODTÜ

21

4

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ

13

2,5

GAZİ ÜNİV.

8

1,5

HACETTEPE

7

1,3

KOCAELİ

7

1,3

DOKUZ EYLÜL

6

1,2

MİMAR SİNAN

6

1,2

ULUDAĞ

6

1,2

SELÇUK

5

1

DİĞER ÜNİV.

61

11,7

CEVAPSIZ

74

14,3

TOPLAM

519

100

Güvencesizlik anketine en yoğun katılım Yıldız Teknik Üniversitesi mezunları başta olmak üzere İstanbul’daki üniversitelerden olmuştur. Katılımcıların %37’si YTÜ, %17’si İTÜ, %5’i İÜ ve %4’ü ODTÜ mezunu iken %14’lük bir kesim bu soruya cevap vermemiştir. Ankete katılanların %60’ı İstanbul’da mesleki eğitimini almıştır. İstanbul’u %7’ile Ankara takip etmektedir. Ankete katılımın çok büyük kısmı metropol şehir üniversitelerinden mezundur. Bu açıdan bakıldığında anketin, mezun sayısı hızla artmış olan taşra üniversitelerinden mezun olanlara göre daha avantajlı olan bir kitle tarafından cevaplanmış olduğu görülmektedir.

Ankete katılanların %12’si anketin gerçekleştirildiği 2011 yılı içinde mezun olmuştur. Daha önceki 5 yılda (2006-2010 arası) mezun olanların oranı ise %53’tür. Böylece mezuniyet süresi 6 yıldan aşağı olanların oranı %65’tir. Son 10 yılda (2001’den itibaren) mezun olanların oranı ise %82’yi bulmaktadır. Anket katılımcıları oldukça genç bir topluluktur. Bu durum, bir yandan öznel sapmaları yansıtırken, öte yandan hızlı şekilde artan üniversite kontenjanlarını da yansıtmaktadır.

Anketi cevaplayanların %66’sı ağırlıklı olarak yapı sektöründe faaliyet gösteren odaların (İMO, MO, EMO, MMO) kapsamında yer almaktadır. Bu branşlar aynı zamanda TMMOB’nin sayıca en büyük ve en etkin odalarıdır.
Ankete katılanların %35’i yüksek lisans yapmış veya yapmaktadır. Mimarlar Odası Ankara Şubesinin anketinde bu oran % 21’dir. İşsizlik ve rekabet baskısıyla lisansüstü eğitim ihtiyacı artmaktadır.

İstihdam Biçimi ve İşsizlik

Katılımcıların %66’sı özel sektörde ücretli olarak çalışmaktadır. Kamuda çalışan %25’lik kesim ile birlikte ücretli çalışanların oranı %91’e ulaşmaktadır. Özel sektörde üst düzey yönetici ve işyeri sahibi veya ortağı olarak çalışanlar ise %9’dur. Ücretli çalışanların oranı TMMOB araştırmasından fazla olarak tespit edilmiştir. Ankete katılanların büyük kısmının genç ve yeni mezun oluşunun bu duruma etkisi olmuştur. Ancak, genel olarak mühendisler içinde zaten yüksek olan (yıllardır %80 civarı) ücretli çalışma oranının giderek daha da artması kapitalist işleyişin bir sonucu olarak muhtemeldir.

Anket katılımcılarının %44’ü 50 kişiden daha az işçi çalıştıran küçük ölçekli işyerlerinde çalışmaktadır. 51-200 arasında çalışanı olan orta ölçekli işletmelerde çalışanların oranı %19; 201 ile 1.000 kişi arasındaki işyerlerinde çalışanların oranı %21 ve 1.000 kişiden fazla çalışanı olan yerlerde çalışanların oranı ise %16’dır. Bu açıdan bakıldığında katılımcıların genel olarak Türkiye ortalamasından daha büyük işyerlerinde çalıştığı görülmektedir. Ancak, küçük ölçekli işyerleri de yaygındır.

İşyerinde çalışan MMŞP’lerin sayısı açısından değerlendirildiğinde ankete katılanların 1/3’ü 5 kişiye kadar mühendis çalıştıran işyerlerinde çalışmaktadır. %23’ü 6-15 arası; %14’ü 16-30 arası; %14’ü ise 31-100 arası MMŞP çalıştıran işyerlerinde çalışmaktadır. 100’ün üzerinde MMŞP çalıştıran işyerlerinde çalışanların oranı ise %16’dır. Görüldüğü kadarıyla MMŞP’lerin yaklaşık yarısı işyeri boyutu ve mühendis sayısı açısından işyerinde işverenle birebir ilişkilerin hakim olduğu küçük ölçekli işyerlerinde çalışırken diğer yarısı ise ilişkilerin daha formel, daha az kişisel olduğu boyutlarda işyerlerinde çalışmaktadır. Bu durum birebir ilişkilerin konumları bulanıklaştırıcı etkisini azaltma potansiyeli taşımaktadır.

Katılımcıların %15’i işsiz olduklarını belirtirken %9’u da eğitim gördükleri alan dışında bir işte çalışmaktadırlar. Toplamda katılımcıların dörtte biri eğitim gördüğü mesleği yapamamaktadır. Anket yapıldığı sırada işsiz olanların %29’unun daha önce iş deneyimi yoktur. %66’sı daha önce ücretli olarak çalışmakta iken, %5’lik bir kesim “kendi hesabına çalışan”dır.

İşsiz kalma nedenleri ise “çalışma koşulları”, “işverenle anlaşamama”, “düzensiz ücret ödenmesi”, “işyerinin/işyerimin kapanması”, “mesleki rekabet”, “ideolojik uyuşmazlık”, “askerlik”, “yüksek lisans/doktora yapma” şeklinde sıralanmaktadır.

Ankete katılan MMŞP’lerin %73’ünün toplam olarak işsiz kaldığı süre 6 aydan kısadır. Toplam işsizlik süresi 6 ay ile 1 yıl arasında olanların oranı %15; 1-2 yıl arası olanların oranı %8; 2 yıldan fazla olanların oranı ise %4’tür. Ankete katılanların önemli kısmının genç MMŞP’ler olması toplam işsizlik süresinin düşük olmasına etki etmektedir. Ancak, yine de çalışma yaşamının dikkate değer bir bölümünün işsizlikle geçtiği görülmektedir.

İş değiştirme sıklığına bakıldığında ankete katılanların yaklaşık yarısı 2 veya 3’üncü işinde çalışmaktadır. %27 ise ilk işinde çalışmaya devam etmektedir. 4 ve daha fazla işyerinde çalışmış olanların oranı da %23’tür. Şu anda çalışılan işe ilişkin soruyu cevaplayanların yaklaşık yarısı 1 yıldan az süredir bu işte çalışmaktadır. 1-3 yıl arasında çalışanlar ise %25’tir. 3 yıldan uzun süredir mevcut işinde çalışanların oranı ise cevaplayanlar içinde %24’tür. Bu soruya, katılımcıların %31’i cevap vermemiştir.

Çalışma Düzeni ve İşyeriyle İlişkiler

Türkiye’de kamu çalışanları için haftalık normal yasal çalışma süresi 40 saat; iş sözleşmesiyle çalışanlar için ise kamu ve özel fark etmeksizin 45 saattir. Bu sürelerin üstündeki çalışmalar ise fazla çalışmadır.
Politeknik Güvencesizlik anketine katılanların %7’si haftalık olarak 40 saatten az çalışmaktadır. Bu çalışanları “kısmi zamanlı çalışan” olarak değerlendirmek mümkündür. 40-44 saat arası çalışanlar %32’dir. Katılımcılarının %25’inin kamuda çalıştığı yukarda belirtilmişti. Ancak bu kesimin ne kadarının 657 sayılı yasaya göre kamu çalışanı (“memur”), ne kadarının iş sözleşmesiyle çalışan (“işçi”) olduğu değerlendirmesi yapılmamıştır. Yine de bu verilerle birlikte ele alındığında 40-44 saat arası çalışanların önemli bir bölümünün kamu çalışanı olduğu sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte iş sözleşmesiyle çalışanların ve şirket sahiplerinin bir bölümü de haftalık 40-44 saat arasında çalışmaktadır. Ankete katılanların %17’si haftalık 45 saat çalışmaktadır. %25’lik bir kesim 46-55 saat arasında çalışırken, haftada 55 saatin üzerinde çalışanların oranı %19’dur.

İş sözleşmesiyle çalışanlar için belirlenen haftalık 45 saatlik süre dünya genelinde benimsenen 40 saatin üzerindeyken, bazı ülkelerde haftalık çalışma süreleri 40 saatin altına düşürülmüştür ve bu konudaki mücadele devam etmektedir. Bu durumla birlikte ele alındığında ise ankete katılanların %44’lük bir bölümünün haftalık 45 saatin üzerinde çalıştığı; yasal çalışma süresi 40 saat olan kamu çalışanları değerlendirme dışı bırakıldığında ise iş sözleşmesiyle çalışanların büyük çoğunluğunun haftalık yasal çalışma süresinin üstünde çalıştığı görülmektedir.
Özellikle haftalık 55 saatin üstünde çalışanların, tüm çalışanların beşte birine yakın bir bölümünü oluşturması ağır bir tabloyu göstermektedir.

Çalışma süreleri bu kadar yüksek iken, ankete katılanların yalnızca %15’i kendilerine fazla mesai ücreti ödendiğini belirtmiştir. Haftalık olarak 45 saatten fazla çalışanların oranı %44 iken fazla mesai ücreti alanların oranının %15’te kalması çok yoğun şekilde angarya çalışmayı göstermektedir.

Çalışma sürelerinin dağılımı açısından bakıldığında ise Cumartesi ve Pazar günü çalışmayıp haftada iki gün dinlenme olanağı bulanların oranı %40’ta kalmaktadır. Bu kesimin önemli kısmını da kamu çalışanları oluşturmaktadır. Cumartesi yarım gün çalışanlar %15; Cumartesi tam gün çalışanlar %16; Pazar günü de çalışanlar ise %10’dur. “Belli olmuyor” diyenler de %18’lik bir kesimi oluşturmaktadır. Bu durumda özellikle özel sektörde çalışanların büyük bölümü için rahat ve yeterli bir dinlenme ve kendini yenileme süresi sözkonusu değildir.
Ücret gelirinin miktarı da araştırmada katılımcılara sorulmuştur.

Tablo 2. Net Ücret Geliri

Net Ücret Geliri

Oran (%)

1001-1500

11

1501-2000

22

2001-3000

40

3001-4000

15

4000’den fazla

10

Diğer

2

EMO tarafından hazırlanan mühendis asgari ücreti raporunda bekar bir mühendisin geçinebilmesi için gerekli asgari ücret 2.000 TL olarak belirtilmiştir. Bu durumda ankete katılan MMŞP’lerin üçte biri bu seviyenin altında ücret almaktadır. Ankete katılımın ağırlığını metropol üniversite mezunlarının (en başta YTÜ ve İTÜ) oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda, genel ortalamada sözkonusu 2.000 TL’lik geçimlik ücretin altında ücret alanların daha fazla olacağı öngörülebilir.

Öte yandan ülkemizde yapılan araştırmalarda 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı genel olarak 3.000 TL civarında tespit edilmektedir. Ankete katılanların %73’ü bu sınırın altında ücret almaktadır. MMŞP’lerin ortalama ücret seviyeleri çalışanların çoğunluğundan yüksek olmakla ülkede insanca bir yaşam için gerekli olandan daha düşüktür.

Gerilim Alanları

“Çalışmakta olduğunuz işe dair kaygılarınız nelerdir?”sorusunu, ankete katılanların %25’i bu soruyu cevapsız bırakmış, %11’lik kesim ise “kaygım yok” şeklinde yanıtlamıştır. Kaygılarını ifade edenler ise toplam katılımcıların %64’ünü oluşturmaktadır. En yüksek kaygı nedeni %20 ile ücret düşüklüğü iken, “düzenli ücret alamama” seçeneğini de %6 ifade etmiştir. İşten çıkarılma kaygısı katılımcıların %14’ü tarafından ifade edilmiştir. Parça şeklinde/düzensiz iş alma katılımcıların %7’si için kaygı nedenidir. Daha düşük oranda ifade edilen diğer kaygılar ise toplamda %17’yi oluşturmaktadır.

Ücret konusu kaygı duyulan konuların başında gelirken, işyerinde ücret artışı olacağına dair bir izlenimi olmayanların oranı %59’dur.

Ülkemiz çalışma yaşamında sigorta primlerinin gerçek değerinin altında yatırılmasının oldukça yaygın olduğu bilinmektedir. Eğitimli bir çalışan kesimi olan MMŞP’ler için de bu durum değişmemektedir. Ankete katılanların %65’i SGK priminin gerçek ücret üzerinden ödenmediğini belirtmiştir. Kamu çalışanlarının primlerinin gerçek ücretleri üzerinden yatırılıyor olacağı varsayımıyla hareket edildiğinde özel sektörde çalışan her on kişiden 9’unun primlerinin eksik yatırıldığı görülmektedir. Bu yaygınlık ta primlerin eksik yatmasının sadece meslek yaşamının başında daha dezavantajlı dönemle sınırlı olmadığını tüm çalışma yaşamına yayıldığını göstermektedir. SGK priminin eksik yatması, işsizlik, emeklilik ve maluliyet gibi durumlarda elde edilecek gelirin de daha düşük olmasına neden olmaktadır.

Ankette katılımcılardan, çalışma süresince karşılaşılan en yakıcı sorunları sıralamaları istenmiştir. En yakıcı sorunlar olarak düşük ücret (%19), uzun çalışma saatleri (%15), hafta sonu çalışma (%11), işyerindeki hiyerarşi (%10), sigorta primlerinin eksik yatırılması (%10), kıdem tazminatının düşük ödenmesi/ödenmemesi (%5) olarak ifade edilmiştir. Katılımcıların yaklaşık üçte biri (%30) bu soruyu boş bırakmıştır.
Ankete katılanların çalışma yaşamında hukuki yardıma ihtiyaç duyup duymadıklarına ilişkin soruya cevap verenlerin yarıya yakını (%44) çalışma hayatında hukuki yardım alma ihtiyacı duymuştur. Katılımcıların %31’i ise bu soruya cevap vermemiştir. İhtiyaç duyulan hukuki yardım konularına bakıldığında katılımcıların fazla mesailer ve yıllık izinler (%12); haklı/haksız sözleşme feshi (%11); kıdem tazminatı alma hakkı (%9); kıdem tazminatının hesaplanması (%6) konuları sıralanmaktadır.

“İşyerinizde çalışma koşullarıyla ilgili yaşadığınız sıkıntılara karşı bir tepkiniz oldu mu?” sorusunu sorusunu katılımcıların %69’u yanıtlamıştır. Soruyu cevaplayanların yaklaşık 2/3’ü (%63) “evet” cevabı verirken, %23 “hayır”, %14 ise “hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadım” demektedir.  Tüm katılımcılar göz önüne alındığında işyerindeki çalışma koşullarıyla ilgili sıkıntılara tepki verenlerin oranı %43 olarak görülmektedir. Bu da azımsanmayacak bir orandır.
Gösterilen tepki sonucunda çalışma koşullarında değişiklik oldu mu?” sorusuna ise soruyu cevaplayanların  (%52) üçte ikisi “hayır bir şey değişmedi” derken ¼’ü “evet olumlu sonuçlandı” demektedir. Cevaplayanların %8’i ise tepki sonrasında işten çıkarıldığını belirtmektedir.

Çalışma hayatında cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa uğradığını belirtilenlerin oranı, soru cinsiyet ayrımı gözetmeden sorulmuş olmasına rağmen %25’tir. Ayrımcılığa uğrayanların uğradığını belirttiği ayrımcılık türü ise “istediği pozisyonda çalışamamak”, “nitelik gerektirmeyen işleri tercih etmek durumunda kalmak”, “aynı işi yapmasına rağmen erkek meslektaşlarına göre daha az ücret almak” şeklinde sıralanmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Güvencesizlik Durum Anketi, güvencesiz çalışmanın değişik biçimlerinin (işsizlik, meslek dışı çalışma, sık iş değiştirme, düşük ücretler, uzun çalışma süreleri, sigorta primlerinin düşük yatırılması vb.) mühendis, mimar ve şehir plancıları açısından da yoğun şekilde yaşanmakta olduğunu göstermektedir. 
Oldukça genç ağırlıklı bir katılımcı profiliyle yapılan “Güvencesizlik Durum Anketi” yüksek oranlı bir işsizliği ve meslek dışı çalışmayı göstermektedir. Her dört katılımcıdan birisi mevcut durumda eğitim gördüğü mesleği yapamamaktadır. İşsizlik, özellikle gençler açısından daha yakıcı olmakla birlikte genel olarak MMŞP’ler açısından da bir sorun alanıdır.

Uzun çalışma saatleri ve karşılığında ücret alamamak özellikle özel sektörde çalışanların yoğun olarak yaşadığı bir sorundur. Sigorta primleri düşük yatırılmakta, bu da işsizlik ve emeklilik durumunda ele geçecek geliri azaltarak yoksullaştırıcı etki yapmaktadır.

Katılımcılarda işyerlerinde yaşanan sorunlarda kısmen de olsa karşı çıkış eğilimi ve pratiği olduğu görülmektedir.


Spread the love