Parsel parsel satılan Ankara’yı ne bekliyor? – ŞPO ve HKMO Ankara Şubeleri ile röportaj

Darbe girişimi ve OHAL gündemleriyle birlikte kente yönelik saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Kamusal alanlar bugüne kadar nasıl pay ediliyorsa, imar oyunlarıyla ayrıcalıklar sağlanıyorsa bugün de yeni krizin fırsata dönüştürülmesi için KHK’lar, torba yasalar çıkarılıyor, talan sürdürülüyor.

Kent içinde askeri alanların dönüşümü, bugüne kadar birlikte yürüyen AKP-Saray iktidarı ve Gülen Cemaati’nin parsellediği Hazine arazileri, adım adım tırtıklanan Atatürk Orman Çiftliği.. AKP-Saray iktidarı ve yerel yönetimi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek eliyle yürütülen kent politikalarına karşı söz söyleyen, mücadele veren meslek odaları ile bir araya geldik, süreci konuştuk.

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Ankara Şubesi YK Sekreteri Volkan Bilgin (VB), Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi YK Başkanı Emre Sevim’e (ES) “parsel parsel” satılan, tarihi, belleği, kamusal alanları yok edilen/edilmek istenen Ankara kentinde yaşananları ve kent mücadelesine dair sorular yönelttik.

Politeknik: Darbe girişimi sonrasında, geçmişte Cemaat ile hiç bağı yokmuşçasına davranan AKP iktidarına, geçmişte Cemaat’e verdiği arazileri hatırlattınız ve HKMO Ankara Şubesi olarak ada/parsel bazında tahsis edilen arazileri kamuoyuna duyuran açıklamalar yaptınız. Ankara’da tahsis edilen araziler nerelerde yoğunlaşıyor, hangi yollarla süreç işletilmiş? Açıklamalara devam edecek misiniz?

hkmo_1

VB: Darbe girişiminin ardından garip bir şekilde alevlenen “Cemaat bu kadar nasıl büyüdü? Finans kaynakları nelerdir?” tartışmalarının ardından, şimdiye kadar bilinen ancak somut bir şekilde ortaya konulmayan tahsisleri açıklamaya başladık. Ankara’nın hemen her ilçesinde kamudan kopartılıp cemaate tahsis edilen alanlardan söz etmek mümkün. Şeffaf bir devlet mekanizmasına sahip olmayan ülkemizde bu tahsis sürecine dair bilgi ve belgelere ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Ancak şunu net olarak ifade etmek gerekiyor: Maliye Hazinesi’ne kayıtlı taşınmazlar sistematik olarak cemaate tahsis edilmiş ve bu ancak merkezi bir politikayla gerçekleşebilir. Biz, herkesin bildiğini somutlaştırdık. Önümüzdeki günlerde bu tahsisler ile ilgili olarak genel bir değerlendirme açıklaması yapıp, izleyeceğimiz yolu kamuoyu ile paylaşacağız. Devletin ilgili organları tarafından bugüne kadar gayrimeşru cemaat yapılanmalara merkezi ve yerel yönetimlerin yaptığı arazi, arsa ve bina tahsisleri ile usülsüz inşaat süreçlerine ilişkin açıklama yapılana, tahsis süreçleri sorgulanana, soruşturulana, idari ve hukuki işlemlere başlanılana kadar, kamuya ait olan alanlar yeniden kamunun kullanımına sunuluncaya kadar bu mücadeleye devam edeceğiz.

Politeknik: 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında Bülent Arınç Melih Gökçek’i kastederek “Ankara’yı parsel parsel sattı” demişti. Sorumlular nasıl ortaya çıkarılacak?

VB: Açıkladığımız üç parsel hakkında, bu parsellerin tahsis sürecine dair ilgili idarelerde kimlerin imzacı olduğuna dair henüz hiçbir açıklama yapılmış değil. Örneğin, ilk açıklamamız olan Varlık Mahallesi 7564 ada 1 parsel, Maliye Hazinesine ait “tarla” niteliğinde. Üzerinde darbe girişiminin hemen ardından mühürlenen özel bir ilkokul bulunmakta. “Tarla” üzerine kurulu bu özel ilkokula tahsisi gerçekleştirenin kim olduğu, nasıl ruhsat verildiğinin açıklanması gerekmektedir. Henüz gelişme görebilmiş değiliz. Dolayısıyla sorumluların merkezi bir anlayışla ortaya çıkarılacağı konusunda ciddi umutsuzluğumuz var.

r_4Peşkeş çekilen bu parseller hepimizin hissesinin olduğu, sahibi olduğumuz parseller. Zira bu parsellerin büyük çoğunluğu ya imar uygulaması yapılırken vatandaştan kesilen Düzenleme Ortaklık Payı’ndan (DOP) gelen parseller ya da direk Maliye Hazinesi’ne ait parseller, yani halkın ortak varlıkları. Herbirimizin karşı olması gerekiyor. Toplumun her kesiminin içinde yer aldığı, kendini gördüğü bir hak mücadelesiyle karşı konulabilinir.

Tabi burada biz mühendislere ve örgütümüz TMMOB’ye çok iş düşüyor. Üniversitelerde aldığımız öğrenimi, halkın yararına hizmet edecek şekilde kullanmamız, bu bilgiyi toplumun her kesimine ulaştırmamız gerekmektedir. TMMOB eski başkanlarından Teoman Öztürk’ün “…bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgecilerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız” sözlerinin bugün mevcut durumda karşılığı yağmayı teşhir etmek, talanın karşısında durmak, kamusal alanları, kenti korumak için mücadele vermek ve mesleki sorumluluğumuz, meslek onurumuz çerçevesinde halka karşı yapılan projelerin, uygulamaların parçası olmamaktır.

Politeknik: Kent merkezindeki askeri alanların taşınması ve arazilerin imara yani ranta açılması gündemde. Konuyu yakından takip ediyorsunuz. Açıklamalar yapıyorsunuz. Nasıl düzenlemeler yapılıyor, ne amaçlanıyor?

spo_1E.S: Konuyla ilgili bir çalışma yaptık. Askeri arazilerin yapılaşmaya açılması meselesi önceden beri zaman zaman dillendiriliyordu. AKP dönemine kadar ‘dokunulmaz’ alanlardı. Askeri alanlar ülkenin neredeyse her kentinde kent merkezlerinde yayılmıştır. Ağaçlandırma çalışma vs. gibi hamlelerin bu alanları bazen kent ormanına dönüştürdüğü örnekler dahi var. Burada tabi bu arazilerin yapılaşmaya uğramaması, diğer kamu arazilerden ayrı tutulması bir hegemonyanın da işareti. Hegemonyanın AKP eline geçmesiyle bu alanlar son yıllarda tartışılmaya başlandı. Son olarak darbe girişimi sonrasında “güvenlik” gerekçesiyle askeri alanların taşınacağı ifade edildi. Ama Akıncılar Üssü gibi kent dışında olanlar da var, burada amaç gerçekten de güvenlik mi diye sormak gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı son olarak bazı alanların yapılaşmaya açılacağını ilan etti. Ankara’da askeri alanlar belli bölgelerde yoğunlaşıyor, Dikmen’de, Mamak’ta, Etimesgut’da, Zırhlı Birlikler’de. Uyardığımız birkaç nokta var. Bu noktaların ciddi bölümü ağaçlandırılmış, yapılaşma oranının çok düşük olduğu alanlar. Raci Bademli hocamız bir makalesinde şöyle demişti: “Ankara’nın üç önemli yeşil arzı vardır. Kentin çeperindeki gecekondu mahalleleri, askeri alanlar ve Atatürk Orman Çiftliği-ODTÜ-Bilkent-Hacettepe üniversiteler hattı.” Son 10-15 yılda kentsel dönüşüm projeleri gecekondu mahallerinde yeşil alanları talan etti, mahalleler beton yığını haline geldi. Yakın geçmişte ODTÜ yolu tartışması, Eymir Gölü çevresi, Ankapark, KaçakSaray, Ankara Bulvarı ile bu bölgedeki yeşil arzın tahrip edildiğini gördük. Sadece askeri alanlara dokunulmamıştı, şimdi onlarda tehdit altında.

Politeknik: Kent içi kamusal alanların uzun süredir sermayeye, yandaş vakıflara imara açılıyordu. Kent merkezinde geniş alanlara sahip askeri yerleşkeler imara açılırsa kenti neler bekliyor?

E.S: Askeri yerleşkedeki yeşil alanlar pasif yeşil alanlar, halkın kullanımına açık değil, ancak kentler için önemli bir hava koridoru. Ankara hızla betonlaşıyor. Kent git gide keşmekeşin, yaşanmazlığın içine götürülüyor. Askeri alanların yapılaşmaya açıldığını düşünürsek halihazırda tıkanan yol, ulaşım, altyapı, sosyokültürel tesisler, temel kamusal tesislerler çökecektir. Bu mesele meslek insanlarının, bilim insanlarının, kamuoyunun tartışması ve uzlaşısıyla planlanabilir. KHK’larla, belediye başkanı veya siyasi iradenin “yaptım oldu” anlayışıyla böyle bir tasarrufa gidilemez. Ankara’nın geleceği birkaç kişinin ağzından çıkacak söze bağlı kılınamaz.

r_1Bazı rant çevreleri de hazırda bekliyor. Örneğin Dikmen. Kentin merkezine çok yakın bir noktada inşaat rantı elde etme fırsatları doğduğunu düşünüyorlar. Kent içi kamusal alanların talanı iktisadi bir tasarruz. AKP iktidarının inşaat alanı üzerinden bir sermaye birikimi yarattığını biliyoruz. İnşaata dayalı ekonomi modeli, yandaş müteahhitleri yarattı. Örneğin Çukurambar. Geçmişte AKP’nin inşaat sermayedarları daha küçük ölçekli idi yap sat mantığında, Çukurambar’ın dönüşümünde bunu görebiliriz. Parsel bazında dönüştü, çoğu AKP’li müteahhitlerdi. Bugün baktımızda Türkerler, YDA , Pasifik İnşaat gibi büyük inşaat şirketleri oldular, artık projeleri de büyüdü, yerel ve merkezi iradelerden talepleri de büyüdü. İncek buna örneklerden biri. Bölgede bu tip sermayedarların baskıları sonucu yüksek yapı yoğunluna izin verilerek plan tadilatları yapıldı. Sıra kamu arazilerinde, statlar, parklar gibi kent içinde kalmış kamusal alanlarda.. Son nokta ise askeri arazilerde. Kenti bekleyen tehlike budur.

Politeknik: Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Ankara’nın yaşam koridoru ve doğal yaşam alanı. Kaçak Saray’la başlayan Ankarapark’la, bulvar ve kavşak inşaatlarıyla ilerleyen AOÇ tahribatı şimdi Varlık Yasası ile birlikte yasallaştırılmak isteniyor. AOÇ’yi neler bekliyor?

VB: Bildiğiniz üzere geçen hafta meclise gelen torba yasada AOÇ’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne (ABB) devri ile ilgili olan bir madde vardı. Bu madde Anayasa’ya aykırılık sebebiyle torbadan çıkarıldı. Ancak bu yasa düzenlemesinin yeniden Meclis gündemine geleceğini düşünüyoruz. Çünkü; 5659 sayılı AOÇ Kanununa eklenen geçici madde ile 10 yıllık intifa hakkı tesisi 21 Haziran 2016 tarihinde sona erdi. Dolayısıyla ABB’nin bu tarih itibariyle AOÇ de yaptığı herşey yeniden ve yeniden yasadışı. Dolayısıyla bu tahribatı bir şekilde yasal kılıf oluşturmak zorundalar, bunun içinde buna benzer bir yasa maddesinin çok yakında tekrardan Meclis Genel Kuruluna sunulacağını düşünüyoruz. Bu yasa bu haliyle Meclis’e tekrardan gelir ve kabul edilirse; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve diğer mevzuatlarda yer alan kısıtlamalara tabi olmaksızın, AOÇ 29 yıllığına Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilecek. ABB’nin şimdiye kadarki faaliyetleri ve yasa tasarısındaki niyet gözönüne getirildiğinde bu AOÇ’nin tamamen yok olması olarak yorumlanabilir. ABB tarafından 3’üncü şahıslara kiralanabilmesinin önünü açan hükümlerin yer aldığı bu yasa teklifiyle, AOÇ kamunun ortak varlığı olmaktan çıkarılacak. Tüm bunların yanında AOÇ’nin gelirleri de yok ediliyor.r_2

Yine, Torba yasadan çıkartılıp yaşalaştırılan Varlık Fonu Yasası’ndan anlaşılacağı üzere, özelleştirme kapsam ve programında bulunan kuruluş ve varlıkların yanında Bakanlar Kurulu tarafından “ihtiyaç fazlası” olarak görülen tüm kamu gelir, kaynak ve varlıkları, Sayıştay denetimine tabi olmadan Varlık Fonuna devredilebilecek. Bu yasanın içine AOÇ’nin de alınacağını düşündüğümüzde AOÇ diye bir kamusal alanın artık olmayacağını söyleyebiliriz.

Tabi tüm bu kabus dolu senaryo, ancak ve ancak biz halkın mühendislerinin, mimarlarının, şehir plancılarının, demokratik kitle örgütlerinin ve Ankara halkının olmadığı bir ortamda gerçekleşir. Biz varız, AOÇ’de var olacak!

E.S: AOÇ konusunda öncelikle şunu dillendirmemiz gerekiyor. AOÇ devrimci bir projedir, Cumhuriyetin ilk yıllarında çok büyük bir alana uygulanmış tarımsal ARGE niteliği taşıyan, ama zamanla tahribata uğratılmış projedir. AKP öncesinde de 1950’li yıllardan itibaren başlayan bu tahribatlarla yerleşkede kopmalar olmuştur. AOÇ arazilerinin bir kısmı da bahsedilen askeri alanlara tahsis edilmiş durumda. Etimeskut Havaalanı, Zırhlı Birlikler, Fişek Fabrikası, Gazi Orduevi ve çevresi AOÇ arazisidir. Eğer askeri alanlar taşınacaksa bu alanların AOÇ’ye devredilmesi gerektiğini ısrarla söylemeliyiz.

AOÇ için şuan en büyük tehdit Saray, Ankapark, Anadolu Bulvarı’dır çünkü AOÇ’yi parçalayan, bölen uygulamalardır. AOÇ’nin tarımsal niteliği kırpılıyor, kent içinde oluşturduğu aktif ve pasif alan niteliği kopuşlara uğratıldı. Son süreçte Varlık Yasası ile birlikte ülkenin birçok kamusal varlığı gibi satışa çıkarılıyor. AOÇ şartlı bağış taşınmazıdır, buna uygun plan yapılmalıdır.

Politeknik: AOÇ’nin parçalanması, gasp edilmesininin yasalaşması nelere yol açacak?

E.S: Ankara’nın iki ana gelişim koridoru var, Eşkişehir ve İstanbul Yolu. Bu iki yolun arasında kalan alanın tamamı AOÇ’dir. Burası kamuoyunda boş olarak lanse ediliyor, ama olduğu gibi korunması gerekmektedir. AOÇ aynı zamanda Ankara için önemli bir altyapı hattıdır. Ankara’nın ana pis su hattı, ana elektrik iletim hattı, banliyo hattı buradan geçiyor. AOÇ’nin yapılaşmaya açılması, tahribatın devam etmesi Ankara’nın ölümü olur. Ankaralılar olarak AOÇ gibi bir devrimci projeden bir rant anlayışına geldiğimiz için üzgünüz.

AKP iktidarı tarafından “meselenin” topyekün çözülmesi hedefleniyor. Melih Gökçek Ankapark zamanında defalarca savunma gereği duydu, “Şartlı bağışa aykırı değil, topluma rekreasyon alanı kazandırıyoruz” ifadelerini kullandı. Bugün gelinen noktada AOÇ arazileri özelleştirmeye konu ediliyor.

AOÇ kurulduğundan bu yana parça parça koparılarak elimizde bir şey bırakılmadı. Darbe süreci sonrası AKP hegemonyasının yükselmesiyle bu yağma hamlelerine fırsat çıktı.

politeknik.org.tr