Site iconPoliteknik – Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları

Nefesimize sızan tehlike: Asbest solumak istemiyoruz!- Sezen Özkan


Havalar güneşli, baharın gelişiyle içimiz kıpır kıpır. Kuşlarla, böceklerle doğa cıvıl cıvıl. Yaşamı savunan her canlı ayakta. Bir kenti yaşanabilir kılan her varlığa yapılan saldırılar karşısında ise nefesi kesilmeye çalışılan ağaçların köklerine daha da sarılışı var. Yaşam alanlarını terk etmeyen sincaplar var. Yaşama dair, yaşatmaya dair umutlarımız, direncimiz var. Temiz bir hava arzusuyla maskesiz gezen (ya da gezmeye cesaret eden) bizler varız. İşte tam da bırakmış olduğum bu noktada temiz hava soluma hayalinden devam etmek istiyorum.
Hava kirliliği ve halk sağlığı üzerine yazdığım yazı sonrası bu sorunu tetikleyen ve ülkemizde de ciddi bir sorun olarak karşımızda duran asbest gerçeğini ele almak istedim. Çünkü temiz bir havada yaşamak bizim hakkımız. Peki nedir bu asbest? Pek çoğumuzun en azından Ankara’daki Hava Gazı Fabrikası yıkımı üzerine ya da Gökçek’in meşhur pozuyla hatırladığımız bir fotoğrafla asbest konusu hafızalarımızda yer bulmuştu. Şimdi soruma geri dönüyorum.

Nedir asbest?

Asbest, ısıya, basınca, aşınmaya ve kimyasal maddelere dayanıklı, lifli bir yapıda olan silikat (magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat) bileşimindeki mineralin ortak adı. Havada toz şeklinde yayılabilen ve gözle görmeden maruz kalabileceğimiz mikro ölçekli bir madde olan asbest yaşamımıza gizlice giriyor.

Asbest hayatımızın neresinde?

Asbeste iki şekilde maruz kalabiliriz. Birincisi jeoelojik koşullardan kaynaklı, çevresel asbest maruziyeti. Yani jeolojik olarak kaya ve toprak niteliğinde var olan asbest oluşumlarından veya bunların yapı malzemesi olarak kullanılmasından kaynaklanan maruziyetler. Özellikle 20. yüzyılın başlarında asbest liflerinin çimentoya karıştırılarak asbestli çimento üretilmesi ile tüm dünyaya yayıldı bu kullanım. Pek çok yapının harcına asbest girdi.

Asbestli yapı malzemelerinin yıkım öncesinde usulüne uygun olarak sökülerek yıkım mahallinden uzaklaştırılmaması koşullarında yıkılan/parçalanan yapı malzemesi içinden çıkan ve gözle görülemeyecek boyutlardaki asbest partikülleri havaya saçılır. Asbest lifleri havayla alındığında bu liflerin büyük bölümü bu havayı soluyan bizlerin hava yolları hücrelerinde birikir. Bunların üst solunum yollarının yukarı bölümlerinde kalan bir bölümü boğazdaki mukus tabakasıyla birlikte balgamla atılır veya yutulur. Ancak bir bölümü akciğerin derin kısımlarına kadar iner ve vücuttan hiçbir zaman çıkmayabilir.

İkinci bir maruziyet biçimi ise endüstriyel / mesleki maruziyet. Sanayide asbest üretim ve kullanımı ile asbestli malzemelerin söküm, yıkım ve tadilatı süreçlerinde gerçekleşen maruziyet. Gerilme direncinin yüksek oluşu, ısıyı çok geçirmemesi ve kimyasallara karşı dirençlilik özellikleri sebebiyle uçak, gemi ve otomobil sanayisinde, inşaatlarda ve ses – ısı izolasyonları gibi pek çok iş kolunda kullanıldı.

1960’larda Güney Afrika’nın madenlerinde asbest yataklarında çalışan işçilerde gözlemlenen kanser vakaları sonucu, doktorların da uyarılarıyla birlikte asbest kullanımı kısıtlanmaya başladı. 20.yy’ın ilk çeyreğinden itibaren WHO – International Agency for Research on Cancer (Dünya Sağlık Örgütü-Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi)’ nin “Kanserojen Maddeler” listesinde Grup IA kanserojen olarak tanımlandı. Pek çok Avrupa ülkesinde 1990 yılından itibaren yasaklanmaya başladı. Ülkemizde de geçmişte pek çok binanın yapımında da kullanılan asbest 2010 yılında yasaklandı. Ancak bugün yıkılan binalar parçalanan çimentolarla birlikte asbesti havayla yani nefesimizle buluşturuyor.

Çığ gibi büyüyen kentsel dönüşüm ve gizli asbest

2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun yayımlanması ile her geçen gün kentsel dönüşüm projeleri kapsamında binalar yıkılmaya başladı hala da devam ediyor. 20 yılda öngörülen yıkılacak bina sayısı ise yaklaşık 6 bin 500. Türkiye’de 2010 öncesi yapılan binalarda asbest riski bulunuyor. Tıbbı Jeoloji alanında birçok kitabı bulunan Dr. Eşref Atabey, 1930 ile 1980 yılları arasında inşa edilmiş tüm yapı ve tesislerde asbestli malzeme kullanıldığını ayrıca ‘yüzyılın buluşu’ olarak kabul edilen asbestin 1960-1980 yılları arasında da endüstride yoğun olarak kullanıldığını ifade ediyor.

CLK Boğaziçi Elektrik tarafından hazırlanan Gayrimenkulün Enerjisi Raporu’nda, Şubat 2016 itibarıyla kentsel dönüşüm bina yıkım istatistiklerinde İstanbul Avrupa Yakası’nda Şubat-Eylül döneminde 12 bin 261 konut yıkıldığı belirtiliyor. Bu sayı bize İstanbul Avrupa Yakası’nda ortalama her gün 51 binanın kentsel dönüşüm için yıkıldığını söylüyor. Yani kentin 4 bir yanında asbest tehlikesi çok ciddi boyutta.

Türkiye’de çevresel asbest maruziyetinden kaynaklı 160 bin kişi asbest tehlikesiyle karşı karşıya

Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %15’i asbest mineralinin bulunabileceği kayaçlar ve bu kayaçlardan türemiş toprakla kaplı. “Aktoprak” olarak adlandırılan bu asbestli oluşumlar toprakların, köy yerleşim alanlarının içinde, yakınında bulunabiliyor. Asbestli toprakların gözlendiği yerleşim yerleriyle asbeste bağlı ortaya çıkan hastalıklarda bir paralellik olduğunu 2013 yılında hazırlanan Türkiye Asbest Kontrolü Strateji Planı’nda görebiliyoruz. Aktoprak nedenli hastalıkların sık görüldüğü iller Kütahya, Eskişehir, Diyarbakır, Sivas ve Elazığ. Ayrıca asbestli toprakların gösterildiği bir haritada da Kütahya ve Eskişehir’i görmek mümkün. Sayılarla ifade etmek gerekirse Türkiye Asbest Kontrolü Stratejik Raporu’na göre 62 il ve 1571 köyde asbest şüphesi tespit edildi. 2013 yılındaki incelemede de 41 ilde 379 köyde yaklaşık 160 bin kişi asbest tehlikesiyle karşı karşıya.

Peki denetim nasıl ve sorumlular kim?

Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden 30 Aralık 2010 tarihinde yapılan açıklamaya göre, kansere neden olan asbestin üretimi, kullanımı ve asbest içeren eşyanın piyasaya sunulmasını yasaklayan, “Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ Resmi Gazetede 29 Ağustos 2010 tarihinde yayımlandı. İlçe belediyelerinin , Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ve Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik gereğince yıkım öncesi binalarda asbest kontrolü yapması gerekiyor. Ancak TMMOB İKK Asbest Raporu’na göre İstanbul’da yıkım öncesi asbest denetimi yapan sadece 7 ilçe belediyesi bulunuyor. Birçok kentte, ilçede, yerleşim alanında bu kontroller yapılmıyor.

Yıkımın önlem alınarak yapılmasının denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yerel belediye sorumluluğunda. Yani denetim kamusal bir görev. Ancak örnekler bu görevlerin yerine getirilmediğini söylüyor. En yakın zamanda da Ankara’daki Havagazı Fabrikası yıkımında asbest kontrolünün yapılmadığı ortaya çıktı. Maltepe Havagazı Fabrikası mahkeme kararına rağmen 350 ton asbestli malzeme bulunan elektrik santrali önlem alınmadan yıkıldı. Ankara’da yaşayanlar asbestli hava solumaya maruz bırakıldı. Geçtiğimiz şubat ayında İstanbul’da yıkımı başlatılan Abdi İpekçi Spor Salonu’nda da asbest kontrolü yapılmadığı ortaya çıkmış ve yıkımı durdurulmuştu. Bunlar basına yansıyanlar, kamuoyu yaratabildiklerimiz. Özetle asbest ortalığa yayılıyor, AKP izliyor ve halkın sağlığını tehlikeye atıyor.

Kentlerde mantar gibi türeyen inşaat yıkımlarında, mahalle aralarında devam eden eski bina dönüşümlerinin asbest denetimi yapılmak zorunda. Kentsel dönüşüm için KHK çıkarılmasını isteyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetim konusundaki kötü karnesini değiştirmekle yükümlü. Çünkü sağlıklı bir yaşam hakkımız.

Asbest solumak istemiyoruz!

Sezen Özkan / Çevre mühendisliği öğrencisi


Exit mobile version