Statik dersini aldığımız amfide öğretim üyesinin tahtaya çizdiği garip kafes sistemine bakıyorduk. Öğretim üyesi bir an durdu, dedi ki “İyi birer mühendis olmak için bunları iyi öğrenmeniz lazım. Sonra siz onların peşinden koşmayacaksınız, büyük şirketler sizin peşinizden koşacak…”
Mimari proje-2 dersinin final jürisine birkaç hafta kalmıştı. Sabaha karşı son kontrole yetiştirdiğimiz maketle ve uykulu gözlerle birlikte doçentin odasına girdik.
Yorgunluğumuzu anlamış olacak ki bizi şöyle karşıladı: “Mimar olmak kolay değildir çocuklar. Sizin kaleminizden çıkan planlarla göz kamaştıran yapılar, sanat eserlerini andıran mekanlar ve belki de saraylar inşa edilecek…”
Kentsel tasarım dersinin ilk haftalarıydı. Barcelona ve New York grid planlarının arka arkaya tahtaya yansıtıldığı dakikalarda öğretim üyesi “Size bir de İstanbul’un havadan görünümünü göstereceğim, işte bu görüntüyü düzeltecek olan sizlersiniz…” dedi ve bakışlarını teker teker yüzlerimizde gezdirdi.
O esnada büyük şirketler Karadeniz’in derelerindeki suyu borulara hapsedecek HES’lerin milyonluk enerji ihaleleriyle uğraşıyordu. Yakın gelecekte Sinop’ta ve Mersin’de kurulması planlanan nükleer santrallerin kulisleri yapılırken, altın madenlerinden sızan siyanürün zehirleyeceği topraklar gündemdeydi. Kamu ihaleleri sadakat sınavını veren patronların imzalarıyla tıkır tıkır süslenirken savaş sanayisinin CEO’ları üniversitelerin büyük konferans salonlarında “ne kadar da ileri teknolojili ölüm aygıtları yaptıklarını” ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.
Ünlü mimarlar neo-gotik rezidansların ve gökdelenlerin planlarını çiziyor, kentlerin siluetlerine büyük ‘hatıralar’ bırakıyorlardı. Metropollerin meydanları, tarihi-kültürel yapılar ve kıyılar yüzlerce yıllık yaşamın ürettiği hafızayı korumaya çalışırken, 27 litrelik motoru ve kulakları sağır eden gürültüsüyle bir paletli taşıdığı hafriyatı, yemyeşil çimlerle yosun kokulu denizin buluştuğu yere toz duman içinde bırakıyordu.
Biz ise mezun olmanın verdiği tatlı rehavetten çoktan çıkmış ya bilmem kaçıncı iş başvurumuzu yapıyorduk ya da çoktan batmış güneşin ofisimize veya şantiyemize bıraktığı loş karanlıkta eve gitmenin hayalini kuruyorduk.
Düşük ücretlerle ay sonunu getirmeye çalışırken yıpranan, karşılığını alamadığı fazla mesailerde yaşlanan, haftanın sonunu haftanın içine katarak çalıştırılan, işsizliğin pençesinde aylar geçirenleriz biz. Madenlerde diğer çalışanlarla beraber ölen, inşaatlarda kafasına düşen tuğlayla geleceği sönen, bir katapultun boşalmasıyla metrelerce havaya fırlayıp dünyaya veda edenleriz biz!
Yangın yerine dönen bu ülkede emeğimizle var olmak için mücadeleyi, dayanışmayı kurmayı seçtik.
Mühendisliği, mimarlığı, şehir plancılığını mesleki sorumluluklarımızı ve onurumuzu yok saymadan yapmak için olmalıydı çabamız, toplumsal çıkarların tamamına hizmet etmeliydi bilgimiz, ne bir eve bomba olarak düşmeli, ne Karadeniz’de bir dereye beton olarak girmeliydi! Mesleğimizle özgürlüklerimizi yok edenlerin Saray’larının, mega projelerinin bir parçası olmamalıydık! Kıdem tazminatımızı, iş güvencemizi çalmaya çalışanlara sessiz kalmamalıydık.
Bilginin binlerce yıllık insanlık tarihinin kolektif mirası olduğunu düşünen, bilgi üretiminin sonuçlarını kendi yaşamından, geleceğinden bağımsız görmeyen eşit ve özgür bir gelecek mücadelesini büyüten mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının örgütü Politeknik 10 yaşında!
Emeğiyle geçinenlerin tarihsel kazanımlarına sahip çıkan, bilgisini ve teknik formasyonunu halk yararına kullanan, doğaya, canlılara sahip çıkarak gelecek nesillere kucak açan mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının örgütü Politeknik 10 yaşında!
Gezi Parkı’nın ağacına, Dikmen’in vadisine, Diyarbakır’ın Sur’una, Kabataş’ın sahiline, Yırca’nın zeytinine, Alpu’nun toprağına, Fındıklı’nın deresine, Kuzey Ormanları’na dört elle sarılan; memleketine sahip çıkan mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının örgütü Politeknik 10 yaşında!
Bilimi yok sayanlara, müfredatı gericileştirenlere karşı yaz okullarında çocuklarla eğlenceli bilimi kent doğa atölyelerini buluşturan, bilimsel ve laik eğitim mücadelesinde yer alan mühendislerin, mimarların, plancıların örgütü
Politeknik 10 yaşında!
Plazalarda sesini yükselten, şantiyelerde çalışma arkadaşlarıyla beraber hakkını arayan, baretinin-yakasının rengine bakmadan emeği savunan, dayanışmayı büyüten mühendislerin, mimarların şehir plancılarının örgütü
Politeknik 10 yaşında!
Eşitsiz ücrete, tacize, mobbinge, ‘Kadından mühendis olmaz’ diyenlere karşı şantiyede, ofiste, madende ‘biz de varız’ diyen kadın mühendislerin, mimarların, şehir plancıların örgütü Politeknik 10 yaşında!
Diktatörlük sevdalılarının karşısında ülkesini eşitlikle, özgürlükle, barışla yeniden kuracak olan mücadelenin paydaşı, insanca yaşanacak geleceği kuracak ellerin bir parmağı olan mühendis, mimar, şehir plancıların örgütü
Politeknik 10 yaşında!
Mühendislerin, mimarların, plancıların hareketini, dayanışmasını birlikte, omuz omuza büyüteceğimiz günlerde buluşmak dileği ile, nice 10 yıllara…
Politeknik