Marmara Depremi’nden 16 yıl sonra yeni bir deprem yine bir katliam olur

Kocaeli Gölcük Depremi’nin üzerinden 16 yıl geçti. Deprem sonrasında hazırlanan yönetmeliklerle proje ve yapı üretim süreçlerindeki denetim piyasalaştırıldı. Deprem gerekçe gösterilerek çıkarılan “Afet Yasası” sadece inşaat sermayesine hizmet etti. Aradan geçen yıllara rağmen halkın güvenli barınma hakkı sağlanmazken, deprem hala yıkıcı bir tehdit.

Kocaeli Gölcük merkezli 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 16 yıl geçti. Depremde resmi rakamlara göre 17.480 kişi hayatını kaybetti, 23.781 kişi yaralandı. Gölcük’te, Kocaeli’de hatta İstanbul’un bazı ilçelerinde birçok yapı yerle bir oldu. Afet riski taşıyan, deprem tehlike düzeyi iyi bilinen yerleşim alanlarında merkezi ve yerel yönetimlerin onayıyla yapılan on binlerce ‘çürük’ yapı binlerce insana mezar oldu. Bilim insanlarının ve meslek odalarının yapılaşma konularındaki uyarılarına ve önerilerine rağmen geride kalan onlarca yılda atılması gereken adımlar atılmadı, deprem bir risk faktörü olmaktan çıkarılamadı. Üstelik deprem gerçeği/korkusu sermaye için araçsallaştırıldı, halkın güvenli barınma hakkı yok sayıldı.

Piyasacı yapı denetim anlayışı katliamlara davet
Marmara Depremi sonrasında yapıların üretim sürecine dair bazı yasal düzenlemeler yapıldı, yönetmelikler çıkarıldı. 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun bunların başında geldi. Ancak yapı üretim sürecinin güvenliği için çıkarılan Yapı Denetim Kanunu yeni bir denetimsizlik alanı oluşturdu. Yasaya göre müteahhit(veya yapı sahibi) binasının güvenliği olduğunun belgesini yine kendisinin seçtiği ve kendisinin finanse ettiği yapı denetim şirketinden alıyor. Yapı güvenliği sermayenin inisiyatifine bırakıldı. Mühendislerin diplomalarını kiralayarak göstermelik mühendis istihdam eden, ‘denetlenmeyen’ yapı denetim şirketleri güvencesizlik dışında bir şey sağlamadı.

Afet Yasası inşaat sermayesine piyango
Marmara Depremi’nden tam 13 yıl sonra, 2012 yılında ülke genelinde kentsel dönüşüm uygulamalarının hiçbir muhalefete uğramaması adına 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çıkarıldı. Yasa ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na riskli ve rezerv alanlarda plan yapma ve imar hakkını dilediğince kullanma yetkisi verildi. Bakanlık afet riski taşıyan alanlarda halkın barınma hakkını garanti etmek yerine, yasayı paravan olarak kullanarak kentin merkezinde emlak değeri yüksek ya da ana ulaşım aksında yer alan bina ya da yerleşim alanlarını “riskli” ilan etti. Deprem gerçeği kullanılarak çıkarılan Afet Yasası, AKP’nin inşaat sermayesine piyangosu oldu.

Acil Toplanma Alanları AVM ve rezidans kurbanı
Marmara Depremi sonrası İstanbul Afet Koordinasyon Kurulu tarafından 1999-2003 yılları arasında olası bir deprem durumu sonrasında afet toplanma alanı olarak 480 yer belirlendi. Ancak aradan geçen yıllarda AKP iktidarının imara açtığı acil toplanma alanları 2009’da 280’e, 2010’da 240’a ve 2014’te 210 düştü. Kamuya ait bu alanlara AVM ve rezidans projeleri yapıldı. Deprem durumunda yaşam güvenliğini sağlamak üzere hayati olan acil toplanma alanları yok oldu.

Güvenli barınma hakkı talebi büyüyecek
Marmara Depremi sonrasında yaşanan Van Depremi de bir kez daha depremin bu ülkenin ne geçmişinde kaldığını ne de yok sayılabileceğini bir kez daha gösterdi. Deprem sonrasında da Kocaeli’de ve daha birçok şehirde plansız yapılaşma harekatı güvenli barınma için değil sermaye birikimi için ilerliyor. Kamusal alanlar, parklar, ormanlar yok edilerek yeni felaketlere zemin hazırlanıyor. AKP, yarattığı sermaye birikimiyle iktidarını ayakta tutarken bunun karşısında bugün kent mücadelesini yükseltmek aynı zamanda yaşam hakkını, güvenli barınma hakkını savunmak anlamına geliyor. Depremlerin yıl dönümündeki düzenlenen anmalar insanca yaşam, güvenli barınma hakkı mücadelesinin bir parçası oluyor.

politeknik.org.tr