Bugün sadece isimleri kalan, geçmişte ise şehirlerde en önemli ticari etkinliklerin sürdüğü pazarlar vardı:
Kağnı Pazarı, Yoğurt Pazarı, Saman Pazarı, At Pazarı ve Amele Pazarı.
Kağnı Pazarı, At Pazarı, Yoğurt Pazarı, Saman Pazarı tarih oldu, Amele Pazarı ise gelişip yaygınlaşarak varlığını sürdürüyor.
Amele Pazarında dün insan kiralanırdı bugün de insan kiralanıyor.
Çalışma Bakanı Soylu da kiralık işçi yasa tasarısını TRT’de savunurken halen amele pazarlarında işçi kiralanmasının varlığına işaret etti. Kiralık işçi çalıştırmayı yasalaştırma çabalarını “Çalışma hayatının içerisinde kayıt dışı olarak bulunan meseleyi, kayıt içine alabilmek” tezi üzerinden açıkladı.
Ne var ki Sayın Bakan günümüz amele pazarlarında kiralanan işçilere kiralık işçi denilmesinden rahatsız olmuş. Diyor ki: “Kiralık araba, kiralık bisiklet duydum ama bir insanı kiralık işçi diye tanımlamak son derece yanlış. Kiralık işçilik tanımlamasını ben bu meselenin özüyle buluşturmaya çalışıyorum, buluşturamıyorum.”
Oysa Sayın Bakanın da anımsayacağı gibi kötü bir düzenlemeyi, iyi, güzel ve olumlu anlam içeren kavramlarla ifade ederek, o şeyin içerdiği olumsuzluğu örtme becerisinin çok gelişmediği zamanlarda her şey ismiyle anılırdı.
Örneğin iktidarın çok övündüğü ecdat döneminde yürürlükte olan Mecelle, ilk Medeni Kanunumuzdur. Mecelle hiç alınganlık göstermeden adını takarak var olan sosyal ilişkiyi tanımlıyordu.
Mecelle 421. maddesinde kira sözleşmesini konusuna göre ikiye ayırdıktan sonra işçi işveren ilişkisini ikinci tür kira sözleşmesi içerinde tanımlayarak diyordu ki:
“Nev’i sâni amel üzerine varid olan akd-ı icare olup bunda me’cûra ecir denilir; ücretle amele ve hademe tutmak gibi.”
Günümüz Türkçesiyle ifade edecek olursak:
“İkinci tür; konusu iş, hizmet olan kira sözleşmesidir, bunda kiralanan şeye işçi (ecir) denilir; ücret ile işçi ve hademe (hizmetli) tutmak gibi.”
Mecelle açıkça “Kiralanan şeye işçi denilir” demektedir.
Üstelik Mecelle 422. maddesinde işçiyi de ikiye ayırmaktadır:
“Birinci kısım, özel işçidir; yalnız bir kiracıya çalışmak üzere tutulan işçidir; aylıklı işçiler gibi.
İkinci kısım, ortak (bağımsız) işçidir; kiracıdan başkasına çalışmama şartı ile sınırlandırılmamış işçidir.”
Tasarının tanımladığı, kayıt dışında var olan ve kayıt içerisine alınacağı söylenen kiralık işçi, adıyla sanıyla tam da Mecelle’nin bize tarif etmiş olduğu,”Kiracıdan başkasına çalışmama şartı ile sınırlandırılmamış işçidir.”
Bakanın deyimiyle kiralık işçi yasaya aykırı bir şekilde yıllardır uygulanmış, çalışma yaşamını denetlemekle görevli Çalışma Bakanlığı bu yasa dışı uygulamayı engelleyememiş veya engellemek istememiştir.
Yasa dışı bir uygulamayı engelleyemediği için yasal düzenlemenin konusu haline getirip, yasalaştırmak, işçiyi korumak değil, liberal dönemin katıksız yansıması olan Mecelle dönemine geri dönmektir.
Kiralık işçi, adıyla sanıyla, 19. yüzyılın sözleşme özgürlüğüne dayalı, güvencesiz, örgütsüz, çaresiz bırakılmış, açmaza düşürülmüş işçilerin güvencesiz çalışma koşullarının yasal, meşru kabul edildiği döneme geri dönüşün açık ifadesidir.
Rahatsız olunması gereken, kiralık işçiye kiralık işçi denilmesi değil, kiralık işçilikle işçilerin güvencesiz bırakılmasıdır.
Kiralık işçi deyimi bakanı rahatsız etse de etmese de “ismi ile müsemma”, yeni deyimle ismi ile uyumlu, güvencesizliği çıplak bir biçimde yansıtan bir ifadedir ve güvencesizliğe mahkum edilmiş kiralık işçiye kiralık işçi denilir.