Çevreci kentler ya da semtler nedense hep varlıklı kişilerin hizmetinde. Kent içinde hep kimi özel konut adacıkları olmuştur: Korumalı, bahçeli, havuzlu, kent gürültüsünden ve gecekondudan uzak. Yarının kenti nedense katılımcı, halkçı, dayanışmacı, özyönetimci olarak geçmez ya da geçse de arka düzlemde yer alır. Oysa kentli; yaşlı ya da genç olsun, engelli ya da ücretli olsun yaşamını kendi ele almalı ve bölge planlaması içinde kent planlamasıyla kente egemen olmalıdır
Nüfus yoğunluğu, kirlilik, güvenlik, enerji, ulaşım, güvencesiz işçi sınıfı, yeni bağımsız çalışanlar, giderek azalan yeşil alan, beton uygarlığı, konut sorunu, kaybedilen zaman, savurganlık, gecekondular, işsizlerin doldurduğu sağlıksız semtler, kaynayan banliyöler, gürültü, artan çöpler, suçluluk oranında artış; bugünkü kentleşmenin ve kentlerin sorunlarından kimileri.
İlk kent Mezopotamya ve İndus Vadisi’nde ortaya çıkar ve nedense “kent uygarlığından” söz edilir. Bugün bu uygarlık yerini kentsel anarşiye bırakmıştır.
Tarımın artı ürün vermesi kentin var olmasına neden olur. Kent tarımın artı ürününü pazarlar, yani köylünün emeğini pazarlar. Kavşak olur, pazar olur, ticaretin merkezi olur ama hep emeğin üzerinden geçinir. Kentler kurulur, yıkılır. Gelişir ya da sönüp gider. Dev bir kent bazen diğerlerini yutar, etkisiz hale getirir.
Antik kente başkaldırı Orta Çağ kentiyle gelir. Duvarların arkasına sığınır. Burjuvazi sanayi kentiyle gelişir ve Orta Çağ kentini yutar. Marx-Engels işçi sınıfının sanayi kentinde nasıl sömürüldüğünü anlatır. Sanayi kenti işçi sınıfının doğuşudur. Değeri yaratanın vatanıdır.
Bu kent sömürgecilik yoluyla başka mekanlara da el atar ve bu mekanların doğal kaynaklarını ve emeğini sömürmek için buralarda kaynakları merkeze aktaran kentler kurar. Kent burada aracıdır, menzildir ve işbirlikçinin de mekanıdır.
Bugün de geçerliliğini yitirmeyen kapitalist kent siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri iktidarın merkezidir. Kendi gereksinmelerine göre çevre mekanı düzenler, örgütler. Gecekonduları, yedek işgücünü yaratır. Bugün kapılarında umut peşinde koşturur; hâlâ taşı, toprağı altındır. Kent ve sermayesi seçim yapar, istediğini alır. Diğerleri denizlerde boğulur, yollarda insanlığını kaybeder.
Kent, e-kenttir artık. Elektronik, bilişim sarmıştır her yanını. E-ticaret, e-emek, e-araba çıkar ama sorunlar çözülmez, yığılarak artar.
Kentte önce yığılma vardır, sonra yayılma yani genişleme. Hem nüfus açısından, hem betonlaşma açısından. Kırsal toprak kentsel toprak olur ve kentsel rant başlar. Önemli olan bu rantın kentli halk adına yönetimidir. Henry Lefebvre, David Harvey kentsel hakkı kentli adına, kente sahip çıkma adına yeni liberal sistemin yıkıcılığı içinde savunurlar. Kent direnişin, yeni yaşam arayışının simgesi olur.
Kent aynı zamanda çağdaşlığın simgesidir. Teknolojinin, ilerlemenin merkezidir. Bilgi ve iletişimin merkezidir. Yarattığı dışsal ekonomilerle sanayinin çekim merkezidir. Kişi anonimleşir kentsel yaşamda. Yalnızlığı yaşar ama derneklerle, sivil toplum örgütleriyle çözüm arar yalnızlığa.
Toplumbilimin kazanıdır. Mimarinin sevgilisidir. Toplumsal ayrışmanın mekanıdır.
Kentlileşme kentleşmeden farklıdır. Kentleşen ama kentlileşemeyen bir dünyada yaşıyoruz. Bu da kentsel düzeni etkiler. Düzende rüşvet, yolsuzlukla ilgilidir. Kaçak kentler mantar gibi çoğalıyor.
Artan kalabalığıyla, istekleriyle, sorunlarıyla kent nereye evrilecektir? Bu gelişimi nasıl yönetmek gerekir? Sorumlularla, plancılarla, kentliyle birlikte yeni bir kent, yeni bir toplum yaratma olanakları nasıl yaratılabilir? Araçlar nedir? Kentin içinde bulunduğu sisteme dokunmadan kentin kendisi değişebilir mi? Soruları dahada uzatabiliriz. Kentin yarınına ve yarının kentine şöyle bir göz atarak yanıt arayalım.
Kentin yarını
Kentin yarını parlak değil eğer dizginleri elimize almazsak. Herhalde bu sözler kentin ilk kurulduğu günden bu yana söyleniyor. İnsanlığın yarınıyla ilgili.
19. yüzyıl başında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ü kentlerde yaşarken 2050 yılında 9 milyara ulaşacak dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70’i kentlerde ya da kent olarak tanımladığımız yerleşim yerlerinde yaşayacak. Kent uygarlığını ve yaşam biçimini dünyanın her yerinde zorunlu kılıyor. Giderek daha fazla nüfusu kendine çeken kentler her alanda yeni rekorlar kırıyor. Geleceğimiz kentlerde de yaşamımız nasıl olacak? Her gün kentlere gelen insan sayısı 190 bin. Dev kentlere yeni isimler bulmakta zorlanıyoruz: Metropol, megapol, tetrapol, büyükşehir, megaşehir… Dev megapoller daha çok gelişmekte olan ülkelerde sınır tanımadan büyüyor.
2050 yılında kentler giderek daha fazla verimli toprağı işgal edecek, doğal alanları rant ile betona dönüştürecek. Her iki günde kentlerin işgal ettiği alan Paris kentinin yüzeyine eşittir. Enerjinin yüzde 80’ini tüketecektir. Sera etkili gazların yüzde 70’i kent kökenlidir. Hammaddelerin yüzde 70’ini kentler tüketecektir. Peki kent bu tüketimiyle hangi geleceğe hazırlanmaktadır?
Hangi ülke, hangi dönem ve siyasi rejim ne olursa olsun değişmeyen kural ülkenin en büyük kenti ikinci kentin iki kat nüfusuna sahiptir. Bu gelişmekte olan ülkelerde daha fazla olup dev megapoller yaratır ve kentin büyüklüğünde bir sınır yoktur. Büyür de büyür. İstanbul’un nüfusu bir yerde sabitleşecek midir yoksa 30 milyona mı ulaşacaktır? Dev kentlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerdedir ve sorunlar altında boğulmaktadır: New York, Tokyo dışındaki dev kentler Meksiko (Meksika), Cakarta (Endonezya), Manila (Filipinler), Sao Paulo (Brezilya) Delhi (Hindistan), Bombay (Hindistan), Hong-Kong (Çin), Kahire’dir (Mısır). Ve İstanbul’dur. Doğan Kuban “İstanbul ülkeyi çökertecek, kalkınmaya engel noktaya ulaştı” derken megalopolisi anlatır. Bu kent, kapitalizmle nüfus artışının karıştığı çaresiz bir aşırı büyüme olup çare de bulunamayan fakir ülke hastalığıdır.
Kentsel büyümenin en fazla olduğu kıtalar Afrika ve Asya’dır. Afrika’nın kentleşmesi Avrupa’nın kentleştiği yıllara göre ve kendi özgün koşullarına göre iki kat daha fazladır. Kaynağı da kırsal göçten çok doğurganlık oranının yüksek olmasıdır. 3-5 çocuk demek daha fazla kentleşme, daha fazla sefillik demektir.
Gecekondularda yaşayan insanların sayısı 2 milyardır.
Kentin matematiksel açıklaması da vardır. Bu Y=Y0+N beta olarak ifade edilir. Y, bir kentin etkinliğini (üretim,alınan bröveler, suç oranı, kirlilik) tanımlayan sosyoekonomik bir veridir. N kentin nüfusudur. Y0 ve beta ise sabit değerlerdir (beta>1). Bu denkleme göre, insanlar bir araya gelip yığılırken ve karşılıklı etkileşim yaratırken; Y, yani sosyo-ekonomik miktarlar nüfusa (N) göre daha daha hızlı gelişmektedir. Bu lineer değil, aşırı lineerdir. Sonuçta matematik bir formüldür. Nüfusla açıklama getirir ama sefilliği, açlığı, varoşları, çocukların çalıştırılmasını açıklamaz.
Kentlerde yaşayanların yüzde 25’i yoksulluk sınırının altında yaşar. Kentleşmenin en olumsuz yönlerini yaşayan bu kesim ucuz işgücü deposudur da.
Avrupa’da nüfusun dörtte üçü kıtanın sadece yüzde 15’lik bir alanında yaşar. Yoğunluk şaşırtıcıdır. Delhi’de ise ölümcüldür.
İklim değişikliğiyle denizlerin yükselmesi söz konusu olup deniz kıyısındaki tehlike altındadır. OECD’nin 136 liman kent üzerinde yaptığı araştırmaya göre 40 milyon kişi tehlike altında olup maliyeti 3000 milyar dolardır. 2070 yılında bu maliyet on kat artacaktır. Kim, nasıl bu maliyeti karşılayacaktır?
Önemli ve gözden kaçırılmaması gereken nokta ise kentin yarınının içinde bulunduğu ülkenin üretim ve mülkiyet ilişkilerden bağımsız ele alınamayacağıdır.
Evet, kentlerin ve kentsel yaşamın geleceği pek iç açıcı değil. Bakalım yarının kenti hakkında neler düşünülüyor.
Yarının kenti
Tüm bu sorunlar karşısında yarının kenti nasıl olmalı? Sürüp giden, çözümü zor sorunlarla boğuşan kenti düzeltmek mi yoksa yeni bir kent, kentsel mekan yaratmak mı? Yoksa kentin içinde yer aldığı toplumumu değiştirmek mi? Ve kimler için, kimin adına? “İdeal kent” ya da “kentopya” hep insanların düşü olmuştur. Platon “ideal site”den söz etmiştir. Kent mekanını akılcı hale getirmek için M.Ö.V.yy.da Milet kentin şekil ve biçimi üzerinde çalışmıştır. Aristo politika adlı eserinde ideal kentten söz eder. Roma iki eksene ve güneşe göre düzenlenmiştir. Thomas More’un Ütopyası bir kent değil midir? Thomas Campanella 1602’de güneş sitesini, Francis Bacon Yeni Atlantis’i 1627’de düşler. Jean Bodin 1500’de ideal sitenin hukuki yapısını inceler. Fourier’nin falanjları bir tür ideal sitedir. 1879’da Jules Verne bile ideal kentle ilgilenir ve France-ville’i düşünür. 1898 ‘de Ebenezer Howard bahçe-kent kavramını yaratır. Sonra çağdaş düşünürler yeni, ideal kenti tasarlamaya devam ederler: Corbusier, Niemeyer. Sanayi kentinden, gürültüsünden, koşturmasından, kirliliğinden kurtulma, insanlıktan çıkmanın, yabancılaşmanın çabalarıdır. Bazen uygulamalar kentin kimi yerlerinde uyku kentleri yaratır.
Bugün ideal ya da yeni kent sürdürülebilir, çevreci, yeşil, ekosemtli kentlerdir. Paul F.Downton “ekopolis” kavramını yaratır. Geleceğin kenti hemen az karbon salımıyla tanımlanır. İklim değişikliği artık yaşamın bir parçası olduğundan kentleri de etkiler. 1994’te kabul edilen Aalborg sözleşmesi (Danimarka) sürdürülebilir kenti dile getirir. İngiltere’nin güneyinde küçük bir kentte, Totnes’de 2006 yılında temeli atılan “Geçiş halinde kentler”in sayısı 400’e ulaşır ve fosil yakıtlara ve iklim değişikliğine karşı getirilen bir yerel ve vatandaş yanıtı olup dayanıklılık üzerine kuruludur. “ Yavaş kent” kavramı da buna benzer. Ulaşımdan konuta, çöp ve geri dönüşümden kirliliğe, boş zamandan sağlığa, yenilenebilir enerjiden kentsel çiftliklere, yerel para biriminden yeşil alana, bisiklet yollarından yerel ticarete kadar her şey çevreci ölçütlerle değerlendirilir. Çevreyi ve insanı koruyan, temiz bir çevreyi temiz ve yenilenebilir enerjilerle sağlamaya çalışan toplumsal ilişkilerden kültürel etkinliklere, biyolojik çeşitlilikten toprağın korunmasına kadar ekolojik kentçiliği öne çıkaran bir kent yaratılmak istenir. Bu konuda deneyimler de yok değildir. Çin Şangay’a birkaç kilometre uzakta ilk çevreci kenti olan Dongtan’ı inşa etmektedir. 2050 yılında 500 bin kişi 3000 hektarlık bir alanda yaşayacak ama güneş ve rüzgar enerjisiyle yeşil bir çevrede. “Maliyeti 1,3 milyar dolar” deniliyor ama bunu 10 kat aşacağı söyleniyor. Güney Kore’de böyle bir kentin peşinde: 250 bin kişilik SangdoCity. Özelliği bilişimin kent yaşamının her yerinde olması. Maliyeti 25 milyar dolar! Bir başka örnek ekosemt ile ilgili olarak Londra’nın BedZed semtidir. Enerji izi düşük ama konutlar ortalama konut fiyatının yüzde 20 üstündedir.
Çevre ile ilgili alınan her önlem sonrası kentler hemen kendilerini “sürdürülebilir”, “ekolojik” kent ilan edebilmektedir. Nasıl ekolojk kent olunur sorusunun kesin bir yanıtı var mıdır?
Yarının kentinde çevreci ölçütler ile toplumsal ölçütler karşılıklı etkileşimi içinde ele alınmalıdır, sadece çevresel ya da ekolojik ölçütler yeterli değildir. Sadece çevreci olduğunda ise varlıklı kesimin yararına gelişmektedir.
Çevreci kentler ya da semtler nedense hep varlıklı kişilerin hizmetinde. Kent içinde hep kimi özel konut adacıkları olmuştur: Korumalı, bahçeli, havuzlu, kent gürültüsünden ve gecekondudan uzak. Varlıklı kişilere yönelik. Çevreci kentler çevreyi ön düzleme çıkarsa da katılımcı yönetimden de az çok söz ederler. Yarının kenti nedense katılımcı, halkçı, dayanışmacı, özyönetimci olarak geçmez ya da geçse de arka düzlemde yer alır. Oysa kentli; yaşlı ya da genç olsun, engelli ya da ücretli olsun yaşamını kendi ele almalı ve bölge planlaması içinde kent planlamasıyla kente egemen olmalıdır. Kent kimliğini yitirmemelidir. Sadece örnek bir yarının kenti inşa etmekle de kentleşmenin yarattığı sorunlara çözüm aramak boşunadır. Ülke düzeyinde ulusal ve bölgesel planlarla, yerel yönetimin desteği ve katılımıyla ele alınmalıdır.
Kaynaklar:
Doğan Kuban, Bozkurt Güvenç: iki görüş, CBT, no:1479, 24.7.2015.
Doğan Kuban: İstanbul ülkeyi çökertecek, kalkınmaya engel noktaya ulaştı, HBT, 15.9.2016.
Tevfik Balcıoğlu,:İdeal kent tasarımı, Cumhuriyet gaz.,3.6.2015.
Science et Vie: Mayıs 2015, Sayı:1172
Villes en transition, TGV dergisi, 2009
Alternatives Economiques, 20.9.2016.
Mimarlar Odası; Kentsel çevre için tematik strateji, ocak 2006.
Conseil general de la Seine-Saint-Denis, quelle ville pour demain, 2006.
Les entretiens de la Villette-4, la ville, urbanisme, résaux, environnement, 1993.
Charte d’Aalborg, fr.wikipedia.
Actuenvironnement.com;lyoncapitale.fr/les enjeux de la ville de demain;place-publique.fr