Türkiye’nin de aday olduğu 2020 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak ülke, 7 Eylül’de Arjantin’de açıklanacak. Öncesinde AB Bakanı Egemen Bağış, “Olimpiyatları alamazsak sorumlusu Gezi Parkı eylemcileri” dedi, “Olimpiyatlara hayır” kampanyası yürüten Kent Hareketleri’ni işaret etti. Başbakan Erdoğan da 7 Eylül’de bizzat Arjantin’de olacak. İktidar olimpiyatları neden bu kadar istiyor, “hayır” diyenler neden karşı, olimpiyatlar İstanbul’a ne getirir, ne götürür…
Sendika.Org Kent Hareketleri’nden Cihan Uzunçarşılı Baysal ile konuştu,
Kent Hareketleri olarak yürüttüğünüz ve Egemen Bağış tarafından hedef gösterilen bir kampanyanız var; “Olimpiyatlara hayır!” Neden Olimpiyatlara hayır?
Mart sonunda, kampanyamızı başlattığımızda, davet ettiğimiz BM önceki Konut Hakkı Raportörü Miloon Kothari “Olimpiyatlar İstanbul için Felaket Olur” diyerek dünyadaki tüm örnekleri incelediklerini ve olumlu katkısı olan tek bir örnek bulmadıklarını burada anlattıydı.
Raporumuzda, konuyu 6 başlık altında ve uluslararası raporlar, araştırmalar ve istatistikler ışığında açtık. Tekrarlarsak: Zorla tahliyeler ve mahalle yıkımları, 10’a katlanan bütçeler, Doğayı ve çevreyi heba eden gereksiz ve devasa büyük tesisler, Kentlilerin gündelik yaşamlarını dar eden inşaatlar, alt yapı çalışmaları ve güvenlik önlemleri, Kentsel planlamayı hiçe sayan uygulamalar. Bu başlıklar tüm Olimpiyat kentlerinin ortak dertleri. Öte yandan, Türkiye’nin Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) sunduğu raporda belli olduğu üzere tüm Olimpiyat projeleri TOKİ tarafından yapılacak. Biz de TOKİ için bir başlık açarak, 6. başlık altında, kentsel politikalarda bu ülkenin en hegemonik gücü olan TOKİ’yi sorguladık.
Kent talanı, borç batağı, polis şiddeti…
Bu başlıkları açarak ilerleyelim. Olimpiyatlar İstanbul için neden “felaket” olur?
İstanbul’un nüfusu 15 milyon, 2020’de 18 milyon’dan fazla olacak; bu coğrafyanın kaldırabileceğinin neredeyse 4 katı. IOC’a sunulan proje alanlarına baktığımızda, İstanbul’un stratejik 4 bölgesinin Olimpiyat tesisleri ve altyapı projeleri icin belirlendiğini görmekteyiz. 3. Köprü, İstanbul’un kalan orman ve su havzalarını katletmeye başladı bile. Olimpiyatlar, 3. Köprü, 3.Havalimanı ve çevresinin yapılaşmaya açılmasına iyice bahane olacak. Sarıyer ilçesinin tarım alanları Kısırkaya, Gümüşdere gibi Karadeniz kıyısındaki köylerde plan değişiklikleri başlatıldı. Son yeşil alanlar, tarım alanları da imara açılıyor. İstanbul’u küresel şehir yapmak ve yatırımcıları ülkeye çekmek için bir araç olarak kullanılacak olan 2020 Olimpiyat Oyunlari adaylığı ile kentten geriye kalan son miraslar yok olacak.
Yüzlerce gereksiz ve devasa tesis de daha sonra çürümeye terk edilecek. Bakımları masraflı olduğundan bu tesisler kentlerin baş belaları olmakta; Beyaz Filler, deniyor. Atina’daki 22 tesisten 21’i şu anda atıl, Çin’in ikonik Bird’s Nest Stadı da, Ulusal Su Sporları Merkezi de çürümekte. Örnekleri Raporumuzda listeledik. Formula 1 pisti, Atatürk Olimpiyat Stadı, Erzurum’daki Üniversiteler Oyunları tesisleri de bizden örnekler.
10’a katlanan Olimpiyat bütçeleri nedeniyle ülkeler borç batağına sürükleniyor. Katlanan bütçe ekonomiyi dara sokacak, bu da vergilerimizden çıkacak. Atina’da bu gidişatın en şiddetlisini gördük. Brezilya’daki sosyal patlamanın bir nedeni de maliyetlerden kemer sıkma politikaları. Montreal kenti Olimpiyat borcunu yaklaşık 30 sene sonra 2005’de kapatıyor.
Polisiye tedbirler, özel güvenlikçiler ordusu, gözetim-gözetleme araçları… Bunlar da ek maliyetler ve bütçelerde artışa sebep oluyorlar. Ayrıca, bu baskı mekanizmaları, kent sakinlerinin kenti kullanım özgürlüklerini engelleyebildiği gibi, kentteki alt gelir grupları, yoksullar, evsizler, mülteciler, azınlıklar ve dezavantajlı gruplara yaşamlarını dar ettirecek seviyelere de ulaşabiliyor. Londra basını “Tazyikli su ve çelik bariyerler ayrıca satılır”/ “Plastik mermiler küçük çocuklar için uygunsuz olabilir” gibi ironik başlıklar attıydı. Bu şiddet kısmını herhalde bizler için açmama gerek yok.
Zorla tahliyelerle yıkımlara gelirsek, biri BM İnsan Hakları Komiserliği Konut Hakkı Raportörü Raquel Rolnik’e ait olmak üzere iki önemli uluslararası rapor var. 1998-2008 arasındaki Oyunlar nedeniyle 4 milyon kişi zorla tahliye edilmiş. Miloon Kothari, “Bu kentlerde eğer kentsel dönüşüm süreci başladıysa, yani fakir mahalleler çeşitli bahanelerle ayrıştırılarak kent dışına sürülüyorsa bu bir alışkanlık haline geldiyse, Olimpiyat da bunun için başka bir bahane oluyor” dedi. Memleketi Yeni Delhi’de, 2010’daki İngiliz Milletler Oyunları için boşaltılan 19 mahalleden 17’sinden 400 bin kişi zorla tahliye edilmiş ancak buralarda hiçbir spor organizasyonu gerçekleştirilmemiş. Oyunlar bahanesiyle boşaltılan bu mahallelerin yerlerine alışveriş merkezleri ve lüks konutlar yapılması bekleniyormuş. Pekin 2008 için 1,5 milyon kişi zorla tahliye edildi, 2010 Vancouver, yerli halkların topraklarına el konma ile sonuçlandı, Brezilya’da favelalar yıkılmakta, nüfuslar zorla tahliye edilmekte.
İşin lokomotifi TOKİ: Talan projeleri için hiçbir engel yok
Bizde halihazırda devam eden tahliyeleri, kentsel dönüşüm sürecini bu kapsamda değerlendirebilir miyiz?
İstanbul’da afet yasası eliyle ve deprem bahanesiyle süreç zaten başladı, kuşkusuz şiddetlenecektir. Olimpiyat Stadı çevresindeki mahalleleri Ayazma’ya olduğu gibi yıkımlar bekliyor. Güvercintepe, Şahintepe, İç-Dış Kumsal, Cennet Mahallesi topun ağzındalar. Tesislerin yer alacağı Tarihi Yarımada’da da yıkımlar hızlanacak. Yedikule’de bostanlara girildi bile, 2 adım ötesi mahallelerdir. Park Orman’ın dibine gelen bir diğer tesis alanının Derbent başta olmak üzere Maslak ve Ayazağa mahallelerini tehdit etmeyeceğini kimse söylemesin. Mahalle yıkımları ve zorla tahliyeler şiddetlenecek, vahim bir sosyo-mekânsal ayrışmaya giden kentte bu ayrışma daha da hızlanacak. Çevresel, ekonomik maliyetleri kadar sosyal maliyetleri de olan bir proje var karşımızda.
Bu işin lokomotifi de TOKİ olacak, onu anlatmama gerek yok zaten, özel sektör gibi bir kamu kurumu, derdi imanı mahalleri yerle yeksan edip, nüfuslarını TOKİ silolarına sürmek. Olimpiyatlar için gereken tüm tesislerin ihaleleri de TOKİ’nin elinde olacak, al gülüm ver gülüm, sermaye-TOKİ düzenini göreceğiz, talan projelerini gerçekleştirebilmek için hiçbir engel kalmayacak.
Olimpiyatların resmi sayfasında tesislerin yapılacağı yerler ilan edilmiş ve bunlar bugün de İstanbul kent gündeminde hayli önemli yerler. Kuzey ormanları, Haliç, tarihi yarımada, Haydarpaşa… Nedir bu çakışma tesadüf mü?
Elbette tesadüf değil; amaç spordan ziyade kentin en güzel manzaralı mekânlarını sergileyerek kenti görücüye çıkartmak olunca, kenti pazarlamak için de böyle şık ambalajlara gereksinim var. Haydarpaşa’dan manzarayı düşünün ya da Yedikule surlarının dibindeki yüzme havuzlarında yüzme yarışlarının görselliğini, Ormanların muhteşemliğini. Öte yandan Olimpiyatlar vesilesiyle bu alanlara müdahale olunca, sermayenin ardıl müdahalelerine de yol açılacak, az önce söylediğim Derbent örneği gibi çevre mahallelere yıkım görünecek. Ya da Haydarpaşaport çok daha rahat gerçekleştirilecek. Meşruiyet Olimpiyatlar üzerinden inşa edilecek.
Olimpiyat: Gösteri yoluyla sağlanan birikim
Peki Olimpiyatlara ne oldu da yapılacağı her ülkede aleyhinde kampanya yürütülür oldu? Kampanyanızın pek çok ülkedeki “Anti-Olympics” kampanyalarından bir farkı olmadığını söylüyorsunuz.
BM-Konut Hakkı Raportörlerinin de ikaz ettikleri üzere, 90’lardan bu yana Olimpiyatlar kurucu ideallerinden uzaklaşmış ve kentleri markalaştırarak pazarlamanın bahanelerine dönüşmüşlerdir. Bu fırsat kim için, emekçi, yoksul, yoksun için değil elbette, sermaye için. Süreç, “gösteri yoluyla sağlanan birikim” olarak okunabilir; kısaca, uluslararası bir şov, bir gösteri vasıtasıyla, tesisler yapmak bahanesiyle, kentler sermaye yatırımlarına, üst gelir gruplarına yönelik prestij projelere açılarak pazarlanmakta.
Bu maçın galibi sermaye
Bizde de bu nedenle mi iktidar bu kadar istiyor olimpiyatları? Erdoğan, ev sahibi ülkenin açıklanacağı törene katılmak üzere Arjantin’e gidecek özellikle mesela.
Olimpiyatlar uluslararası kamuoyu için çok önemli ve görkemli bir şov; bu nedenle Olimpiyat kentleri öne çıkıyorlar, marka oluyorlar ve az önce açtığım üzere, pazarlanmaları da kolaylaşıyor, sermayeyi çekebiliyorlar.
Dolar 2 TL’ye vurdu, şimdiye kadar imrenerek bakılan Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde Eylül’den sonra ekonomik daralma beklentisi var. Buradaki hesaplar ise, Olimpiyatlar vesilesiyle yatırımların hızlandırılması, inşaat ve yan sanayileri üzerinden dönen ve finans, bankacılık, sigortacılık vb. gibi hizmetler sektörüne de dayalı ekonominin çarklarının dönmesi ve istihdamın artışı üzerine. IOC’a sunulan raporu incelerseniz bir spor etkinliği raporundan ziyade inşaat etkinlikleri raporudur. Nitekim sermaye de ellerini ovuşturmuş bekliyor, babalarının hayrına sponsor olmadılar. Ancak IOC Değerlendirme Raporuna göre, bu destek 19,7 milyar dolarlık yatırım planının sadece 2,4 milyar dolarlık kısmından ibaret. Riolular “Bu maçın galibi kim?” diye sorarak “Sermaye” diye yanıtlıyorlar.
Olimpiyatlara asılmanın bir başka önemli faktörü milli gurur meselesi olması ve iç kamuoyu tarafından da olumlanması ve böylece yönetimlere artı politik getirisi. Ayrıca, sadece kentin imajını değil, yöneticilerin imajlarını da cilalıyor. Başbakan’ın kişisel özelliklerini ve karizmasını düşünecek olursak, böyle bir şovu kaçırmak istemeyecektir.
Bırakın mahalleye spor tesisi yapmayı, mahalle mi bırakacaklar!
İktidarın olimpiyatlara ilişkin açıklamaları genellikle spor tesisleri, binalar yani inşaat üzerinden. Spor ve sporcular bu meselenin neresinde?
Az önce de değindiğim üzere, bizim Olimpiyat Raporu bir TOKİ ihaleleri listesi. Bu ülkede spor ve sporcu anlayışında ciddi bir reforma ihtiyaç var. Milyonlarca doları bir tek Olimpiyat projesine çarçur etmek yerine, mahallelerde spor tesisleri, yüzme havuzları yapılabilir, gençler spora teşvik edilebilir, var olan amatör spor kulüplerine yardımlar yapılarak spor altyapısı yatırımları gerçekleştirilebilir. Yüzkaramız doping de -ki kaybetmemizin nedeni olacak- mahalleden başlayan spor bilinci, spor eğitimi ile önlenebilir. Ama bırakın mahalleye tesis yapmayı, mahalle mi bırakacaklar, bir de böyle bakın!
Muhalefeti tehdit, demokratik kriterleri en iyi bilecek AB Bakanı’ndan!
Peki Bağış’ın tavrını, sizleri suçlu ilan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bağış’ın iddialarının aksine, biz kampanyamızı Mart sonunda BM önceki Konut Hakkı Raportörü Kothari’yi davet ettiğimizde, Gezi öncesinde, başlattık. İstanbul kaybettiğinde, “Dopinge Geziciler telekinezi ile sebep oldu”, derlerse şaşmayın! Açıkçası komik buldum. Bu mantığa göre dünyanın dört bir yanında ulusal ve uluslararası kampanyalar yürüten kentliler de hükümetlerini dara düşürme komplolarındalar.
Burada bir de itiraf var aslında, ekonominin çarklarını inşaata dayandırıp onu da Olimpiyatlara ve mega projelere bağlarsanız işte tam da böyle düşünebilirsiniz, demek ki gerçek amaç inşaat, spor bahane.
Öte yandan, her çeşit muhalefeti karalayan ve tehdit eden çok vahim bir 12 Eylül/28 Şubat sendromu ile de karşı karşıyayız. Üstelik bu tehdit herhangi bir bakandan değil, demokratik kriterleri en iyi bilmesi gereken AB Bakanından geliyor. Demokrasilerin olmazsa olmazı fikir ve ifade özgürlüğüdür, eleştirme hakkıdır, muhalefettir.
Bağış’a teşekkür borçluyuz, kampanyamızı medyada duyurmak istiyorduk, kamuoyuna ulaşmak istiyorduk sayesinde popüler olduk.
Anlatacak İstanbul olmayacak
İstanbul’un şu an ihtiyacı olan şey olimpiyatlar değilse nedir?
İstanbul 2020 bütçesi 20 milyar dolar, 10 katı, 200 milyar dolar ile bu ülkenin hangi gereksinimi karşılanmaz. “Depremini bekleyen kent” diyoruz, TOKİ İstanbul’da 1000 konutluk bir yatırımı 28 milyon TL’ye mal ediyor, dolayısıyla, depreme dayanıklı 200 bin konut 5 milyar dolara mal edilebilir. Bu da Olimpiyatlara yatırılacak paranın 40’ta biri demektir. Tek başına bu rakam bile Olimpiyatlara harcanacak milyarlarla İstanbul’un depreme karşı nasıl sağlamlaştırılabileceğinin yeterli kanıtıdır.
Ayrıca neden ille İstanbul? Bu diğer kentlere haksızlık değil mi, ülke planlaması bütüncül olmak zorunda değil mi? Bu kadar büyük bir bütçeyi, kamusal binalar başta olmak üzere yerleşik mahallerini yerlerinden etmeden sağlamlaştırmaya, altyapı gibi birçok aksaklığı gidermeye kullanmak varken, kısa sürelik bir şov uğruna, milyarlarca doları kentin denizini, ormanını, kültür varlıklarını heba etmeye harcamak, hele ki deprem de eli kulağında beklemekteyse ne kadar mantıklıdır?
Olimpiyat ev sahipliği İstanbul’a verilirse ne olur?
Zaten yok oluşa giden bu kadim kentin ipi çekilir. Geçenlerde Cornucopia dergisi editörüyleydim, belli aralıklarla İstanbul özel sayısı yapmaktalar. 3. Köprü alanlarını gezmiş, “Herhalde bu son sayı olacak, bir dahakinde anlatacak İstanbul olmayacak”, dedi. Nasıl bir yürek acısıdır bu, hepimiz için…
Güvenli ve iyi bir yaşam için yatırım
Verilmezse sizce neden verilmez?
Verilmeyeceğini düşünmekteyim. Olimpiyatların hep sınıfta kalanıyız, 2012 Londra’dan eli boş geliş, futbol dışında statları doldurmayan diğer branşlara ilgisiz bir halk, spora odaklanmak yerine inşaata odaklanmış bir Olimpiyat Raporu, artık bize bile gına gelen Doğu-Batı köprü, medeniyet vb. turistik söyleminde takılmış tanıtımlar, videomuz bile Olimpiyatlar mı turizm kampanyası mı belli değil ve hepsinin üzerine doping skandalları hele Kırkpınar’daki ata sporunda bile doping el insaf dedirtecek cinsten.
Olimpiyat adaylığını reddeden Chicago kentinin tüm ülkelere çağrısıyla bitirmek isterim:
‘‘Yöneticilerimizin zaman, enerji ve kaynaklarını kentlilerin gerçek ihtiyaçları ve sorunları için konut ve diğer hayati hizmetler için harcamalarına ihtiyaç duyuyoruz. Sadece özel girişimcileri zengin eden Olimpiyatlara yatırım yapacaklarına, geleceğimize, çocuklarımızın güvenli ve iyi bir yaşama kavuşmalarına yatırım yapsınlar’’
Kaynak:Sendika.Org