İşçi sınıfına yeni bir dayatma: Zorunlu arabuluculuk – Ergün İşeri (Sendika.Org)
Spread the love

Bir atasözü vardır; “kurtla ortak olan tilkinin hissesi; ya tırnaktır ya da bağırsak”

TBMM’de 12 Ekim 2017 tarihinde kabul edilen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile birçok yasada değişikliğe gidilmiştir. Yasa 25 Ekim 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış, zorunlu arabuluculuk sistemini düzenleyen (3, 11 ve 12. maddeler) dışındaki maddeleri bakımından yürürlüğe girmiştir.

Uygulamada nasıl sonuçlar doğuracağını bugünden söylemek mümkündür. Çünkü bu yasa ile getirilen, yayımlandığı tarihten 3 ay sonra yürürlüğe girecek olan zorunlu arabuluculuk sistemi, öncelikle tıpkı bireysel emeklilik gibi arabuluculuk sisteminin doğasına aykırıdır. Ama asıl önemlisi iş hukukunun temel ilkelerine tümüyle karşıttır.

Arabuluculuk sistemi yaygın olarak tarafların kendi istekleriyle yönelebilecekleri bir hukuki çözüm yoludur. Örneğin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda da bu açık biçimde belirtilmiştir: “Taraflar, arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler.” (6325/Md 3)

Yeni düzenleme metninde geçmiyor olsa da, arabulucuya başvurulmasını zorunlu tutmak, tarafların iradesini yok saymaktadır.

Kurtla ortak olan tilkinin hissesi

Hukukun temelinde güçsüz tarafın korunması vardır. İş hukuku, bu temelden hareketle işvereni güçlü taraf ve işçiyi ise güçsüz taraf olarak kabul etmektedir. Dolayısıyla iş hukukunda işçinin koruması ve güçsüz (işçi) lehine yorum temel ilke olarak uygulanmaktadır.

Bu ilkeler ve yaygın anlayış çerçevesinde değerlendirildiğinde getirilen düzenlemenin güçsüzün korunmasının ortadan kalkacağı ve acısını işçi sınıfının çekeceği söylenebilir.

Bir atasözü vardır; “kurtla ortak olan tilkinin hissesi; ya tırnaktır ya da bağırsak”.

Hukukçu Doktor Murat Özveri, neredeyse ülkemizde tipik sayılabilecek bir istihdam biçimini aktararak zorunlu arabuluculuk sisteminde karşılaşacağımız tabloyu bize özetlemiştir.[1]

Bir işçi 5 yılı aşkın süredir çalıştığı işyerinde aldığı ücretten değil, asgari ücret üzerinden gösterilmiştir.

Bu işçinin kıdem ve ihbar tazminatı:

Eline geçen ücret üzerinden 19 bin liranın,
İşverenin bildirdiği asgari ücret üzerinden ise 12 bin liranın üzerinde hesaplanmaktadır.
Buna karşılık işveren tarafından işçiye 8 bin lira teklif edilmiştir.

Önerilen miktar, asgari ücret üzerinden yapılan hesaplamanın bile çok altındadır.

İşverenlerin bu rahatlığı veya pervasızlığı, sadece işyerindeki işçiye karşı konumundan kaynaklanmamaktadır. Ekonomik koşulların kendisine sağladığı avantajlar da işçinin direnme gücünü zayıflatmaktadır.

İşsiz, parasız, örgütsüz

Günümüz Türkiye’sinin işçiler açısından sağladığı koşullar kabaca şu şekildedir;

1) TÜİK’in (pembe) verileriyle bile yüzde 10,7 düzeyindeki işsizlik.[2] Yeni istihdam için yeterli sanayi büyümesinin olmayışı.

2) Giderek artan ve artık ödenemez hale gelen bireysel borçlar. Bu konuda iki örnek vahameti anlamaya yeterlidir; kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 2003 yılında 32.911’den 2013 yılında 2.269.415’e; tüketici kredisi borcunu ödeyemeyen kişi sayısı da aynı dönemde 5.627’den 2.989.674’e yükselmiştir.[3]

3) TÜİK verilerine göre yüzde 35,2 oranına ulaşmış kayıtdışı (güvencesiz) çalıştırma.[4]

4) İşçilerin büyük çoğunluğunun (yüzde 88) örgütsüz olması.

Böylesi bir tablo karşısında işçiler, uzun süren davayı beklemek yerine daha kısa sürede ama hak ettiğinden daha azına ikna olmaya zorlanacaktır.

İşçi hakkını aramaktan caysın diye

Hakkını dava yoluyla almak isteyen işçi, araya bir de zorunlu arabulucu süresi eklenerek daha da uzayan bir hukuk süreciyle karşı karşıya kalacaktır. Haliyle geciken adalet, adalet olmaktan yine çıkacaktır.

Bir anlamda, uzun yargılama süreleri ve yığılmalar gerekçe gösterilerek getirilen yeni düzenleme, gerekçesinin aksine sonuç doğuracaktır.

Bir taraftan işverenlere, istedikleri koşullarda tazminat yüklerinden kurtulma olanağı sağlarken, öte yandan arabulucular için de geniş bir piyasa üretilmiştir.

Hak arayanlar için yargılama giderlerine artık bir de arabulucu bürosu giderleri ve arabulucu ücretleri eklenmiştir.

Bu durum ya kaybedersem korkusunu üzerinden atamayan, artan yargılama maliyetlerinden endişelenen binlerce işçi için caydırıcı engel oluşturmaktadır.

Sonuç olarak bu düzenleme, işçi sınıfının içinde bulunduğu veya içine itildiği koşullardan sermayenin yararlanması için yapılmıştır.

Örgütlenmeli ama nasıl?

Bunu tersine çevirmek için her şeyden önce işçilerin örgütlenmeleri, işveren karşısındaki eşitsiz koşullarını değiştirmeleri gerekecektir.

İşçilere getirilen bu tür dayatmalar ancak işçilerin örgütlü güçleriyle mücadelesi sonucu geri döndürülebilir.

Elbette örgütlülük, “nasıl bir örgütlülük” sorusunu da gündemine almak zorundadır. Yasa TBMM’de onaylanıncaya kadar geçen süreçte, sendikaların yaklaşımı en azından medyada görünür değildir. DİSK’in yayımladığı bir açıklamanın dışında dişe tırnağa dokunur bir karşı çıkış gözlenmemiştir.

Sendikaların yüzünü işçilere değil, iktidarlara döndüğü bir ortamda işçiler kime, nasıl güvenecektir?

İşçilerin söz ve karar sahibi olduğu sendikalar, iktidarlardan ikbal beklemek yerine, üyelerinden güç alarak hak mücadelesi yürütebilirler.

Yeni yasa ile işçilerin alacak davalarına ilişkin işleyişte neler değişmiş, zorunlu hale getirilen arabuluculuk nasıl işleyecek kısa başlıklarla bakalım:

İşçi alacak davalarında zaman aşımı düşürüldü

İşçi alacaklarında 10 yıl olan zaman aşımı süresi, bu yasa ile birlikte 5 yıla indirilmiştir.

Buna gerekçe olarak ise; “bir işçi için on yıl boyunca dava tehdidi altında kalan işverenin, yatırım ve gelecek planlaması yapması mümkün olamayabilecek, … Bu durum ise işçisi, işvereni ve işletmeleriyle kalkınma sürecinde olan ülkemizin ekonomik gelişiminin sekteye uğraması ihtimalini gündeme getirebilecektir” (Genel Gerekçe).

İşverenin işçinin hak ettiği alacaklarının tümünü ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır (4857/Md 32). Bunun için gerekli karşılıkları zaten ayırması gerekmektedir.

Bir işçinin hak ettiği alacağını talep etmesinin, bırakın tek bir işvereni “ülkenin ekonomik gelişimini sekteye” uğratacak gibi iddialarla dramatik hale getirilmesi ilginçtir.

Peki işverenin bireysel kazancını artırmak için kaçındığı ödenmemiş vergiler, sigorta primleri, hatta artık bütçe açığının kapatılmasında önemli bir işlev yüklenen “ceza paraları” yönünden ülke ekonomisi önemli kayıplar yaşamayacak mı?

İşverenlere sağlanan avantajların gizlenmesi için “kalkınma süreci”, “ekonomik gelişim” vs hamaseti ulvi gerekçeler üretilmektedir.

Zaman aşımı süresinin azaltılması hiç şüphesiz bu işçiler açısından önemli bir kayıp olacaktır.

Arabulucuya gitmeyen dava açamaz

İş Mahkemeleri Kanunu tümüyle değiştirilerek, iş kazaları ve meslek hastalıklarından kaynaklananların dışında işe iade ve işçi alacakları nedeniyle oluşan iş uyuşmazlıklarında arabulucuya başvurma dava açmak için zorunlu bir önkoşul haline getirilmiştir.

Arabulucu işlemleri sonuçlandırılmadan ve sonuç tutanağı dilekçe ekinde olmadan mahkemeler davayı kabul etmeyeceklerdir.

Arabuluculuk bürolarına başvuru

Arabuluculuk için başvuru yetkili arabuluculuk bürosuna veya büro kurulmamışsa ilgili sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne yapılmalıdır.

İşe iade talebiyle açılacak davalarda, iş sözleşmesinin feshinden itibaren bir ay içinde, diğer alacak davalarında ise yeni düzenlemeye göre 5 yıl içinde yetkili arabulucu bürosuna veya ilgili mahkeme yazı işlerine başvuru yapılacaktır.

Yetkili büro veya mahkeme yazı işleri müdürlüğünün belirlenmesinde, karşı tarafın yani işverenin yerleşim yeri, birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri veya işin yapıldığı yer esas alınacaktır.

Arabulucuda tarafların temsil edilmesi

Arabulucu toplantılarında tarafları temel olarak kendileri temsil edecektir. Bunun yanında isterlerse avukatları ve eğer varsa yasal temsilcileri temsil edebilecektir.

İşverenler isterlerse, yazılı olarak belgelemek kaydıyla bir çalışanını da temsil için görevlendirebilecektir.

Arabulucudan sonra dava açma

Anlaşma olmazsa veya arabulucu çalışmaları yapılamazsa, arabulucu son tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde yetkili mahkemeye başvurulmalıdır.

Başvuru yaparken, dilekçe ekinde arabulucu son tutanağının aslı veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneği bulunmak zorundadır.

Eğer taraflar arasında anlaşma sağlanmışsa, daha sonra üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacaktır.

Anlaşma tutanağı, mahkeme ilamı niteliği taşıyacaktır.

Hak aramanın maliyeti artırıldı

Arabulucuya gitmek zorunlu hale getirilince doğal olarak bu sürecin maliyetleri de yargılama giderlerinin üzerine eklenecektir.

Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, arabulucu ücretleri taraflarca eşit olarak karşılanacaktır.

Eğer taraflar arasında ödenecek miktar konusunda anlaşma sağlanırsa, bu durumda oturum saati ücretlerine ek olarak anlaşma sağlanan miktar üzerinden yüzde 6’dan başlayan oranlarda ayrıca bir ücret daha ödenecektir.

Bunun dışında bir de arabulucu bürosu giderleri de yargılama gideri olarak karşımıza çıkabilecektir.

Toplantıya katılmayan tüm yargılama masraflarını üstlenecek

Taraflardan birinin mazeret bildirmeden ilk toplantıya katılmaması halinde, ileride davayı kısmen veya tamamen kazansa bile tüm yargılama ücretlerini ödemek zorunda kalacaktır.

Ayrıca yine davayı kazandığı halde avukatlık (vekâlet) ücreti talebi de mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla avukatının parasını da kendi ödeyecektir.

Arabulucu ücretinin bir kısmı Adalet Bakanlığı’nca karşılanacak

Arabulucu taraflara ulaşamamışsa, taraflardan biri veya hiçbiri toplantıya katılmamışsa ya da iki saatten az süren toplantılarda anlaşma sağlanamamışsa arabulucu ücreti Adalet Bakanlığı tarafından karşılanacaktır.

Görüşmelerin iki saati aşması ve taraflar arasında anlaşma sağlanamaması halinde ise ilk iki saati aşan kısım taraflarca (aksi kararlaştırılmamışsa) eşit olarak ödenecektir.

Dipnotlar:

[1] Zorunlu ara buluculuğun kamyoncu İsmail ve İş Hukuku için anlamı

http://www.muratozveri.net/?p=700

[2] İsgücü istatistikleri, Temmuz 2017: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24632

[3] Yoksulun borcu zenginin serveti arttı: http://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/yoksulun-borcu-zenginin-serveti-artti-2059437/

[4] İsgücü istatistikleri, Temmuz 2017: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24632


Spread the love