İş Güvenliği Uzmanları Anlatıyor – Röportaj (uidder.org)

Türkiye iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada… 80 milyon nüfuslu bir ülke için bu inanılmaz bir durum. Bu, iş kazaları ve iş cinayetlerinin ne denli yüksek olduğunu gösteriyor. Türkiye’de tam anlamıyla orman kanunları geçerli olduğu, iş güvenliği önlemleri alınmadığı ve hükümet gerekli denetimleri yapmadığı için iş cinayetleri dur durak bilmiyor. Her geçen sene toplam ölen işçi sayısı artıyor. 2016’da 1970 işçi iş kazalarında yaşamını kaybetti. Ancak bu kadar insanın ölmesi ne sermayenin ne de hükümetin umurunda… Patronların tek dertleri kârları… AKP hükümeti ise ekonomi büyüsün de nasıl büyürse büyüsün düşüncesinde olduğu için işçilerin yaşamını zerrece umursamıyor. Ekonomi büyüyor, patronların kârları yükseliyor ve AKP bunu işçilere “bakın ülkemiz nasıl da büyüyor” biçiminde propaganda ederek destek toplamaya çalışıyor. Evet, ekonomi büyüyor ama bu büyüme işçilerin canı ve kanı pahasına gerçekleşiyor. Bu ortamda iş güvenliği uzmanlarının işi de bir hayli zorlaşıyor. Çünkü patronlar uzmanların gerçek bir denetim yapmasını ve işçileri iş kazaları konusunda bilinçlendirmesini istemiyorlar. Bu alandaki sorunlara dikkat çekmek için duyarlı iş güvenliği uzmanlarıyla bir söyleşi gerçekleştirdik…

İlk elden ne söylersiniz, ne tip sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
Birinci uzman: Şöyle başlayalım; meselâ patronlar tüm işyerlerinde işçilere iş güvenliği eğitimleri verdirmek zorundalar. Ancak bu eğitimler çoğu işyerinde kâğıt üzerinde kalıyor. Hatta bazı işyerleri olayı iyice abartmış durumda. Fabrikada işe başlarken imzalatılan evrakların içerisinde boş eğitim katılım formu ve eğitim değerlendirme testleri bulunuyor. İşe başlamak isteyen işçi o eğitimlere katıldığını kabul etmek zorunda bırakılıyor. İşçinin bir iş kazası geçirmesi durumunda, hemen iş güvenliği uzmanına evraklar verilip eğitim verilmiş gibi gösterilmek isteniyor.

Böylece kazanın sorumluluğu işçinin sırtına yıkılmış oluyor. Peki, eğitimler nasıl olmalı ve anlatılması gereken temel konular neler?
İkinci uzman: “Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında” yönetmelikte belirtilmiştir bunlar. Öncelikle çalışana verilecek minimum eğitim süresi 4 saattir ve eğitimler mesai saatleri içinde yapılmak zorundadır. Ama genelde bu eğitimler için patronlar maksimum bir saatlik süreler ayırıyorlar. İş güvenliği uzmanı olarak gittiğim bir fabrikada patron benimle işe başlamadan görüşmek istedi. Görüşmenin asıl gündemi iş güvenliği eğitimleri ve eğitimlerde bahsedilecek konular üzerine oldu. İşveren eğitimleri mesai saatleri dışında yaptırtmak istediğini, benim mesai ücretim ne ise vereceğini ama işçilere eğitim için herhangi bir ücret vermeyeceğini söyledi.

Ne yaptınız, kabul ettiniz mi?
Elbette etmedim. Bu istek üzerine ben de, “bu durum yasal değil, eğitimler mesai saatleri içerisinde yapılabilir, tatil günlerinde eğitim yaptıracaksanız, mesai ücreti vermeniz gerekir” dedim. “Sen ne karışıyorsun, alan razı veren razı. İşçiler bu duruma bir şey demiyorlar. Sana eğitim saatleri için mesai mi diye sorarlarsa, bilmiyorum diyerek geçiştir” dedi. “Benden işçilere anlatmak zorunda olduğum konuları bilmiyorum dememi istiyorsunuz. Kusura bakmayın, bana sormasalar bile eğitim konuları içerisinde bu konuyu anlatmak zorundayım. İsterseniz patronumla görüşün size başka bir uzman göndersinler. Siz benden yalan söylememi istiyorsunuz. Benim vicdanım buna el vermez” dedim.

Ne yaptı?
Kararlı tutumum karşısında geri adım atmak zorunda kaldı ve görüşmeyi fazla uzatmadan bitirdi. Daha sonra fabrikada eğitimleri istediğimiz gibi vermeye başladık.

Bu eğitimlerde neler anlatıyorsunuz?
Üçüncü uzman: Aslında fabrikalardaki iş güvenliği eğitimlerinin süreleri kadar içeriği konusunda da sorun yaşıyoruz. Yönetmeliğe göre eğitim konuları arasında çalışma mevzuatı ile ilgili bilgiler, çalışanların yasal hak ve sorumlulukları, işyeri temizliği ve düzeni, iş kazası ve meslek hastalığından doğan hukuki sonuçlar yer almaktadır. Fabrikalarda İSİG eğitimi alan işçi arkadaşlarımız belki konuları okuyunca şaşıracaklardır. Çünkü bu dört konudan işçilere sadece işyeri temizliği ve düzeni gibi kısımlar anlatılıyor. Geriye kalan konulardan da kişisel koruyucu donanımları takmaları gerektiği anlatılıyor.

Düzen, kişisel koruyucu ve benzeri öyle mi? Dört konunun geri kalanı ne peki?
İkinci uzman: Bunu şöyle açalım örneğin. Bir fabrikada eğitim esnasında kıdem tazminatının hangi durumlarda alınabildiği, kıdem tazminatının nasıl hesaplandığı, hangi durumlarda tazminatsız işten atıldığımız, yıllık izin hakkımızın ne olduğu gibi konuları anlattım.

Hassas konulara girmişsiniz…
Aynen öyle. Eğitim esnasında insan kaynaklarından bir kişi de üretimdeki işçilerle birlikte eğitimdeydi. Eğitim bitince yanıma geldi ve neden bu konuları anlattığımı sordu. “Ben zaten bu konuları işçilere anlatıyorum, senin anlatmana gerek yok” dedi. Ben de “bu konular yasalarda belirtilen konular, benim bu konuları anlatmam gerekiyor, sizler de anlatıyorsanız, çekinmenize gerek yok” dedim. Benden bir sonraki eğitimlerde bu konuları anlatmamamı istedi. Ben de “kusura bakmayın bunlar yasalarla belirlenmiş konular, benim bu konuları anlatmam gerekiyor. Siz bana görevimi yapmamam gerektiğini söylüyorsunuz. Bu durumu bilen işçilerden birisi Çalışma Bakanlığına şikâyet etse benim belgeme el koyarlar. Belgem elimden alınınca siz mi bana iş vereceksiniz?” dedim. Hiçbir şey söyleyemeden yanımdan uzaklaştı.

Daha önce de karşılaştınız mı bu tür baskılarla?
Daha önce de birçok fabrikada bu konularla ilgili patronlardan tehditler gelmişti. Ben bir OSGB’de (ortak sağlık ve güvenlik birimi) çalışıyorum. Bir iki fabrikadan beni patronuma şikâyet etmişler. Hatta bir tanesi “artık bu uzman, bizim fabrikaya gelmesin” demiş. Uzun zamandır aynı OSGB’de çalıştığım için beni başka fabrikalara gönderdiler. Ben de yine eğitimlerde bu konuları anlatmaya devam ediyorum.

Verdiğiniz eğitimlerde işçilerle nasıl bir ilişki geliştiriyorsunuz, işçiler nasıl bakıyorlar bu eğitimlere?
Birinci uzman: Sermaye sınıfının denetimine girmiş birçok uzman eğitimlerde iş kazalarının %88’inin işçilerden kaynaklandığı anlatıyor. Eğitime katılan ve sorgulamayan işçiler de bu durumu maalesef onaylıyor. Metal sektöründe bir fabrikada, iş kazalarının çoğunun iş güvenliği önlemlerinin alınmamasından kaynaklandığını anlattım. İşçilerden biri söz alarak şöyle dedi: “İş kazaları, işçilerin dikkatsizliği sonucu oluyor. Ben 10 senedir pres makinesinde çalışıyorum, çalışırken dikkatli çalışıyorum. Bir arkadaşımız dikkatsiz çalıştığı için parmağını pres makinesine kaptırdı ve 3 parmağı koptu.” Bunu söyleyen işçi benim onu destekleyeceğimi düşündü.

Siz ne dediniz?
Birinci uzman: Ben de “eğer o pres makinesinde sensor takılı olsaydı, o işçi arkadaşınızın parmağı kopmayacaktı. Sen gelmiş burada suçlunun o işçi arkadaşın olduğunu söylüyorsun. Uzun saatler çalışan işçilerin dikkat dağınıklığı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İstediğin kadar dikkatli ol, bir anlık dalgınlıkla senin de parmakların kopabilir. Burada asıl sorun makinelerde sensor olmamasıdır yani güvenlik önlemlerinin tam olarak alınmamasıdır” dedim.

Yani işçiler kendi haklarını savunacak bilinçte değiller, peki sorunun çözümü ne?

Üçüncü uzman: Aslında sorunun çözümü çok net. İşçiler örgütlü olmadıkları, bilinçlenmedikleri, haklarına sahip çıkmadıkları sürece çözüm olmaz. Sorun tek başına yasaların olup olmaması da değil, sorun işçilerin örgütsüz olması ve haklarını bilmemesi…

Birinci uzman: Yasalar zaten şu anda patronlardan yana, ama mevcut yasalar da işçilerin birlik olmamasından kaynaklı uygulanmıyor. Bu yüzden sendikalar daha fazla çaba harcamalı. İşçiler bilinçlendikçe, haklarına sahip çıktıkça sorunlar çözülür.

İkinci uzman: Bakın şimdi ben aynı zamanda UİD-DER’li bir işçiyim. UİD-DER iş kazaları ve iş cinayetleri konusunda çok büyük bir kampanya yürüttü. Bu kampanya çok da etkili oldu. Demem o ki sendikalar kendi görevlerini yerine getirmiyorlar. Tabii işçilerin de bu işçi örgütlerine gelmesi ve haklarına sahip çıkması lazım. Çünkü bugünkü koşulları değiştirmenin başka yolu yok…