Site iconPoliteknik – Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları

İnşaat MO: “Bakana Katılıyoruz. Enerji Piyasasından Pay İsteyenlerin Piyonu Olmayın”


İMO tarafından 28.10.2010 tarihinde, İkizderenin SİT alanı ilan edilmesi ve siyasi iktidar mensuplarının bu karara tepkisi ile ilgili açıklama yaptı.

 

Rize İkizdere bölgesi, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından SİT alanı ilan edildi ve böylece bölgenin katliamına neden olacak 22 Hidroelektrik Santral (HES) projesi de rafa kalktı.

Türkiye’nin dört bir yanında yaklaşık bin 700 HES projesi, doğaya vereceği zararlar ve insanların yaşamlarında yaratacağı tahribat düşünülmeden, aksi yönde verilen yargı kararları dahi yok sayarak hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Bölge halkının, doğal yaşamı korumak için verdiği mücadelenin de etkisiyle elde edilen bu hukuki kazanım; asıl amacı akarsuları özelleştirerek uluslararası içme suyu ve enerji tekellerine rant sağlamak olan HES projelerini durdurmak adına önemli bir adımdır. Bu nedenledir ki başta Başbakan Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu paniğe kapılmışlar ve alışık olduğumuz o saldırgan ve buyurgan tavrı takınmışlardır.

İkizdere kararının ardından iktidar kanadından gelen tepkilerin ortak noktası “boşa akan suların değerlendirilmesine engel olunduğu” şeklinde olmuştur. Suların boşa aktığı yargısına neden olan şey ise uluslararası su tekellerinin bu alanı henüz tam anlamıyla ranta çevirememiş olmasıdır. Oysa ki sularımız iddia edildiği gibi boşa akmamaktadır. Sahip olduğumuz zengin bitki örtüsü, ormanlar, akarsulardan beslenen doğal yaşam, bitki ve hayvan çeşitliliği, tarım faaliyetleri, içme ve kullanma suyu ihtiyacı suyun boşa akmadığının kanıtıdır.

Bunları görmeyen ya da gördüğü halde bilmezden gelenler, aslında topyekûn yaşama karşı gelmektedir.

Başbakan Erdoğan’ın kendi üslubuyla yaptığı “Değerli arkadaşım sen bugüne kadar neredeydin yahu? Bugüne kadar oraları niçin SİT alanı ilan etmediniz de şimdi HES çalışmaları başlayınca kalktınız buraları SİT alanı ilan ediyorsunuz?” şeklindeki değerlendirme, en hafif ifadeyle bile hukuka tahammülsüzlüktür.

Bu sözleri bu ülkeyi 8 yıldır yöneten bir Başbakan söylemektedir. Görünen odur ki Başbakan’ın bir SİT alanı ilanı için kaç yıl çalışma ve araştırma yapıldığından, ne tür bilimsel çalışmalar sonunda bu kararın alındığından haberi yoktur. Bütün bunlar bir yana; sekiz yılı aşkın bir süredir iktidarda olan Başbakan’ın ülkenin SİT alanlarını, korunması gereken doğal varlıklarını ve antik yerleşme ve tarihi eserlerini ortaya çıkartıp dökümünü yaptırıp tescillettirmediği görülmüştür.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da kendi yaşam hakları için mücadele edenler için “Avrupa’dan finanse ediliyorlar” diyerek yaşadığı hayal kırıklığının şokunu ortaya sermekte ve asıl olarak HES karşıtı mücadelenin meşruiyetine zarar vermeye çalışmaktadır.

Açıklamaların en vahimi ise Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından yapılan olmuştur.

Eroğlu, şunları söylemektedir:

“Bu, bizim kendi kaynağımız, temiz kaynağımız. Ucuz ve yenilenebilir bir kaynak. Hidroelektrik santrallere karşı çıkmak kesinlikle cinnettir. Çevrenin tahrip edilmesi asla söz konusu değildir. ‘Derelerde su akmayacak’ diyorlar. Böyle bir şey asla söz konusu değil. Hatta suyu biriktirdiğiniz zaman kuruyan derelere yaz aylarında daha düzenli su vermek mümkün. Küresel iklim değişikliği nedeniyle Karadeniz’de belki 2030-2040 yıllarında yağışlarda bazı artışlar olacak. Bu sel, su baskını, taşkın demektir. Bu bakımdan dereleri ıslah etmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum.”

Kendisi de bir bilim insanı olan Eroğlu’nun bu açıklaması, yaklaşımının bilimsel dayanaklardan yoksun bir kehanet olduğunu gösteriyor. Eroğlu, 20-30 sene sonraki yağışlar miktarlarını ve neden olacağı sonuçları bilemeyeceği gibi dereleri ıslah çalışmaları için HES yapılması da çok ama çok şaşırtıcı bir öneridir.

Eroğlu’nun HES’lere karşı çevreyi ve yaşam kaynağı olan suyu savunanlara karşı ‘bir yerlerden nemalanmak’ şeklindeki çirkin ifadelerini de kamuoyunun taktirine bırakıyoruz. Ayrıca bu açıklama akıllara “Bu kızgınlığın nedeni bazı enerji tekellerine verilen sözler mi?” sorusunu da getirmektedir.

Yine Eroğlu, “Ülkesini seven, enerjide dışa bağımlılığın azalmasını isteyen, vatansever çevreciler de var” diyerek haddini aşmıştır. Eroğlu kendi tarlasını suladığı suyuna, kazanını kaynattığı sebzesine, hayvanını otlattığı yaylasına, hayatını yeşerten akarsuyuna sahip çıkan insanları “vatan hainliği” ile suçlamaktadır.

Bu süreçte Veysel Eroğlu’nun maksatlı ve çirkin sözlerini kendisine iade ediyor ve Eroğlu’na İkizdere kararının ardından yaptığı ilk açıklamada sarf ettiği kendi sözleriyle sesleniyoruz:

“Başkalarının gazına gelerek, enerji sektöründen pay almak isteyenlerin gazına gelerek, onların piyonu olmak son derece yanlıştır.”

Ülkemizdeki su kaynaklarını satmaya HES adı altında karar verenler ve satışı uygulayanlar, İkizdere gibi bir yerde karşılarına engel çıkarılmasını hazmedemeyip bilimin gereğini yerine getirenlere saldırmaktadırlar.

Ayrıca, burada yapılanların herhangi bir akılcı yanı da yoktur. Çünkü 70 kilometrelik bir vadinin 40 kilometrenin üzerindeki kısmında, suların borulardan geçirilerek doğa ile ilişkisi yok edilmektedir. Dere üzerinde kurulmak istenen 22 Adet HES için topluca havza Çevresel Etki Değerlendirmesi çalışması da yapılmadığından, gelecekte ne gibi durumla karşılanacağı bilimsel olarak bilinmemektedir.

Öte yandan HES’ler savunulurken en sık başvurulan argüman olan “yenilenebilir enerji” tanımı yalnızca kaynağın yeniden üretilebilir olup olmadığı değil kaynağın kullanıldığı andan tekrar üretildiği ana kadarki tüm ekolojik, hidrolojik, zirai ve sosyolojik etkilerinin ne olduğu ile de ilgilidir. Dolayısıyla HES’lerin yeniden üretilebilir olması sadece yağmurun gelecekte yağacak olması veya akarsu kaynağının kurumayacak olması ile açıklanabilecek bir durum değildir.

Biliyoruz ki, ülkemizde ‘Bir Kalkınma Strateji Planı’ ve bu plana dayalı enerji üretim ve yatırım planları oluşmamıştır. Dünyada oluşturulan finans merkezlerinde alınan kararlar doğrultusunda kapitalist tekellerin, geçmişte petrole yaptığı saldırıların ve üzerinde çevirdiği dolapların bir benzerini günümüzde su üzerinden yürütmektedirler. Çünkü henüz dünyada bilinen tatlı su miktarının yüzde 5-7 oranındaki satış karı, petrolün yüzde 40’na karşı gelmektedir ki bu durum da çok uluslu şirketlerin iştahını kabartmaktadır.

İMO olarak, HES’lere karşı yaşam haklarını savunan herkesin yanında olmaya ve bunun için gerekli her türlü hukuki, teknik desteği vermeye devam edeceğimizi; iktidar üyelerinin “yaşadığı rahatsızlığın sürekli kılınması için” verilen mücadeleleri desteklediğimizi bir kez daha dile getiriyoruz.

İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu


Exit mobile version