İBB ve bir ihraç hikayesi – Veysi Altıntaş

Ben Veysi Altıntaş. İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde doktora öğrencisiyim. 6 Ocak 2017 tarihinde Barış Bildirisi imzacısı olduğumdan dolayı 679 sayılı KHK ile üniversitemden ihraç edildim. Bu süreçte hepimiz gibi farklı mecralarda bir arada olmaya ve akademi dışında çalışarak hayatımızı devam ettirmeye çalıştık. Ben de KHK ile ihraç edildiğim tarihten bugüne farklı işlerde çalışarak nihayetinde 2020 yılında İBB’de çalışmaya başladım.

Mart 2020 yılında İBB iştirak şirketi BİMTAŞ’ın sözleşmeli personeli olarak İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Vizyon 2050 Ofisi’nde uzman/araştırmacı olarak işe başladım. Vizyon 2050 Ofisi’nde 2 yıla yakın çalıştım. İPA’da çalıştığım son bir yıl içinde koordinatör tarafından pasifize edilerek mobbinge uğradım ve nihayetinde performans yetersizliği bahanesi ile 10 Aralık 2021 tarihinde İPA Genel Sekreteri tarafından İPA’daki işime son verildi ve Altyapı Projeler Müdürlüğü’ne gönderildim.

İPA’dan çıkarıldıktan 2 gün sonra iktidara yakın gazetelerde ben dâhil İBB’de çalışan onlarca kişi terörist ilan edildi ve açıktan hedef gösterildi. Bu haberlerin çıktığı bir dönemde yeni birime gönderildim. Altyapı Projeler Müdürlüğü’nde 3 aya yakın çalıştıktan sonra 30.03.2022 itibariyle, basında çıkan haberler nedeniyle İBB hukuksuz ve temelsiz gerekçeler ile iş akdimi tazminatsız olarak feshetti ve bir kere daha ihraç edildiğim duygusunu yaşadım. İşten çıkarılma gerekçesinde ise yargılanma süreci hala devam eden ve devletin bile henüz beni suçlu bulmadığı bir ağır ceza davasının olması ve birçoğumuzun haksız yargılanmasının sembolü olan 679 sayılı KHK ile ihraç edilmiş olmam yazılıydı.

İşten çıkarılma tebligatına bu bağlantıdan erişebilirsiniz.

***

Öncelikle mevzunun bu noktaya nasıl geldiğini kısaca anlatmak istiyorum.

8 Aralık 2021 tarihinde TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında Süleyman Soylu’nun “İBB’de çalışan 557 terörist var” söyleminden sonra iktidar medyası bir anda konuyu gündemleştirdi ve İBB’de ben dâhil bazı çalışanları teşhir etmeye başladı.

12–13 Aralık 2021 tarihlerinde Yeni Şafak Gazetesi “İşte İBB’de Kadrolaşan Diğer PKK’lılar” ve “Dağa Eleman Aktaran da İBB’den Çıktı” başlıkları ile ben dâhil birkaç kişiyi, kişisel verilerimizi ve fotoğraflarımızı açık bir şekilde kullanarak haberler yaptı. Yine iktidar medyasından farklı mecralarda benzer yayınlar yapıldı. Hakkımda devam eden bir davadaki iddialar üzerinden kesin ifadeler kullanıyor, açıkça bizi teşhir ediyor ve hedef gösteriyordu. Bu haberlerden sonra haliyle çok tedirgin oldum ve panik atak nöbetlerim yeniden başladı. Hatta ani bir polis operasyonu olabileceği kaygısıyla ailemden birkaç kişi yanıma gelerek sabaha kadar nöbet tuttular. Bu haberler günlerce Twitter’da konuşuldu, TT oldu ve birkaç hesap bazı tweetlerimi kullanarak beni açıkça hedef gösterdi.

Hedefe konan ve yıpratılmak istenen İBB ve muhalefet(!) olsa da esas yıpranan bizler olduk. İBB’nin bu haberlere karşı kamuoyuna savunması “Teröristse gelin alın, tutuklayın” şeklinde özetlenecek ve hiçbir şekilde hassasiyetlerimizi düşünmeyecek bir şekilde gerçekleşti. Bir yandan da İBB’nin yanımızda olduğu, her türlü maddi ve manevi desteği sunmaya hazır olduğu farklı kanallardan doğrudan şahsıma iletildi.

Ancak ne olduysa bir anda bu konunun İBB ve muhalefeti zora sokacağının hesabı yapılmış olmalı ki 26 Mart 2022 Cumartesi günü mesai saati dışında BİMTAŞ Genel Müdür Yardımcısı bu konu ile ilgili acil görüşmek istediğini bildiren bir mesaj attı. Aynı gün yüz yüze yaptığımız görüşmede basında çıkan haberlerin yeniden “ısıtılacağı”, bunun beni “yıpratacağı” ve beni “güvenli bir alana çekmek” istediğini dile getirdi. İBB yönetimince alınan karar doğrultusunda “daha fazla yıpranmamam için istifa etmemi” ve “özel sektörde bana iş bulmayı” teklif etti. Bu tepki-teklifi asla beklemiyordum ve bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Safça, gerçekten de başından itibaren hiçbir şekilde fikrimizin alınmadığı bir süreç için duygu ve düşüncemizi alacağı ve nasıl yol almamız gerektiğini soracağını umuyordum.

Ben de kendisine “mevzunun benim yıpranıp-yıpranmamam olmadığını, zaten yeteri kadar yıprandığımı ve bunun beni daha güvenli bir alana çekmeyeceğini, tersine kendilerini güvenli bir alana çekmek istediklerini” söyledim. Kendisine “önünüzde bir seçim gündemi olduğunu ve bizi işten çıkararak kendilerince bu politik içerikli meseleden kurtulamaya çalıştıklarını; kaldı ki istifa etmemizin iktidar medyasının ortaya koyduğu iddiaların kabulü anlamına geleceğini ve bunun bizleri daha çok yıpratacağını” söyledim. Kendilerini meseleden bu şekilde kurtarmak istiyorlarsa bu açıdan da daha büyük bir stratejik hata yapacaklarını ifade ettim.

Ayrıca, kendisine “Seçime doğru giderken Kürtlerle ilişkilendirilecek her konuda bir arada görünme ve anılma kaygısının ve korkusunun ilkesiz, tutarsız ve ikiyüzlü bir yaklaşım olacağı; kendi imajlarını düşündüklerini ve meseleye tamamen bu noktadan baktıklarını” ifade ettim.

Kararın benim inisiyatifime bırakıldığının bildirilmesinden sadece dört gün sonra BİMTAŞ İnsan Kaynakları Müdürü’nden acil toplantı daveti aldım. Nihayetinde 30 Mart 2022 tarihinde gerçekleşen yüz yüze görüşme ile işten çıkarıldığımı bildiren tebligat bana elden verildi. İnsan Kaynakları Müdürü kısaca kararın üstten dayatıldığını ve kendilerinin tasarrufunda olan bir sürecin işletilmediğini bildirdi. Tebligatımda:

“Şirketimiz Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Değerlendirme Komisyonu’nun 24.03.2022 tarihli toplantıda arşiv araştırması sonuçlarınıza ilişkin yapmış olduğu incelemeler neticesinde; İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemsi’nde hakkınızda halen devam eden ağır ceza yargılanmasının ve Devlet Peronel Başkanlı sisteminde 679 sayılı KHK kapsamında Memuriyet İhraç Bilgisinin bulunduğu anlaşılmıştır. Söz konusu Komisyon tarafından alınan karar gereği, Şirketimiz Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Uygulama Rehberi 5. B. Maddesinde yer alan “Yetkili Değerlendirme Komisyonları, gübvenlik soruştıurması ve arşiv araştırması sonuç evrakında kişi hakkında aşağıda bu paragraftan sonra belirtilen suçlardan en az biri ile iilgili devam eden veya sonuçlanmış soruşturma ya da kovuşturma olması veya aşağıda sıralanan suçlardan biri ile ilgili derdest dava veya henüz kesinleşmemiş karar olması durumunda çalışanın iş akdi sonlandırılır.”

şeklinde garip gerekçeler yazılıydı.

Kaldı ki işe girdiğim zaman Barış Bildirisi’nden dolayı ihraç olduğumu söylemiş ve bu durumu “anlayışla” karşıladıkları cevabını almıştım. Kılıçdaroğlu’nun “iktidarımız döneminde Barış Bildirisi imzacılarını bir hafta içinde iade edeceğiz” söylemine ters olarak işten çıkarmamda KHK’li olmamın bir delil olarak önüme konulması işin ayrı bir tutarsız tarafı olarak öne çıkmaktadır.

Hakkımda 2012 yılında siyaset akademileri seminerine bir defa gitmiş olmaktan dolayı devam eden bir dava var. Bu davada da esas mevzu siyaset akademileri olsa da her siyasi davada olduğu gibi hakkımızdaki tüm veriler sıralanmış durumda. BİMTAŞ yetkilileri de kendilerini mahkeme konumuna sokarak siyaset akademilerine ne amaçla gittiğimi soracak kadar hadlerini aştılar. Dilerlerse mahkemede verdiğim ifadeleri kendilerine ileteceğim ironisinde bulundum.

BİMTAŞ Genel Müdür Yardımcısı ve İnsan Kaynakları Müdürü “normalde hakkında dava olan kimseyi işe almamamız gerekiyordu” dediler. Bu kararın ne kadar genel bir karar olduğunu öğrenmek adına Gezi Davası’ndan yargılanan ve KHK ile ihraç edilmiş çalışanlar hakkında benzer bir işlem başlatıp başlatmadıklarını sordum. Gezi Davası için yargılaması devam eden kişiler hakkında da benzer bir prosedürün uyguladığı ifade edildi. Bu durumda hem Gezi Davası’ndakileri hem de KHK ile ihraç olmuş ve İBB’de çalışan kişiler de benzer bir son mu bekliyor?

Nihayetinde kendi adıma konuyu kişisel bir yerden ele almanın ötesinde bunun siyaset gündemi ile doğrudan ilişkili olduğunu, bir yandan Kürt oylarına ihtiyaç duyarken bir yandan da bu kesim ile hiçbir şekilde bir arada görünmek istemediklerini görüyorum. Basında hedefe konan çoğu kişinin doğrudan Kürt hareketi ile ilişkilendirilmesi ve işlerine son verilmesi seçim stratejilerinin bir sonucudur. 6 muhalefet partisinin ittifakından sonra İBB’de bir takım görev değişikliklerinin olması, benim çıkarılmamadan iki gün sonra BİMTAŞ iştirak şirketinin başına DEVA Partisi’nden olduğu iddia edilen bir kişinin getirilmesi tesadüf olmasa gerek. Öyle anlaşılıyor ki İBB’de çalışan “biz teröristlerin!” seçim gündemine doğru giderken iktidar tarafından kaşınacağı, bunun muhalefet partilerini yıpratacağı hesap edilmiş ve çözüm olarak basında ismi çıkan bizleri toplu olarak işten çıkarmayı uygun görmüşler.

5 Nisan 2022 tarihinde Ekrem İmamoğlu FOX TV’de katıldığı bir programda konu ile ilgili “Şu ana kadar iltisaklı anlamda 8 personelle ilgili dosya tespiti var, bunun da yarısı bir önceki dönemde işe alınmış” şeklinde garip bir açıklama yaptı. Benimle birlikte işine son verilen 8 kişinin dosyaları incelenerek tamamen iktidar medyasının yaptığı karalamalara benzer şekilde “iltisaklı” olduğumuza karar vermiş. Kaldı ki, 3 ay önce İBB içerisinde başka bir birime gönderildim ve resmi görevlendirmem iki buçuk ayı buldu. Yeni birime girişimin geç yapılmasının nedenini sorduğumda valilik soruşturmasının sonucunu beklediklerini ve valilikten “temiz” belgesini aldıktan sonra görevlendirmemin yapıldığı söylendi. Yani, yakın zamanda valilik bile hakkımızda iltisak şüphesinde bulunamamışken İBB hangi somut gerekçeler üzerinden iltisaklı olduğumuza karar veriyor!?

İmamoğlu’nun söz konusu televizyon programında “iltisaklı” personel ile ilgili yaptığı açıklamaya aynı gün içerisinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Bazı personeller hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması talebi apar topar yapılmıştır” açıklamasına binaen İBB apar topar bir basın açıklaması yayınladı. Bu açıklamada bir kere daha terör örgütleri ile iltisaklı olduğu düşünülen personellere yönelik bir iç denetim başlatıldığı ve 18 kişinin arşiv kaydına rastlandığı açıklanmıştır. Bu açıklama ile İBB iktidarın bu saldırılarına boyun eğdiğini gösterdi ve iktidar basınının ağzı ile bir kere daha bizleri açıkça teşhir ederek hedefe koymuş oldu.

Uzun zamandır bizleri çıkarmaya yönelik kılıf hazırlamak ile meşgul olduklarını ve “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Rehberi” isimli belgeyi son bir ay içerisinde hazırladıklarını birinci ağızdan duydum. Bu belgede beni ilişkilendirdikleri maddeler de güveni suistimal etmek, devletin güvenliğine karşı tehdit oluşturmak ve hakkında ağır ceza kararının olması gibi akla hayale sığmaz gerekçelerdir. Bütün bu iddiaları hiçbir şekilde kabul etmediğimi ve bu karara karşı yasal yoldan her türlü hakkımı alacağımı söyledim.

Arada çok daha fazla detay olmakla birlikte daha uzun uzun yazmak istemedim. Konuyu sizlerle paylaşmak, sizleri bilgilendirmek ve birlikte bir dayanışma ağı örmek amacıyla yazdım.

Sevgiler.

Veysi Altıntaş / Şehir Plancısı