Ülkemizde, yeni yerleşim alanlarının planlanmasında tarım arazileri, mera, orman ve kıyı alanları gibi özellikle korunması gereken alanlar neoliberal politikalar ve programlar çerçevesinde mevzuat değişiklikleriyle rant alanlarına dönüştürülmektedir. Son dönemlerde Toplu Konut Kanunu‘nda ve Turizmi Teşvik Kanunu gibi bir çok kanunda yeni değişiklikler gündeme taşınmaktadır. Örneğin, Manisa Milletvekili Recai Berber‘in verdiği “2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” ine göre siyasal iktidar sahil şeritlerinde imar ve ruhsat yetkisini belediyelerden alıp Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na devretmeye hazırlanmaktadır.
3621 sayılı Kıyı Kanunu‘na göre; kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; Kıyı ve sahil şeridine duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda, uygulama imar planı kararı ile; iskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, kayıkhane, tuzla, dalyan, tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri, kruvaziyer gemilerin yanaşmasına ve yolcuları indirmeye müsait deniz yapıları ve yan tesislerinin yer aldığı kruvaziyer ve yat limanları, sahil şeritlerinde ise, uygulama imar planı kararıyla kıyıda belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir denilmektedir.
Yasa teklifi ile, Kültür ve Turizm Bakanlığı kıyı ve sahil şeridi dahil turizm alanlarında imar yönünden tek merkezi güç haline getirilmek istenmektedir. Teklifin 5‘inci maddesi, “kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ile turizm merkezlerinde kıyıda ve sahil şeridinde kalan yerler dahil imar uygulamaları ile ruhsatlandırma işlemleri Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın talebi üzerine Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü‘nce yapılır. Düzenlenen ruhsatların bir örneği ilgili idarelere gönderilir” hükmünü içermektedir.
Böylece, turizm alanları ile kıyı ve sahil şeridinde yerel yönetimlerin İmar Yasası‘ndan kaynaklanan imar uygulamaları (parselasyon planları-18. madde uygulamaları) ve yapı ruhsatlarına ilişkin yetkileri alınıp, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na devredilmektedir. Yasa teklifinde, Bakanlığın talebi ile imar uygulamaları ve ruhsatlara ilişkin yapı ruhsatı, yapıların denetimi, yapı kullanma izni verilmesine kadar tüm işlemler yerel yönetimler tarafından yapılırken bu işlemlerin Bakanlığın insiyatifine bırakılması öngörülmektedir.
Mevcut Turizm Teşvik Yasası‘na göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri içinde her ölçekteki planları yapmaya, yaptırma, onaylama ve tadil etmeye zaten yetkilidir. Siyasal iktidar, söz konusu bu alanlarda Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın “planlama” yetkisi ile yetinmeyip tüm Türkiye‘de kıyı ve sahil şeritleri de dahil bu tür alanlardaki diğer imar yetkilerinin yerel yönetimlerin yani belediyelerin ve İl Genel Meclislerinin ellerinden alınmasını istemektedir. Siyasal iktidarın bu istemi 2009 yerel seçimlerinde ortaya çıkan siyasal haritaya göre değerlendirildiğinde halkın demokratik tercihinin ve milli iradenin cezalandırılmak istendiği anlamını çağrıştırmaktadır.
Türkiye‘de ulusal, bölgesel ve yerel bazda bütüncül planlamanın yapılmaması, planlamada parçacı yaklaşımlar planlı ve sağlıklı kent olgusundan uzak yerleşimlerin oluşmasına yol açmaktadır. Bu durum ise çevre değerlerimizin, ekolojinin, kentlerin ve turizmin geleceğinin yok edilmesine neden olmaktadır. 2004 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca 3194 sayılı İmar Kanununun günün koşulları dikkate alınarak yenilenmesi konusunda ciddi bir çalışma yapılmıştır. Bilim insanları, akademisyenler, kurum ve kuruluş temsilcileri, uzmanlar ve meslek odalarının katılımıyla gerçekleştirilen bu çalışma sonucunda “İmar ve Şehirleşme Yasa Tasarısı” hazırlanmıştır. Kentsel Dönüşümün de bu yasa kapsamında bir bütün olarak düzenlenmesi önerilmiştir. Ancak hazırlanan Yasa Tasarısı siyasal iktidarca raflarda tozlanmaya bırakılmıştır. Anlaşılan o ki, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla hazırlanan İmar ve Şehirleşme Kanun Taslağını, siyasal iktidar kendi özel uygulama isteklerinin engeli olarak görmektedir. Hazırlanan Kanun Taslağında “planlama” ve “imar uygulamaları”nın denetimi amacıyla içinde meslek odalarının da bulunduğu Yerel Denetim Komisyonlarının kurulması önerilmiştir. Özetle, Yerel Denetim Komisyonları hazırlanacak her tür ve ölçekteki planlar ile imar planı uygulamalarını planlı ve sağlıklı kentleşme için kent, toplum ve kamu yararına bu denetleme görevini yürüteceklerdi.
Siyasal iktidar bu tasarı yerine İmar Yasası‘nı parça parça değiştirerek ilerlemek istemektedir. Planlama ve uygulama aşamalarında halkın ve meslek odalarının demokratik katılımını tamamen ortadan kaldıran insan odaklı olmayan, ranta yönelik belirli gruplara hizmet eden hükümler getirmek istemektedir. Kentsel dönüşüm uygulamaları bu işleyişe örnek olarak verilebilir. Planlamanın çok başlılığının ortadan kaldırılması gerekirken şimdi bu çok başlılık imar uygulamasında da yaygınlaştırılmak istenmektedir.
Yasa teklifinde Toplu Konut Kanunda 4. Maddeye ek madde 14 ile “Ataşehir Finans Bölgesi Sınır Krokisi‘nde gösterilen alan sınırları içerisinde kalan bölgede ilgili mevzuatına göre büyükşehir veya ilçe belediyeleri ve diğer kamu kuruluşlarına ait olan her ölçek ve nitelikteki imar planları, parselasyon planları ve sair tüm imar uygulamalarına dair yapma, yaptırma, onama, askı, ilan, itirazların değerlendirilmesi dahil tüm izin ve yetkiler ile proje onayı, yapı izni, yapım sürecindeki yapı denetimi yapı kullanma izni ve inşaata dair sair tüm izin ve yetkiler, ilgili mevzuatındaki esaslara uygun yürütülmek suretiyle Başkanlığa aittir” hükmü getirilmek istenmektedir.
Böylece Ataşehir Finans Bölgesi‘nin tüm imar yetkileri TOKİ‘ye devredilmiş olacaktır. Daha önce 5018 sayılı kanunun taşınır ve taşınmaz edinmeyi düzenleyen 45.maddesi ile taşınır ve taşınmaz satışını düzenleyen 46. maddesinde yapılan değişiklikle, devletin şirket gibi işletilmesi süreci başlamıştı. Daha sonra 5793 sayılı kanunla TOKİ‘nin işlev değiştirip, kamu arazilerini kent kimliğine uygun, sosyal ve kültürel değerlerin gelişmesine öncülük edecek, plan bütününe saygılı biçimde planlayarak kaynak yaratması ve bu kaynakları sosyal konutlara, kentsel gelişim projelerine aktarmak yerine kentlere ve kıyılara ticari ağırlıklı bakışla yaklaşması olumlu kuruluş amacını olumsuzlaştırmaktadır. TOKİ‘ye 2007 yılında bu alanlara yönelik her tür ve ölçekte plan yapma yetkisi verilmiştir. Bu teklifle artık bölge ya da parsel bazında ve adrese teslim şeklinde İstanbul‘un gözde merkezlerinin TOKİ‘ye devredildiği görülmektedir. Teklifte TOKİ içinde üst düzey mevkilerdeki kişilerin maaşlarının arttırılması talebi de yer almaktadır. Küresel krizin tüm emekçileri ve işçileri vurduğu bir dönemde sadece TOKİ‘nin üst düzey yöneticilerinin maaşlarının bu yasa teklifiyle yükseltilmesi parçacı yaklaşımların, eşitsizliğin kaynağını oluşturduğunu gösteren en açık örneğidir.
Ayrıca, Kat Mülkiyeti Kanunu‘nda düzenlenen değişiklikler nedeniyle, İmar Kanunu‘nun 28. ve 42. maddelerinde değişiklik yapılması çalışmaları da devam etmektedir. Bu değişiklik ve yeniden yapılandırma süreçleri, yasamanın genellik bütüncüllük prensiplerini zedelemekte ve yasa yapma sürecinde parçacı günübirlik yaklaşımları gündeme taşımaktadır.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının geniş katılımlı çalışmalar ile ortaya konan İmar Yasası tasarısının gündeme getirilmesi yerine, ülkemizin turizmini, kıyılarımızdaki ve diğer turizm alanlarındaki yerel yönetimleri ve halkı doğrudan ilgilendiren bir konunun parçacı bir yaklaşımla yasa teklifi şeklinde bir millet vekilinin başvurusu ile gündeme getirilmesini son derece sakıncalı ve yanlış bulmaktayız.
Ülkemizin çevre değerleri korunarak planlı kalkınmasında insan doğa, insan toprak, insan kent ilişkilerinin sağlıklı ve yaşanabilir kılınmasında belirleyici olacak bir imar yasası yerine böylesi hassas konuların yasa teklifleri şeklinde parça parça gündeme getirilmesini hem hukuk ve mühendislik açısından hem de halkımız ve ülkemizin geleceği açısından kabul edilemez olarak görmekteyiz.
Kıyı Kanunu, Yabancı Yatırımlar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Toplu Konut Kanunu ve İmar Kanunu gibi kanunlar en gözde ve değerli kamu arazilerinin yabancı ve yerli sermayeye rant uğruna satışı için değiştirilmesi her geçen gün artan bir hızla devam etmektedir. Kanun değişikliklerinin İlgili kamu kurum ve kuruluşları ile meslek odaları, halkın katılımıyla, bilimin ışığında ve ortak akılla oluşturulan görüş, öneri ve raporlara siyasi iktidarlarca gerekli önem verilerek hazırlanmasının gerekliliğini bir kez daha yineliyoruz.
Üyelerimize ve kamuoyuna duyurulur.
TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI