Diğer enerji kaynakları güneşin eksik bıraktığı veya yetersiz kaldığı yörelerde ve durumlarda son 150 yılda kullanılmış ve halen kullanılmaktadır. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren silahlanma amacıyla nükleer santrallerin tesisi ve son 150 yılda fosil yakıtların yeraltından çıkartılıp atmosferin içinde yakılması insan yaşamı ve doğal çevreyi tahrip eder hale gelmiş ve başta endüstriyel ülkeler olmak üzere çeşitli önlemler alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Atmosferin içinde nükleer ve fosil yakıt kullanımı ve paylaşımı bölgesel ve küresel savaşların asıl nedeni haline gelmiştir.
Ulaşım, sanayi, tarım ve konut sektörlerinde tüm insan etkinlikleri doğal çevreyi tahrip ederek gelişmektedir. Başta endüstrileşmiş ülkeler olmak üzere kirletici sanayi tesisleri, ulaşım ve konutlarda kullanılan fosil yakıtlar nedeniyle kanserden ölenlerin sayısında artışlar görülmekte, tarım alanlarında ürün kaybı ve ormanların tahribatı yaygınlaşmaktadır.
İnsanları diğer canlılardan ayıran temel özellik, içinde yaşadığı atmosferi kendi yaşamını yitirmeden koruyabilmek için gerekli beyin fonksiyonuna sahip olmasıdır. Bunun gereğini yapmaması durumunda doğal dengeler egemen olmakta ve doğayı tahrip eden insanlar yaşamını yitirmekte ve doğa kendi dengesini yeniden kurmaya çalışmaktadır. Doğanın kendi çözümü içinde doğal dengeleri gözetmeyen insanların yeri olmamaktadır.
İnsan etkinliklerini doğaya uyumlu olarak planlamak doğaya bir lütuf değil bir zorunluluk olarak ele alınmak durumundadır. Kar hırsları ile doğal çevreyi tahrip eden ve insan yaşamını tehdit eden yatırımları gerçekleştirenlerin engellenmesi gerekmektedir. Doğal yaşam çevresinin korunması, varlığını kirleterek sürdüren çıkar çevrelerinden beklenemez.
Doğal çevrenin tahribatından en çok etkilenenler doğal çevrenin tahribatından çıkar sağlamayanlardır. Üreten ve vergileri ile kamu bütçelerine kaynak sağlayan küçük çiftçiler, işçiler ve kamu emekçileri kendi hakları doğrultusunda mücadele edip örgütlenmeye çalışmaktadır.
Bu mücadele yaşam çevresinin korunmasını da içermek durumundadır. Yaşam çevresinin korunmasını hedeflemeden demokratik bir yaşamın kurulması ve kalıcı kılınması da mümkün değildir. Doğal çevreye uyumlu bir biçimde insan etkinliklerinin planlanması doğal dengelerin işleyişinin kavranmasını gerektirmektedir.
Gözlemlemek, bilgi toplamak, bilgileri değerlendirmek insani bir çabadır. Demokratik bir dünya düzeninin kurulması için bu çaba yeterli değildir. Doğal yaşam çevresini tahrip edenler de insandır ve kendi çıkarlarının gereği benzer bir çaba içindedir. Çözümden yana olanları sorunu yaratanlardan ayıran ek bir özellik demokratik katılımdır. Demokrasi, atmosferin içinde doğan ve yaşayan tüm insanların bilgi, beklenti ve taleplerinin karar verme süreçlerine katılımının örgütlenmesidir. Bu katılımın sağlanması demokratik ve sürdürülebilir bir yaşamın kurulmasını gerçekleştirse bile kalıcı hele getirmeye yetmemektedir.
Demokrasinin kurulması ve korunması için insan etkinlikleri yanı sıra yürütüldükleri atmosferin temel kısıtlarının da dikkate alınmasını zorunlu kılmaktadır. İnsanların ve diğer tüm canlıların sağlıklı yaşayacağı bir yaşam çevresini hedeflemeyen bir demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşması mümkün değildir. Barış mücadelesi enerjinin etkin kullanımı ve savaşlara neden olmayan güneş enerjisinin farkına varılıp değerlendirilme mücadelesidir.
*Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Enerji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi