Enerji hakkı mücadelesini büyütme zamanı – Neriman Usta*
Spread the love

2001 krizi sonrası çıkarılan Petrol Doğalgaz ve Elektrik Piyasası kanunları ile kamusal hizmet alanı olan enerjinin tamamen piyasalaştırılma süreci başlatılmış oldu. AKP iktidarı ilk döneminde kamuya ait enerji şirketlerini özelleştirme programını uygulamaya aldı. Enerji sunumunun kamusal hizmet olma özelliğini ortadan kaldırdı. Ödeyen hizmet aldı, ödeyemeyen alamadı. Okulların ve hastanelerin ısınma ve elektrik benzeri giderlerini ödemek zorunda bırakılması, eğitim-sağlık hizmetlerinin paralılaştırılmasında önemli bir basamak oluşturdu. Neoliberal belediyeciliğin bir sonucu olarak kent içi ulaşımın belediyeler tarafından kısmen özelleştirilmesi, petrole uygulanan yüksek vergiler ve yüksek rafineri kârları ulaşımın pahalılaşmasına neden oldu. Kamu hizmetlerine ve halka kısmen uygulanan enerji ile ilgili devlet destekleri kaldırılıp; yeni vergiler, fonlar, çeşitli hizmet bedelleri konuldu. Böylelikle enerji sunumuna dair tüm giderlerin gerek doğrudan gerek dolaylı olarak (eğitim, sağlık, ulaşım vb) hizmet alanlarca karşılanması sağlandı. Enerji hakkı, temel bir hak olmaktan çıkarıldı.

AKP, yasal altyapısını hazırlayarak alandaki ilk özelleştirmeyi 2005’de TÜPRAŞ’la gerçekleştirdi. Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ise 2013’de tamamlandı. İstanbul ve İzmir dışında, belediyelerce ve BOTAŞ tarafından doğalgaz dağıtımı yapılan şehirlerde özelleştirmeler yapıldı. Yeni doğalgaz dağıtımları ise doğrudan özel şirketlere verildi/veriliyor.

Uluslararası işbölümü çerçevesinde Avrupa’nın yoğun enerji tüketen demir-çelik, çimento, petrokimya gibi kirli sanayilerini, ucuz ve güvencesiz emek taahhütleri dolayısıyla Türkiye gibi çevre ülkelere transfer etmesi, aynı zamanda Avrupa’nın enerji altyapı maliyetlerini de transfer etmesi anlamına geliyordu. Enerji alanında büyük oranda yabancı bankalardan kredi kullanımı ile finans-sermayenin de ihtiyaçları karşılanıyor. AKP bu iş bölümüne uygun olarak Türkiye’yi Avrupa’nın ucuz enerji tedarikçisi yapma hedefliyor, bununla bağlantılı olarak elektrik kurulu gücünü ikiye-üçe katlayacak projelerle kentleri, doğayı ve yaşam alanlarını yağmalıyor

Petrol ve doğalgaz boru hatları projeleriyle enerji yolları üzerinde emperyalist hegemonya kavgası yürütülüyor. Bu projelerde Türkiye’ye transfer ülke misyonu veriliyor. AKP bu projeleri Ortadoğu ve Kafkasların lider ülkesi olma hayalleri ile pazarlıyor. AKP bu misyonla Türkiye ve Ortadoğu halkları üzerinde kirli bir savaşı sürdürüyor.

Elektrik dağıtımındaki şirketlerin çoğu AKP şirketleri, keza doğalgaz dağıtımında da durum benzer. AKP, enerji alanını, sermayeye birikim alanı olarak dizayn ederken aynı zamanda büyüttüğü AKP şirketleri ile iktidarını perçinliyor. AKP bu amaçla enerji üretim ve tedarik kısımlarında da aynı gücü elde etmek için şirketleri ile birlikte yeni bir saldırı içinde. Elektrik üretim santrallerinin özelleştirilmesine hız verilmesi de bu amaca hizmet ediyor. Kömür madenlerinin, sahalarının AKP’li şirketlere tahsisi, yeni kömürlü termik santrallerin çoğunun yine bu şirketlerce kurulacak olması, HES’lerle başlayan saldırı sürecinin bu dönemde termik santrallerle derinleşerek devam edeceğini gösteriyor.

90’lardan günümüze enerji hakkı mücadelesi

Enerji alanındaki özelleştirmelere karşı 90’lı yıllarda kısmen başarılı olan hukuk mücadeleleri, yeni yasal düzenlemelerle büyük oranda boşa çıkarıldı. Sendikaların ve toplumsal muhalefetin mücadeleyi; 90’lı yıllardaki biçimlerinin ilerisine taşıyamamaları, geleneksel mücadele yöntemlerini uygulamaya devam etmeleri, çalışanların parçalı yapısı ve sendikaların bu parçalı yapının ortak mücadele zeminini oluşturamamaları özelleştirmelere karşı güçlü bir direniş gösterilememesine neden oldu. Özelleştirme karşıtı mücadelenin enerji hakkı mücadelesine dönüşmemiş olması, eğitim ve sağlık hakkı gibi diğer hak mücadelesi alanlarında enerji hakkının yeterince görülmemiş olması bugünden bakıldığında önemli eksiklikler olarak karşımıza çıkıyor.

2007 Halkevleri Halkın Hakları Forumu’nda Enerji Hakkı Atölyesi’nde ‘230KWh elektrik, 100m3 doğalgaz parasız olsun’ gibi talepler oluşturulmuş, 2011 Forumu’nda enerji hakkının, enerjinin meta-dışılaşmasıyla gerçek anlamda sağlanacağı tespitleri yapılmıştı. Ancak enerji hakkına dair bir mücadele programı hayata geçirilemedi. Bu alandaki mücadele petrole, doğalgaza ve elektriğe zam yapıldığında gerçekleştirilen protesto eylemleri olmakla sınırlı kaldı, bir hak mücadelesine dönüşmedi. HES’lere, termik ve nükleer santrallere karşı kentleri, doğayı, yaşam alanlarını savunma mücadeleleri AKP’nin enerji alanındaki saldırılarına yönelik önemli mücadele örnekleri yaratmış olmakla birlikte bu mücadeleler içerisinde de enerji hakkı talebi görünür olmadı.

Enerji alanının piyasalaşması ile birlikte AKP özerk sulama birlikleri kurarak içme ve sulama suyu sağlayan pompaların yüksek elektrik faturalarını köylüye yükledi. Köylüler özelleştirmeler sonrası yükselen elektrik ve mazot fiyatları nedeniyle tarım yapamaz, üretemez hale geldi. Bu dönüşüm, ucuz ve güvencesiz emek deposu olarak görünen küçük köylülüğün tasfiyesinin de aracı oldu, olmaya devam ediyor. Elektrik borcu yüzünden suları kesilen köylüler yerellerde sorunun çözümüne yönelik eylemler gerçekleştiriyor. Su kesintisine karşı yükselecek su hakkı mücadelesinin aynı zamanda enerji hakkı mücadelesi olarak da örgütlenmesi gereği de burada açığa çıkıyor.

2014 yazında Dicle Elektrik Dağıtım Şirketi’nin özelleştirilmesinden sonra, gerekli bakımları yapmayarak elektrik arızalarını halkı cezalandırma aracı olarak kullanan DİCLE EDAŞ’a karşı Şanlıurfa’da, köylülerin kitlesel olarak katıldığı eylemler gerçekleşti. Ayrıca özelleştirme sonrası taşeronlaşmanın yaygınlaşması, çalışan sayılarının azaltılması sonucu pek çok yerde sıklaşan elektrik kesintilerine karşı gösterilen tepkiler, enerji hakkı mücadelesinin yaygınlaşabileceğinin de işaretlerini veriyor.[1]

AKP enerjide soygunu, sömürüyü derinleştiriyor

2016’dan itibaren elektrikte bölgesel tarifeler uygulanacak. Kuruluş hazırlıkları tamamlanan EPİAŞ (Elektrik Piyasası İşletme A.Ş) eliyle yakın zamanda elektrik borsası hayata geçirilecek. AKP büyük alıcı şirketleri ve düzenleme erkiyle alanı daha güçlü bir silah haline getirecek. Elektrik fiyatları tıpkı benzin fiyatları gibi anlık olarak elektrik borsasında belirlenecek. Bu gün üç aylık periyodlarla belirlenen zamlı fiyatlarla kar hırslarını yeterince tatmin edemeyen sermaye, elektrik borsası yoluyla çok daha yüksek karlara ulaşacak. Elektrik dağıtım şirketleri bu nedenlerle termik santral yapma ve satın alma yoluna gidiyorlar. Borsanın kurulması ve bölgesel tarifelere geçiş, kayıp-kaçak oranları, dağıtım bedelleri, talep vs. etmenlerle fiyatları yükseltecek, haksız kazançları arttıracak. Kayıp-kaçak oranları ile kriminalize edilen yoksullara, ezilen halklara karşı düşmanlık arttırılacak. Halen elektrikte %10 ile %40 arasında, doğalgazda %10 ile %20 arasında değişen oranlarda daha az ödeyen sanayinin bedelleri ucuzlatılırken, halkın enerji faturaları daha da pahalılaştırılacaktır. Ödeyemeyen kesimlere yönelik hizmet kalitesi düşecektir. Abone sayısı az diye köylere hizmetin gecikmeli götürülmesi kentlerin mahallelerinde de yaşanacak, enerji hakkı talepleri yükselecektir.

AKP’nin enerji politikaları sonucu halkın %26’sı elektriğe, bu oranın çok daha fazlası pahalı olduğu için doğalgaza ulaşamıyor. En alt gelir grubunun %50’si ödeyemiyor, en üst gelir grubunun %20’si ödemiyor, sanayi daha düşük ücret ödüyor; aslında her daim olduğu gibi yoksullar zenginleri finanse ediyor.

Faturalarda elektrik fiyatı, üretim maliyetinin en az iki katı olarak belirlenmiş durumda. Bunun üzerine kayıp-kaçak oranı, vergiler, fonlar, şirketlerin çeşitli hizmet bedelleri eklenerek elektrik fiyatı maliyetinin en az 3 katına çıkarılıyor. Faturalardaki kayıp-kaçak oranı %19. Kayıp; trafoların, iletim hatlarının yenilenmemesi gibi teknik altyapı sorunu sonucu oluşuyor. Kayıp-kaçak oranında aslında kaybın ne kadar, kaçağın ne kadar olduğu da hali hazırda ölçümlenmiyor. Belirlenen kayıp-kaçak oranları da şirketlerin ihtiyacına göre keyfi olarak belirleniyor. Elektrikteki bu ‘tahmini’ kaçak kullanımı büyük oranda sermayenin, sanayi şirketlerinin çaldığı elektrikten kaynaklanıyor. Dağıtım şirketleri sanayi abonelerine çok daha düşük kayıp-kaçak bedeli belirliyor. Buna rağmen kayıp-kaçakla ilgili yürütülen propaganda yoksulların, Kürt halkının elektrik hırsızlığı yaptığı üzerinedir. Enerji şirketlerinin ihtiyaçlarına göre belirlenen, büyük bölümü halktan tahsil edilen, hukuksuzluğu Yargıtay kararı ile de tescillenen kayıp-kaçak oranlarına karşı yoksullar aleyhine yaratılan bu algıyı tersine çevirecek kapsamlı bir propaganda faaliyeti yürütülmelidir.

Enerji hakkı ve hak mücadelelerinin ortaklaşması

Enerji alanı eğitim, sağlık, ulaşım, su, emek alanı, kent ve doğa mücadeleleri ile kesişen bir alan. Enerji hakkı mücadelesi doğrudan bir hak mücadelesi alanı olmasının yanında, bu hak mücadelelerinin de önemli bir parçası. Enerji hakkı mücadelesi hak mücadelelerini birbirine bağlayan, birbirini büyütecek bir özellik taşıyor.

Okullarda, hastanelerde enerji bedellerinin parasız sağlanması eğitim ve sağlık hakkı mücadelelerinin doğrudan taleplerinden biri haline getirilmelidir.

Parasız ulaşım talebi, ulaşımın kamusal hizmet niteliğini tarif ederek, ulaşım araçlarının enerji bedellerinin de parasız olması talebiyle birlikte örgütlenmelidir.

AKP’nin neoliberal sosyal politikaları sonucu yoksullara kömür dağıtımı ile kentler hava kirliliği sorunuyla karşı karşıyadır. AKP ile özdeşleşen kömür yardımları yerine, halkın ısınma sorununu çözmek için doğalgaza uygulanan ÖTV ve KDV’nin kaldırılarak, en az 100 m3 doğalgazın hane başına parasız sağlanması talebi yükseltilmelidir. Bu aynı zamanda sağlık hakkı mücadelesinin de bir parçası olarak görülmelidir

Elektrikte 230kWh, doğalgazda 100m3’ün parasız sağlanması, enerjideki vergilerin kaldırılması, enerji üretim ve dağıtımının kamusal bir hizmet olarak sağlanması talebi örgütlenmelidir.

Enerji-maden-inşaat odaklı sermaye birikim süreci, madenlerde Soma örneğinde yaşanıldığı gibi kitlesel iş cinayetlerine neden olmaktadır. Termik santrallere karşı verilen kent ve doğa mücadeleleri ile iş cinayetlerine karşı yürütülen mücadeleleri ve enerji hakkı mücadelesini birleştirecek dilin yaratılması gerekmektedir. Bu dille AKP’nin “enerji ihtiyacı” üzerinden yarattığı rıza parçalanmalı ve bu enerji politikalarının sonuçları anlatılmalı, bu çalışma aracılığıyla alanın kendine özgü talepleri yükseltilmeli ve programı oluşturulmalıdır.

Soma Yırca’daki Kolin firmasını, BEDAŞ, UEDAŞ, AKEDAŞ, ESGAZ’a ödediğimiz faturalar ile ilişkilendirdiğimiz bir mücadeleyi örmemiz gerekiyor. Örneğin Soma’da zeytinleri katledenle bulunduğu her yerde mücadele ederek, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütebiliriz. Şirketlerin AKP devletiyle iç içe oluşunu ve birbirini tamamlayan bir hegemonya oluşturduklarını da bu mücadele yöntemleri ile görünür kılabiliriz.

Bu tespitten hareketle, öncelikle enerjiyle ilgili yağma ve yıkım projelerini takip edecek, alanla ilgili bilgileri değerlendirerek koordinasyonu sağlayacak bir enerji birimine ihtiyaç var. Enerji hakkı mücadelesi üzerinden hak mücadelelerinin dayanışmasını, iletişimini ve ortaklaşmasını sağlayacak bir örgütsel formun yaratılması bir görev olarak önümüzde duruyor.

[1] Bu yazı hazırlandıktan sonra Diyarbakır ve Mardin de DEDAŞ’ın uygulamalarına karşı başlayan ve belediyelerin de dahil olduğu mücadele süreci de enerji hakkı mücadelesinin yeni dönemi hakkında önemli ipuçları barındırıyor.

* Yazıda özetlenmeye çalışılan tartışmalar Halkevleri’nin 29-20 Kasım 2014 tarihinde Ankara’da düzenlediği çalıştayın ‘Kent ve doğanın talanı, emeğin yağmasına karşı direniş!’ temalı ilk gününde sunulmuş ve Çalıştay’daki katkılarla güncellenmiştir.

Neriman Usta

TMMOB YK Üyesi

Politeknik YK üyesi


Spread the love