Simit Sarayı, Adalet Sarayı, Ak Saray derken… 21. Yüzyılın başında Türkiye’de başgösteren saray özentisinin sınırı yok.
Kimi “ecdadımızdan kalma hediye alma-verme” geleneğiyle taçlandırıldı, hangi parayla, nasıl yapıldığı sorgulanamadı.
Kimi hukukun kurallarına göre değil, siyasetçilerin gündelik kaygılarına göre hareket ederek sadece bugünün değil, geleceğin adalet duygusuna da şerh düştü.
Kimi kentsel dönüşümün, vahşi kentleşmenin göbeğinde yer alan bir sembol oldu.
Yüksek duvarlarla korunan, şatafatlı Saray’ların karşısındaysa korunmasız, kırılgan, ucuz bez parçalarıdikiliyor:
Bir rüzgarla devrilebilecek, biraz yağmurda sırıl sıklam olabilecek, polisin bir gaz fişeği atmasıyla yanabilecek“çadır”lar…
Sığınmacının, afetzedenin, evsizin sığınağı çadır, hakkını aramak için sokağa çıkanların da sığınağı.
MALTEPE’DE BİR ÇADIR
Maltepe hastanesinin önünde nöbet tutan kadınlar.
TEKEL eylemlerinden Gezi’ye, Kuzey Ormanları’ndan ODTÜ’ye, Validebağ’dan Suruç’a… Yoksulun, çevrecinin, memurun, işçinin, “öteki”nin direniş sembolü çadır.
İstanbul Maltepe Hastanesi’nin önünde 1 ay önce bir çadır kuruldu. Sendikalı oldukları için işten çıkarılan 98 işçi yılbaşı gecesi dahil, her gün bu çadırda nöbet tutuyor.
Çadırlarına “Direniş Sarayı” adını vermişler. Nefis bir ironi!
Hastanede temizlik, hasta bakımı gibi işlerde çalışan ve atılan işçilerin çoğu kadın. Dev Sağlık İş’e üye olunca“performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten çıkarıldılar.
İşçilerin işe iade davası ne sonuç verecek bilmiyoruz. Ancak bu insanların yoksulluk kıyısında hakları için verdikleri mücadele çok kıymetli.
Yıllardır asgari ücretle çalışıyor, açlık sınırının 1225 TL’ye dayandığı bir ülkede en fazla 1100 TL maaş alıyorlar. Ek işlerde ömürlerini tüketiyorlar.
Ve en temel haklarını korumak için sendikaya gidince kapının önüne koyuluyorlar!
SARAYDAN BAKINCA GÖRÜNMEYEN
Ülkenin en batısından doğusuna, farklı nedenlerle direnenler çadır kurmaya alıştı.
Tamam, para pul önemli. Peki insanlık, hizmet kalitesi ve sağlık değil mi? Maltepe hastanesi direnişlerinin başlattığı kampanyanın ilk cümlesi herşeyi anlatıyor: Çalışanlarına kötü muamelede bulunan bir hastane hastalarına nasıl davranır?
Başına gelen bilir: Canınız kucağınızda, bir hastaneye yattığınızda kendinizi çok savunmasız, bilgisiz ve çaresiz hissedersiniz…
Size veya sevdiğinize iyi bakıldığını, ihmal edilmediğini ve emin ellerde olduğunu bilmek herşeyden önemlidir. Sadece doktorlar değil, hemşiresinden hasta bakıcısına, sağlık personelinin tümü hayati önem taşır…
Diyelim ki sokağa atılan işçilerin yıllarca verdiği emeği önemsemiyor, vahşi kapitalizmin bir gereği kabul ediyorsunuz.
Peki sırf hastane üç beş lira kar etsin diye tecrübesiz, eğitimsiz veya saatlerce mesai yapmaktan yorgun ve bıkkın bir personeli tercih etmesini affedebilir misiniz?
İnşaat ve maden sektöründe taşeronun, güvencesiz işlerde çalıştırılmanın korkunç yüzünü gördük. Benzerini sağlıkta da yaşıyoruz.
Saraylar’dan aşağılara bakanlar, derme çatma çadırların derdini anlamak istemez. Zaten parası olduğu için beş yıldızlı sağlık hizmeti ayağındadır.
Ancak tarihe yazılacak olan, o derme çatma çadırlardaki direniştir.