Çaycuma’nın Sorumluları “tabii afet”, “takdir-i ilahi” Diyerek Korundu

İçişleri Bakanlığı, 15 kişinin yaşamını yitirdiği Çaycuma  felaketinin sorumluları hakkında soruşturma açılmasına izin vermedi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan İnşaat Mühendisleri Odası “İçişleri Bakanlığı Türkiye’nin “tabii afetler” ve “takdir-i ilahi” ölümler ve sorumsuz sorumlular ülkesi olduğunu bir kez daha gösterdi” diyerek tepki gösterdi

Zonguldak Çaycuma’da 6 Nisan 2012′de yaşanan sel felaketinde, ilçe girişindeki iki köprüden biri yıkılmış, sel sularında kapılan 15 kişi hayatını kaybetmişti. 12 Nisan günü İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) bir ön rapor yayımlayarak köprünün, bakımsızlığın yanı sıra akarsu rejiminin değişimi sonucu yıkılmış olabileceği ne yer verilmişti. Aynı raporda köprü ayaklarının temelinin su tarafından oyulduğuna da dikkat çekmişti. İMO, raporunda kazayla ilgili bir başka sorun gündeme taşınmış, Karayolları, Çaycuma Belediyesi gibi konunun muhatabı olan kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluğun altı çizmişti.

İçişleri Bakanlığı, Çaycuma Belediye Başkanı ve Fen İşleri Müdür Vekili için açılacak soruşturmaya izin vermedi.  İçişleri Bakanlığı, köprünün kar yağması, havaların ani ısınması, yağmur yağmasıyla gibi etkilerle oluşan “tabii afet” nedeniyle köprünün yıkıldığını belirterek, belediyenin kusursuz olduğuna hükmetti.

“Tabii afetler ve takdir-i ilahi diyenler sorumlu”

Konuyla ilgili bir açıklama yapan İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) bir açıklama yaparak “İçişleri Bakanlığı bu “hükmüyle” Türkiye’nin bir kez daha “tabii afetler” ve “takdir-i ilahi” ölümler ve sorumsuz sorumlular ülkesi olduğunu açığa çıkardı” dedi. Yapılan açıklamada tüm normal dışı doğa olaylarını tarif etmek için “tabi afet” kavramını kamu idaresinin sorumluluğunu gölgelemek amacıyla öne çıkarıldığı belirtildi.

İMO, İçişleri Bakanlığı’nın hükmünün uygulamalı bilimlere saldırı ve mühendisliği önemsizleştirmenin bir başka yolunu tarif ettiğini belirterek “tabii afette” evlerimiz, köprülerimiz, okullarımız yıkılacaksa ki yıkılıyor, mühendisliğe gerek var mı sorusunun meşruluğu sağlanmak istenmektedir” dedi. Açıklamada yapım, onarım, bakım ve sorumluluk alma noktasında karımızda duran koordinasyonsuzluk ve iptidai yaklaşım yerini, örgütlü ve organize bir şekilde sorumluları korumaya ve olayın üstünü kapatmaya bıraktığına dikkat çekildi.

‘Her dakika burası çökebilirdi, boyayalım demiştim’

Köprünün çökmesinin ardından babası da minibüs içinde olduğu öğrenilen  AKP’li Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen köprünün çökeceğini tahmin ettiğini söylemişti. Gülşen, çökme tehlikesi bulunan köprüye onarım çalışması yerine boyama çalışması yapılacağını da söyledi. Gülşen’in ifadeleri şöyleydi: “Birkaç gün önce arkadaşlara, ‘Köprüyü boyayalım’ demiştim. Çizgileri yapılacaktı. Siparişleri verildi. Ama ‘her an her dakika burası göçebilir’ diye aklıma da geldi. Çünkü çayda sel vardı.”

Peki sorumlu kim?

1951 yılında yapımı tamamlanarak hizmete giren köprünün 2010’da onarımı yapılmıştı. Onarım Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiş ve Çaycuma Belediyesi’ne teslim edilmişti. Belediyenin bu “teslimatı” yalanlamasıyla birlikte, idari sorumluluk tartışması yaşanmış, köprünün bir nehir yapısı olması nedeniyle DSİ de olası sorumlular arasında sayılmış, “sorumlu tespit çalışmasının” sınırı daha da genişletilmiş nehrin debisine ilişkin veriler ve HES firmaları da listeye eklenmişti. DSİ, “debinin limit içi olduğunu” ifade ederek sorumlu listesine dahil edilmesini kabul etmemişti.

Tüm kurumlar bir şekilde kazanın  kendileriyle ilgisinin olmadığını söylediler.

Çaycuma Cumhuriyet Savcılığı’nın Karayolları Kastamoİçişleri Bakanlığı, 15 kişinin yaşamını yitirdiği Çaycuma  felaketinin sorumluları hakkında soruşturma açılmasına izin vermedi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan İnşaat Mühendisleri Odası “İçişleri Bakanlığı Türkiye’nin “tabii afetler” ve “takdir-i ilahi” ölümler ve sorumsuz sorumlular ülkesi olduğunu bir kez daha gösterdi” diyerek tepki gösterdi
nu Bölge Müdürlüğü ve DSİ 232. Şube Müdürlüğü için soruşturma talebi Kastamonu Valiliğince “olayda herhangi bir kusurları bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmişti. Yakınlarını kaybedenlerin Bölge İdare Mahkemesine başvurması sonucunda ise söz konusu kurumların adli takibini gerektirecek bir durum olmadığına hükmedilmişti.

Kaynak: sendika.org