Bursa İKK Depreme Karşı Yürüdü
Spread the love

TMMOB Bursa İKK tarafından 12 Kasım Düzce depreminin yıldönümünde Depremi Unutma, Unutturma yürüyüşü gerçekleştirildi.

TMMOB Bursa İKK’nın düzenlediği, Eğitim-sen,ÖDP, TKP ve Halkevlerinin de destek verdiği eylem saat 19:00’da Mahfel önünde meşalelerin yakılması ile başladı. “Depremi unutma, untturma” ,” Deprem değil sistem öldürür” sloganları ve meşaleler ile süren yürüyüş, Orhangazi parkında TMMOB Bursa İKK Sekreteri Fikri Düşünceli’nin okuduğu basın açıklamasının ardından, Düzce depreminde ölen yurtaşlar için bir dakikalık saygı duruşu ile sona erdi.

TMMOB Bursa İKK Sekreteri Fikri Düşünceli tarafından okunan basın açıklaması metni;

ÜLKEMİZİ ve KENTİMİZİ YÖNETENLERİ BİRKEZ DAHA UYARIYORUZ!
“YÜZÜNÜZÜ HALKIMIZA DÖNÜN, BİLİMİN ve TEKNİĞİN GEREĞİNİ YAPIN.”
“Dağlarla gizlenmiş, yemyeşil bir ova şu anda üzerine hayatlarımızı koyduğumuz şehir. Bu koca ormandaki enteresan hayvanlardan, nesli tükenenlerdeniz bir bir…” diyor Düzce’li bir yurttaş.
Merkez üssü Düzce ili 12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57’de aletsel büyüklüğü 7.2 olan bir deprem meydana geldi. 30 saniye süreyle etkili olan deprem, pek çok ilin yanı sıra Ukrayna’dan da hissedildi. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin açıklamasına göre, ölü sayısı 845, yaralı sayısı 4948. Depremde hasar gören ve derhal yıkılması gereken bina sayısı 3395, yıkık ya da ağır hasarlı ev sayısı 12939, iş yeri sayısı ise 2450’dir. En fazla can kaybı ve yapısal hasar, deprem kırığı üzerinde bulunan yerleşmeler ile Düzce kentinde meydana gelmiştir. Gölyaka – Kaynaşlı hattındaki yapı hasarlarının çoğunluğu, deprem fayının parçalaması sonucunda, Düzce kentindeki hasar ise zayıf zemin özelliklerine bağlı olarak gerçekleşmiştir. Depremde toplam konutların yüzde 81’nin ve işyerlerinin de yüzde 87’sinin hasar görmesiyle Düzce il merkezinin büyük bir kesimi yıkılmıştır.
Düzce depreminden kısa bir süre önce, aynı yılın 17 Ağustos’unda Marmara Bölgesinde meydana gelen depremin yarattığı travma henüz geçmemiş, yaralar sarılmamış, enkazlar kaldırılmamışken meydana gelen 12 Kasım depremi toplumsal travmanın belirginleşmesine neden olup, geleceğe dönük kaygılar, umutsuzluk ve çaresizlik ülkeyi adeta esir almıştı. Depremler sonrasında söylemler dışında kayda değer hiçbir girişimde bulunmayan siyasi iktidarlar, ’yara sarma vaadini’ bile gerektiği ölçüde yerine getirmemiş, halkımızın içini rahatlatacak, geleceğe güvenle bakabilmesini sağlayacak  adımlar atmamışlardır.
Türkiye olası depremleri beklemekten başka bir şey yapmamaktadır. Güvenli konut üretimi konusunda yerel ve merkezi yönetimler üstüne düşen görevleri yapmamakta ,kentsel dönüşüm projelerini bir rant projesi olarak görmektedirler.TOKİ ise halka güvenli ve ucuz konut üretmek yerine lüks konutlara yönelerek ihtiyacı karşılamaktan uzaklaştırılmış, belirli bir çevreye KİK kapsamı dışında ihale vermeyi amaç edinmiş bir kuruluşa dönüştürülmüştür. 1999 depremleri  sonrasında Yapı Denetim alanında yaşanılan süreç, yapı denetim alanını kamu denetiminden çıkararak, özel sektöre devretmiş, denetleyen ve denetlenen arasındaki ticari ilişki gerçek bir denetimi imkansız kılarken, yapı denetim alanı eskisinden daha da denetimsiz bir hale getirilmiştir.13 temmuz tarihinde resmi gazetede yayınlanan karar ile yapı denetim uygulaması 01 ocak 2011 tarihinde tüm Türkiye’ye yayılacağı açıklanmıştır. Bunun anlamı yapı denetim alanındaki güvensizliğin tüm ülkeye yayılacağıdır.
1999 depremleriyle başlayan süreçte, depremin yıkıcı etkisini azaltacak öneriler, alınması gereken önlemler, yapılması gereken yasal değişiklikler tartışmalarda önemli bir yer tutmuş, konu bilimsel içerikli toplantılarda, etkinliklerde ele alınmış, teorik altyapısı oluşturulmuştur. Bunun anlamı açıktır; bilim insanları, üniversiteler, meslek odaları üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiştir. Toplum siyasi iktidardan bilimin yol göstericiliğinde düzenlemeler gerçekleştirmesini beklemeye başlamıştır ki, zaman ilerledikçe açığa çıkan hayal kırıklığının asıl nedeni de bu olmuştur.
Yıllardır siyasi iktidarların kademe kademe hayata geçirdikleri ve neoliberal dönüşümlerin temelini oluşturduğu kamu mali ve personel reformları ile mevcut yapı stoğunu inceleyerek tedbir alacak   mekanizmalar tamamen ortadan kaldırılmış  ve yerine yeni bir mekanizma tarif edilmeyerek halkımız kaderiyle başa başa bırakılmıştır. Bu ülkenin İmar Yasası, Afet Yasası, Yapı Denetim Yasası, bunların ilgili ikincil mevzuatı sorunludur. Sistem yüzünü insana dönmemektedir. Bu ülkede yasal düzenlemeler ranta odaklıdır. Sistem  doğa olaylarının afete dönüşümünü engellemekten uzaktır. Aksine, neredeyse sistemin koyduğu kurallar doğa olaylarını afete dönüştürmek için yazılmaktadır.
Türkiye gibi topraklarının yüzde 93’ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve nüfusunun yüzde 98’inin deprem riski altında yaşadığı bir ülkede, yapılacak iş açık ve nettir;
• Düşük standartlarda sağlıksız ve yasa dışı yapılaşmanın, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşmenin önüne geçilmeli, bilimsel normlara dayalı arazi kullanım ve yerseçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi engellnmelidir
• Bilim ve teknolojinin gereklerini yerne getirilmeli, ranta dayalı planlama ile niteliksiz yapı üretimi anlayışı terk edilmelidir.
• Gerek kentsel gerekse kırsal alanlarda yer seçimi, planlama ve yapılaşma karar süreçlerinde mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetleri etkin bir şekilde kullanılmalı.
• Yapı Denetim sistemi ile afet ve imar hizmetleri ticarileştirilmemeli, böylesine önemli bir konu piyasaların ve özel işletmelerin kontrolüne terk edilmemeli. Halkı “yurttaş” olmaktan çıkarıp “müşteri” konumuna dönüştürüen hizmet anlayışları terk edilmeli, sosyal devletin kamusal hizmet anlayışları egemen kılınmalıdır.
• Toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları risk azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak, mevzuat, kurumsal yapılanma, eğitim, sağlık gibi alanlarda kısa, orta ve uzun vadeli hedef ve ilkeleri ortaya koyacak, her aşamada denetim süreçlerini de tanımlayacak, stratejik deprem planının ivedilikle hazırlanmalıdır.
• Ülkemizde zarar azaltmaya yönelik afet odaklı harcamalar “bütçe dengelerini bozan bir gider kalemi” olarak görülmemeli, afet öncesi yapılacak bir birim harcama, afet sonrası yedi birimlik harcamaya denk gelmektedir.

Yine açıktır ki, bunlar yapılmazsa, Anadolu coğrafyası yeni ve daha yakıcı doğal afetlerle karşı karşıya kaldığında, siyasi iktidarın vicdani ve yasal sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır.
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu bileşeni tüm mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak bizler, Son 11 yıldır her 17 Ağustos ve 12 Kasım’da söylediğimiz gibi; Deprem Öldürmez, Bina Öldürür.

Doğanın bir gerçeği olan depremlerin önlenemeyeceğini, ancak alınacak bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile depremle ölmekten vazgeçip depremle yaşamayı öğrenmemiz gerektiği bilinci ile, hep söylüyoruz, hep söyleyeceğiz:

Ülkemizi ve kentimizi yönetenler; Depremlerin afet olarak yaşanması, ülkemizin ve halkımızın yazgısı olamaz. Depremin afete dönüşmesi takdiri ilahi değildir. Doğa olaylarının afete dönmesini istemiyorsanız;
YÜZÜNÜZÜ HALKIMIZA DÖNÜN
BİLİMİN ve TEKNİĞİN GEREĞİNİ YAPIN


Fikri DÜŞÜNCELİ

TMMOB Bursa İl Koordinasyon
Kurulu Sekreteri

 

politeknik.org.tr 


Spread the love