Darbe girişimi, ardından Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı, kanun hükmünde kararnameler, gerçekten olağandışı bir dönem yaşıyoruz. Geçen iki haftanın yazısını yaşanan günlere ayırmıştım, daha yazacak çok şey var ama ben bu hafta verdiğim sözü yerine getireceğim, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesini ve bu projeye verilen ÇED olumlu belgesinin iptali davasında 11 Temmuz’da yapılan keşfi yazacağım.
Akkuyu NGS bahsine girmeden önce OHAL’li günlere ilişkin birkaç not düşmekte yarar var. Yayımlanan KHK’lerle pek çok hak ve özgürlük kısıtlanmış durumda, bunun yanı sıra sağlıklı çevrede yaşama hakkının da ihlali sonucunu doğuracak hükümet açıklamaları ve uygulamaları ile karşı karşıyayız. Önce Çevre ve Şehircilik Bakanı, “Yatırımcılar için en önemli unsurun zaman olduğunu biliyoruz. Bu anlamda yatırımların önünün açılması için ÇED sürecini hızlandıracağız” açıklamasını yaptı, ardından Çevre ve Şehircilik İzmir İl Müdürlüğü’nün web sitesinde yayınlanan 21 Temmuz tarihli duyurularda İzmir Valiliği’nin çevreye olumsuz etkileri olabilecek 9 projeye birden çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir kararı verdiği duyuruldu. Bakanın açıklaması, hemen ardından gelen İzmir Valiliği’nin 9 adet ÇED gerekli değildir kararı, bir anda “OHAL’le çevre koruma hukuku daha da aşındırılıyor mu” kaygısı yarattı. Bakanın açıklamaları ve İzmir Valiliği’nin aynı gün verilen ÇED gerekli değildir kararları dışında çevre korumaya ilişkin KHK düzenlemesi henüz yok. Şimdiden söyleyelim çevre hukukunu aşındıracak bir KHK düzenlemesi yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını düzenleyen Anayasa’nın 17. maddesine, sağlıklı çevrede yaşama hakkını güvence altına alan ve vatandaşa ve devlete çevreyi koruma ödevi yükleyen 56. maddesine açıkça aykırı olur.
Akkuyu Nükleer Santral keşfi projesinin ÇED raporunun yer seçimi itibariyle keşifle denetlenmesi, konunun uzmanları tarafından ÇED raporundaki verilerin ve önlemlerin bilimsel olarak denetlenmesi açısından önemliydi.
Keşif öncesinde, biraz sorun olsa da 17 ayrı dava dosyasının hazır olan davacıları, davacı avukatları, davacı kurum temsilcileri keşif mahalline girebildi. Özel güvenlik bölgesi ile kamuoyundan gizlenen nükleer santral sahası keşif sayesinde kısmen de olsa kamuoyu denetimine açılmış oldu. Santralin büyük bölümü koylar doldurulmak suretiyle oluşan alanda kurulacak; sahada doldurma işleri devam ediyor, kurulacak dört ayrı reaktörün yerleri numara levhaları ile işaretlenmiş. Akdeniz foklarının üreme alanı olan adacığın hemen yakınında, denizi, koyları ile bu eşsiz doğal alana Türkiye için, Akdeniz için, dünya için, yaşam için büyük risk yaratacak nükleer santral nasıl kurulur, akıl alır gibi değil.
Özensiz proje, özensiz keşif
Keşifte nükleer santral projesine yol açan Türkiye-Rusya arasında imzalanan anlaşma ile ÇED raporuna dair teknik ve hukuki itirazların tamamı davayı gören Danıştay 14. Dairesi naip hâkimi ve seçilen 15 kişilik bilirkişi heyetine anlatıldı. Yaklaşık dört saati forum şeklinde tartışmaların yapıldığı keşif 12 saat sürdü. Keşifte Türkiye Barolar Birliği (TBB)’nin uzmanı olarak ABD’den gelen tanınmış nükleer fizikçi Prof. Dr. Hayrettin Kılıç tarafından hazırlanan 54 sayfalık uzman görüşü sunuldu, bilirkişi raporunda cevaplanması istenen sorular yöneltildi. Ortaya çıkan belirsizlikler ve gerçekler satır başlarıyla şöyle:
Ø Türkiye-Rusya Nükleer Enerji Transferi Anlaşması yapılan işin bir teknoloji transferi olduğuna dair güvence vermiyor.
Ø Fukuşima felaketinden sonra Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun koordinatörlüğünde nükleer santrali olan ülkelere uygulanan nükleer enerji santral stres testi programından geçer not alamayan Rusya’nın yapacağı santralin güven vermediği
Ø Türkiye ile Rusya’nın ayrı uluslararası sözleşmelere taraf olması, farklı hukuk sistemleri olmasının olası bir kazada zarar sorumluluğunun kime ait olacağının belirsiz olduğu,
Ø ABD-Ulusal Los Almos Nükleer Araştırma Merkezi’nin Ağustos/1981’de yayınladığı rapora göre “askeri ve sivil nükleer reaktör programları arasında teknik bir sınır yok”, buna karşın Akkuyu NGS’nin salt enerji teminine yönelik bir yatırım olacağına ilişkin resmi bir taahhüdün bulunmadığı,
Ø Kurulması planlanan VVER-1200 tipi reaktörlerin hiç sınanmadığı, bu tip reaktörlerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kriterlerine uygun olmadığı,
Ø ÇED raporundaki kurulacak 4 ünite için öngörülen radyoaktif gaz yayılımı verilerinin bilinen emisyon bulgularına uygun olmadığı, reaktörlerde çevreye salınacağı bilinen Trityum (H-3) ve Karbon (C-14) izotopuna envanterde yer verilmediği,
Ø Kurulacak 4 reaktörden çıkacak radyoaktif atık miktarlarına, radyoaktif yakıt ve kullanılmış nükleer yakıtın ne şekilde bertaraf
edileceğine ilişkin ÇED raporunda yeterli ve doğru bilgilerin olmadığı,
Ø Kullanılmış atık yakıtların ve diğer atıkların nasıl ve ne kadar süre santral sahasında tutulacağının ÇED Raporunda belli olmadığı, bu belirsizliğin bölgeyi nükleer atık çöplüğü haline getirebileceği,
Ø Akkuyu nükleer güç santrali soğutma suyu modellemesinde, Akdeniz’den çekilecek su miktarı, deşarj edilecek soğutma suyunun sıcaklığı ve kimyasal özelliği sonucu Doğu Akdeniz Sualtı Hayatı üzerinde yaratacağı etkilerin yeteri derecede incelenmediği.
Davanın taraflarının sunumlarının ardından reaktörlerin kurulacağı nükleer ada, doldurulacak koylar, denizden su alınacak ve sistemden geçecek suyun deşarj edileceği saha, en az 10 yıl süreyle atıkların muhafaza edileceği geçici atık depolama alanı gibi belli başlı bölgeler gezildi ve incelemelerde bulunuldu. Sahada yapılan incelemeden sonra keşfin tutanağa bağlanması aşamasında tutanak krizi yaşandı. Bütün gün yapılan keşif sırasında sunulan talepler, itirazlar, savunmalar ve yapılan işlemlerin hiçbirisi tutanağa geçirilmedi. Önceden hazırlanmış, matbu tutanağın imzalanmasının istenmesi, tartışmalara yol açtı. Sonunda itiraz-i kayıtlarla tutanak imzalandı; EGEÇEP, Sinop Çevre Dostları Derneği, Ertuğrul Kürkçü, Melda Onur, Beyza Üstün, Sebahat Tuncel, Ali Osman Karababa ve bir grup yurttaşın dosyası ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin dosyasında ise matbu tutanak imzalanmadı.
Bir başka not; bilirkişilere yapılan itirazlara ilişkin karar taraflara tebliğ edilmeden keşif yapıldı, bilirkişiler huzurda değil keşif mahalline gelmeden önce davanın tarafları olmadan otelde yemin ettiler. Kısacası keşif de projesi gibi özensiz, pek çok hukuk kuralı ihlali ile yapıldı. Bir şekilde bu dava sonuçlanacak ancak Akkuyu NGS projesi sadece davaya havale edilecek bir mesele değildir. Sürekli gündemde kalması gereken bir konu, sesimizi yükseltirsek, direnmeye devam edersek, direnişi yaygınlaştırırsak nükleer santral kurulamaz. Çocuklarımıza karşı en önemli ödevlerimizden birisi budur.