DİSK-KESK-TTB: “Başbakan R. Tayyip Erdoğan Yargıdan Elini Çek!”

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 277 maddesi gereği “Yargı Görevi Yapanı Etkileme” ve yine 5237 Sayılı TCK’nın 288 maddesi gereği “Adil Yargılamayı Etkileme” suçlarını işlemekten, hakkında gerekli soruşturmanın yürütülerek kamu davası açılması ve neticede cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulunuyoruz.
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 4 Mayıs 2013 tarihinde yapılan ve ulusal düzeyde yayın yapan televizyonlardan yayınlanan AKP 20. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda, 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşanan olaylara değinerek, güvenlik güçlerine karşı sapan taşı kullandığı iddia edilen göstericileri, yargının serbest bıraktığını dile getirerek, “…Bu sapan taşları denilen o demir bilyeleri kullananları, ki suç olduğuna dair yasal düzenlemeler yapıldı, bu molotof kokteyllerini kullananları, bu kadar rahat bırakırsanız, bunlar bir kapıdan girip, öbür kapıdan çıkarsa bu ülkede terörle mücadele zorlaşır ve maalesef şu andaki sıkıntımızın altında biraz da bu yatıyor. Çözüm sürecini de aslında zora sokuyor. Çünkü birileri bu tür eylemlerine yönelik attıkları adımın bedelini ödemezlerse biz bu ülkede bu işte zorlanırız. Nitekim zaman zaman da yaşayarak bunu görüyoruz…” demek suretiyle, devam eden ceza soruşturmasında, Yargı Görevi Yapanı Etkileme ve Adil Yargılamayı Etkileme suçlarını işlemiştir.
 
Oysa ki bu suç, sadece siyasi ve kamusal yetkili olan kişiler tarafından, yani mahkeme hakkında işlem yapabilecek yetki ve etkiye sahip kişiler tarafından, hatta sadece bu kisiler tarafından işlenebilir. Ülkemizin bulunduğu şu dönemde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek partisinin Meclis’teki coğunluğu, hükümetin tek partiden oluşması ve başkanlık sisteminin tartışıldığı anayasa çalışmaları birlikte düşünüldüğünde, herhangi bir konuda görüşünü bildirmesi onun talimatı gibi anlaşılabilecek durumdadır. Bu nedenle de Başbakan’ın özellikle kuvvetler ayrılığının tam olarak uygulanması gereken yargılama aşamaları konusunda görüş bildirmekten kaçınması gerekir, hatta bu zorunluluktur.
 
Suç duyurusunda bulunan emek ve meslek kuruluşları, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında olduğu gibi, İstanbul’daki 1 Mayıs 2013 anma ve kutlamalarının yapılması için karar alarak, hazırlıklarını başlatmış ve kamuoyuna çağrıda bulunmuştur.
 
İstanbul Valiliği ise 29.04.2013 tarihinde 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen kutlanmaları yasakladığını ilan ederek, 01 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul ili genelinde adeta sıkıyönetim ilan etmiş, tüm ulaşım araçlarının seferlerini yasaklamış, Mecidiyeköy’den, Beşiktaş’a, Şişli ve Eminönü’nden Taksim’e kadar geniş bütün alanı, sabahın erken saatlerinden itibaren yaya ve araç trafiğine kapatmıştır. O kadar kapatmıştır ki, kentin en büyük hastaneleri Şişli Etfal, Taksim İlkyardım ve Okmeydanı hastanelerine giden caddeler ve sokaklar bile polis araçları, panzerlerle kapatılmış, sabah 07:00’den itibaren de Beşiktaş, Şişli ve Beyoğlu ilçelerinde, emek ve meslek örgütlerinin çağrısına uyarak, en demokratik hakları olan 1 Mayıs’ı kutlamak için, sendikaların ilan ettiği toplanma bölgelerine ulaşmak isteyen işçiler, emekçiler, vatandaşlar polisin gaz ve suyla şiddetli müdahalesine maruz kalmışlar, bir çoğu darp edilerek gözaltına alınmıştır.
 
1 Mayıs 2013 akşamı, İstanbul’da ortaya çıkan vahim tablo, demokrasi, hukuk ve insanlık değerleri bakımından bir trajediyi ortaya koymaktadır.
 
Bu vahim tablonun baş sorumlusu siyasi irade, Başbakan ve emrindeki başta İstanbul Valisi olmak üzere, polis teşkilatı, telaşla suçlu arayışına girmiş ve suçlu ilan edilmiştir: “MARJİNALLER”. Polis, bu saikten hareketle, Mecidiyeköy, Şişli, Beşiktaş ve Taksim çevresinde adeta sürek avı başlatarak, işçilerin, emekçilerin, vatandaşların üzerine panzerlerden su sıkarak, gaz bombaları atarak saldırmış ve  80’e yakın vatandaşı, darp ederek  gözaltına almıştır. Gözaltına alınan vatandaşlar üzerinde yandaş medyayı da kullanarak “…marjinaller polise sapanla çelik bilyalarla, taşlarla, Molotof kokteylleri ile saldırdılar, polise mukavemet ettiler, polisleri yaraladılar…” şeklindeki asılsız haberlerle büyük bir linç kampanyası başlatılmış,  toplumu yanlış yönde koşullandırmak ve yönlendirmek için psikolojik bir harekat yürütülmüştür.
 
Oysa, gözaltına alınan birbirinden ilgisiz 80’e yakın vatandaş hakkında polislerin yakalama tutanağından başka herhangi bir delil bulunmadığı gibi, iddia olunan ve savcılıkça  sevk maddesi yapılan suçlamalar, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100. Maddesi hükümlerine göre, bırakın tutuklamayı, kolluktan salıverilmeyi gerektirecek nitelikte iken, Sorgu Hakimliği tarafından verilen, tutuklama isteminin reddi ve serbest bırakılmaları yönündeki kararları, yürütülen linç kampanyasına ve psikolojik harekata uygun düşmemiştir.
 
Bu durumda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın  adeta yargıya talimat verir nitelikteki, “…bu Molotof kokteyllerini kullananları, bu kadar rahat bırakırsanız, bunlar bir kapıdan girip, öbür kapıdan çıkarsa bu ülkede terörle mücadele zorlaşır ve maalesef şu andaki sıkıntımızın altında biraz da bu yatıyor…” yönündeki açıklamaları, açıkça  yargı Görevi Yapanı Etkileme ve Adil Yargılamayı Etkileme suçlarını oluşturmaktadır.  
 
Bu nedenle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunuyor, AKP iktidarının, elini yargının üzerinden çekmesini talep ediyoruz.