Yerel yönetimler parklardan ne istiyor? – Meryem Taşdemir / Ersin Kiriş

Pandemi günlerini yaşıyoruz, farklı farklı koşullarda. Yapıların niteliği, sokakla kurduğu ilişkiler, balkonlar, bahçeler, yerleşim alanlarındaki boşluklar, yeşil akslar, parklar hiç olmadığı kadar konuşuldu bu dönemde.

Parklar, kentte yerelin en önemli kamusal alanlarından biridir, odaktır. Kentlinin sosyal iletişiminin sağlandığı, özgürleştirici, demokratik mekanlardır, kapsayıcıdır, eşitlikçidir, herkese açıktır. Yerelde yaşayanı oraya ait hissettirir, demokratik kent yaşamına katılımını olanaklı kılar.

Güvenli ve yeterli aynı zamanda esnek ve ihtiyaçlara uyarlanabilir bir kamusal alan yaratmak, sağlıklı kent yaşamı için elzemdir.

AKP’li yıllarda yeşil alanlara, parklara, korulara yapılan kötü müdahalelere; beton zeminlerle kaplanan, estetikten uzak, işlevsiz, doğal yapının tamamen bozulduğu kalitesiz projelere tanık olduk. İtirazımız, mücadelemiz kentlerin tamamını esir alan, parkta, sokakta, her bir kamusal alanda güven vermeyen, rahat hissettirmeyen, yıkıcı yerel yönetim anlayışına karşı idi. Yerel yönetim seçimleri oldu, İstanbul, Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehir belediyesi el değiştirdi. İnsanca yaşanabilir kentler isteyenlerin, yaşam alanlarına yapılan müdahalelere itiraz edenlerin, parkını, korusunu, Kuzey Ormanları’nı savunanların payı vardı bu değişiklikte. Öyleyse örneğin Maltepe Belediyesi’nin yakın zamanda yaptığı beton park girişimini, Maçka Parkı’nda genişletilerek artırılan beton yürüyüş yollarını nasıl yorumlamalıyız? İBB, yaşananlardan sonra yaklaşımını değiştirmeden devam edebilir mi? Şüphesiz bu sorunun cevabı hayır.

AKP iktidarının yaygınlaştırdığı kimliksiz, kalitesiz, iklim koşullarına uymayan peyzajla donatılan, fazlaca yapılandırılmış, erişilebilir olmayan ‘kopyala yapıştır’ parklarda ısrar edilmesine kentlilerin tahammülü yok artık.

Parklar proje fetişizmi ile ‘yenilenemez’, artık her gün bir adım daha olması gerekenden uzağa taşınamaz. Yerel yönetimler için listenin başına yazmaları gereken ilk madde budur.

Kamusal mekanın niteliğinde kalitesizleşme

Süreklilik ve bütünlük gösteren kentsel mekan için çevrenin sadece ‘iyi düzenlenmiş’ olması yeterli değildir. Kentsel mekan müştereklerin yani kamusal alanı kullanan kentlilerin isteklerini, düzenini, doğal ortamın ve kent yaşamının karmaşık işlev ve hareketlerini yansıtmalıdır. Mahallede/yerelde kamusal bir alan olarak park, bu anlam ve ilişkilerin kümelenmelerini ve organizasyonlarını sağlayacak bir zemin oluşturabilir.

Yerel yönetimler kentteki yeşil alanları, mekansal iyileştirme ve nitelikten uzak basit makyaj ya da ‘güzelleştirme’ projeleri kapsamında ele almakta, var olan çevreleri yeniden ve yıkıcı bir anlayışla düzenlemektedir. Denetimsiz uygulamalarla steril ancak işlevsiz alanlar üretilmektedir. Halbuki işlev gören her bir kentsel alanın basit de olsa bir yapısı ve kimliği vardır. Bu bağlamda mümkün olan en az fiziksel müdahaleyle en etkili sonuçların nasıl elde edileceğine dair bir zemin çalışması yapılmalıdır. Böyle bir planın nihai hedefi, fiziksel biçimin kendisi değil; kentsel mekan kalitesinin her anlamda iyileştirilmesi olacaktır.

Örneğin İstanbul’da, AKP’nin yerel yönetimin başında olduğu yıllarda Boğaz aksında bulunan Yıldız, Emirgan, Fethi Paşa Koruları doğal bir ekosistem iken beton yürüyüş ve araç yolları, otoparklar, yapılandırılmış gereksiz peyzajlar ile yıllar içinde tahrip edildi. Üsküdar Çavuşdere parkı yok edildi. İstanbul Fatih, Seyit Ömer Mahallesi’nde bulunan bir çocuk parkı çay ocağı yapılarak kaldırıldı. Üzerine Gezi Parkı yok etme girişimi, Maçka Parkı tünel projesi… İstisnasız her kentte parklara yönelik bu müdahaleleri, örnekleri uzatmak mümkün.

Ve günümüz… CHP’li Maltepe Belediyesi yakın zamanda Küçükyalı Çınar Mahallesi’nde doğal örtüye sahip parkı, düzenlenme adı altında betona gömdü. Maçka Parkı’nda geçmişin zararları giderilmesi gerekirken, İBB tarafından mevcut beton sert zeminler genişletilerek, yükseltilerek yeniden yapılmaya başlandı.

Yeşil alanın dokusunu tahrip eden bu uygulamalar; mevcut ve işleyen alanların yıkımını, tek tip paketlenen peyzaj alanlarını ve işlevsiz boşlukları beraberinde getirmektedir. Sosyal medyada her gün bir yenisine şaşırdığımız ‘beton parklar’; kamusal mekan niteliğinde git gide bir kalitesizleşmenin açık göstergesi. Üstelik proje, proje-imalat süreçlerinde yaratılan rant da işin bir başka boyutu.

Kamu varlıklarının doğru kullanılması

Yerel yönetimler kamusal alanlara yukarıda bahsettiğimiz gereksiz, aşırı, plansız müdahaleleri yaptıkları gibi kamu varlıklarını da talan ediyor. Kendi bünyelerinde mühendis, mimar, plancı barındırıyor ya da istihdam edebiliyorken projeler peyzaj şirketlerine yaptırılıyor. Bilimsel yöntemler ile kamu yararı gözeterek en sağlıklı biçimde üretilebilecek projeler, ihalelerle müteahhitlere dağıtılıyor. İnşaat şirketleri, patronlar halkın varlıkları üzerinden birikim elde ediyor. Hem niteliksiz parklarımız, kamusal alanlarımız oluyor, hem de rant ilişkileriyle şekillenen yerel yönetim anlayışı yerleşiyor.

Kentteki yeşil alanlar, parklar nasıl planlanmalı?

Bulunduğu kentsel mekana değer katan, nüfusa ve yapılaşmaya oranla yeterli bir yeşil alan ağı kurabilmek; sağlıklı bir kent yaşamı için olmazsa olmaz. Çevresel, işlevsel ve estetik ihtiyaçların bütünleştirilmesi ile güvenli ve erişilebilir alanlar üretmek mümkün.

• Yeşil alanın temelini oluşturan topografya, doğal ortam, iklim, flora ve yüzeyler yok edilmemeli
• Yapılandırılmış, paket peyzaj alanlarından vazgeçilmeli; yerel kimliğe ve iklime uygun, ekolojik çeşitliliği, yaban hayatını barındırabilecek doğal bitki örtüsü göz önüne alınmalı
• Yerelde müştereklerin katılımı ile tespit edilmiş ihtiyaca yönelik düzenleme yapılmalı ve kullanıcı konforunun ön planda olduğu detay tasarımlar kurgulanmalı
• Yeşil alan içerisinde yollar, bütünün düzenlendiği en etkili araçtır. Ancak bu, yolların hakim öğe olmasını gerektirmez. Israrla ağaç diplerine kadar uzatılan beton yollara son verilmeli.
• Değeri zamana yayılan, işlev ve ölçekte esnekliğe sahip, kamu varlıklarının verimli kullanıldığı, yoğun ve sürekli bakım gerektirmeyen tasarım ilkeleri temel alınmalı
• Güncel ekolojik sorunlara yanıt olabilecek projelerle; enerji ve su tüketimi minimuma indirilmeli
• Yerel ve dayanıklı malzemelerin kullanıldığı; estetik görünümün yanında fonksiyonelliğin de ön plana çıkarıldığı projeler üretilmeli.
• Sağlıklı ve güvenli kamusal alanlar yaratmanın tek yolu kullanımı ve erişilebilirliği arttırmaktır. Çevrelenmiş ve yalıtılmış değil; mahalle sirkülasyonuna katılan, sınırları bir bariyerden çok bağlantı noktası özelliğine kavuşan geçirgen bir tasarım kurgulanmalı.

Bilimsel yaklaşım esnetilemez sınırlarla belirlenmeli

Bütüncül bir plan çerçevesinde; yenileme, dönüştürme, yeniden ele alma gibi farklı müdahale yöntemleri ile kurgulanacak alanlar için ‘yere özgü’ bir rehberin önemi bu koşullarda ortaya çıkmaktadır. Başkanın, başkanların, projeyi yapan şirketlerin inisiyatifine sığamayacak kadar ortak, vizyonlarına bırakılamayacak kadar bilimsel bir gündemdir parklar. Bu bağlamda yeşil sistemlerin yaşanabilir alanlar olarak geleceğe aktarılabilmesi için farklı ölçeklerde stratejilerin belirlenmesi ve tamamlayıcı yasal dokümanlar haline getirilmesi zorunluluktur.

Halkçı yerel yönetim olduğunu iddia eden tüm yerel yönetimler, genel yaklaşımlara ilişkin teori, uygulama ve ilkelerle AKP iktidarından süregelen ‘projecilik’ akımını da sona erdiren bilimsel bir yaklaşım ve sınır oluşturmalıdır.

Ele alınacak bu rehberin ana yaklaşımı; özgün ve sağlıklı kamusal alanların gelişimini amaçlayan, yapılacak müdahaleleri yönlendirmeyi hedefleyen tasarım ilkeleri bütünü olarak tanımlanabilir. Alanlara yapılacak müdahalelerle ilgili bir reçeteye benzetilen bu tasarım ve uygulama rehberi, süreçlerin takibini yapan teknik personelin işlerini kolaylaştırmakla kalmaz aynı zamanda yönetim kadrolarında görev alan kişilere ait görüş, özel istek ve ‘beğeni’leri kısıtlar. Projenin hangi aşamasında hangi aktörlerle çalışılacağı, müştereklerin katılacağı süreçler, kullanılacak malzeme standartlarının detaylarına kadar kurumlara yol gösterir. Yerel yönetimin değişmesi halinde de yeni personel, çalışmaların bütüncül yapısını kavrayabilecek durumda olur.
Bu bilimsel ve bütüncül yaklaşım benimsenerek, mahalle parklarının korunma ve gelişme dengesi sağlanırken; yerelin ekonomik, sosyal ve fiziksel gelişimine olanak veren bir yol haritası oluşturulmuş olur.

Park gibi parklar istiyoruz, deneyimlerimiz de, iyi örnekler de, kolektif çaba isteği de mevcut, daha ne olsun!

Meryem Taşdemir / Mimar
Ersin Kiriş / İnşaat Mühendisi – Politeknik YK Başkanı