Bu konunun tarafımdan seçilmesinin nedeni şu an İstanbul’da yaşadığımız tüm problemlerin aynı çatı altında toplandığı bir vaka örneği özelliliğindendir. Noeliberal politikaların Mühendislerin, Mimarların ve Şehir Plancılarının (MMŞP) etik kurallarını da zedeleyen gelişim süreci, sonuçlardan bakıldığında bu kuralları uygulamakla yükümlü meslek örgütlerini de kıskaca almış durumdadır. Bu yazı basit tespitler yapmaktan ziyade, MMŞP(1) açısından uzunca bir zamandır sürdürülen tartışmalara katkı yapmayı hedeflemektedir.
Özal, 24 Ocak kararlarını açıkladığında, ülkemizin bugün geldiği koşulların oluşmasını ilan eden kişi olarak önce başbakan ‘satıcı'(2) ve sonra cumhurbaşkanı ‘Çankaya’nın şişmanı'(3) olmuştu. Kendidöneminde anayasayı bir kez çiğnemekle bir şey olmaz diyerek hukuk alanına yeni bir katkı yapmış ve sermayenin birikim sürecinin önüne hukukun geçmesini engelleyecek adımları atmıştı. Özal döneminin tahribatları çok büyük olmakla beraber, esas tahribat Büyükşehir Belediye Yasasıyla(4) kentler üzerinde oluşmaya başlamıştır. Ülke kapitalizminin birikimi kent talanı üzerine oturtulmuştur. Abdullah Gül 58. Hükümeti kurduğunda Özal’ın başlattığı neoliberal politikaları tekrar hayata geçirmeye başlamıştı. Ardından aynı Özal gibi Çankaya’ya gitmiş, bu arada küçük hukuksal sorunları çözülen R.Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde yürüttüğü neoliberal dönüşüm politikalarını tüm Türkiye’ye yayma ve hatta daha ileri giderek tüm Ortadoğuya ihraç etmeye çalışmıştır.
Bu olay incelendiğinde birkaç nokta ortaya çıkıyor. Bunları başlıklar halinde sıralarsak;
- TMMOB İKK’nın karşı görüş bildirdiği bir bina, yine MMŞP tarafından yapılmaya başlanmıştır.
- Asansör denetimlerini kendisine başvuru yapan Geda Majör firması için MMO yapmıştır.
- Geda Majör firması, inşaat sektörüne hizmet eden uluslararası ortaklığa sahip bir taşeron mühendislik firmasıdır.
- Bütün inşaat süreci, aynı zamanda taşeronlaştırılmıştır.
- Proje 2014 yılında bitirilmeye odaklanmış ve her şey bu zaman baskılanmasına göre yönetilmiştir.
- İstanbul depremde toplanma alanlarından birini daha kaybetmiştir.
- İstanbul’un siluetini bozan bir gökdelen daha yükselmektedir.
- Yürütmeyi durdurma kararı verilen bir proje, uygulanmaya devam etmiştir.
- Yüksek katlı binalarda asansör denetimlerine ilişkin mevzuat eksikliği vardır.
- 2013 yılında çıkarılan yeni yönetmelikle asansör denetimleri yılda 1’e düşürülmüştür.
Tüm bu olayları sokaktaki insanlarla konuştuğumuzda haklı bir soru ile karşılaşıyoruz. Madem TMMOB bu binanın yapımına karşı çıkıyor, neden üyeleri bu binanın yapımına uğraşıyor? Bu projeyi bir mimar çizmiyor mu? Asansörleri mühendisler yapmıyor mu? Bina inşaatını İnşaat mühendisleri yönetmiyor mu? Hepsi haklı sorular olarak karşımıza çıkıyor. Peki bu durumda ne yapmalıyız?
Meslek örgütleri karşı çıktığı, hatta dava açtığı bir projede bir üyesi görev alırsa, ne yapıyor?
Mühendislik etiği açısından meslek örgütleri, kendilerini teknik hatalar ile sınırlamış durumdalar. Yani sizin hangi projeyi yaptığınız meslek örgütünün konusu değil. Bunun pratik anlamı, mesleki siciller tutulamıyor. Çünkü MMŞP çalışma alanları ve yaptıkları işlerle ilgili odalarına bilgi vermiyor. Peki böyle mi olmalı? Benim buna yanıtım hayır. Bu durum meslek örgütünün üyeleriyle kurduğu ilişkiyi eksik kurgulamak anlamına geliyor. Yani siz bu binaya karşı çıkıp dava açabilirsiniz. Ama binanın projesini çizen mimara tek laf edemezsiniz. Bu kavrayış, eksik bir kavrayıştır. Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı esas olarak halkın ihtiyaçları göz önüne alınarak tanımlanmalıdır. Bu tanım yalnızca sermayenin ihtiyaçlarının karşılanması olarak ele alınırsa, bugünkü kaotik durum ortaya çıkar. Odası nerede, kendisi ne yapıyor? Bu sorulara cevap ararken önceliği yeminimize verelim. Diplomalarımızı alırken ettiğimiz yemin, mühendislik etiğinin temelini oluşturuyor:
“Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim.”
Peki bu yeminle Torunlar GYO projesini nasıl değerlendirebiliriz? Başından itibaren bir rant projesini, depremde acil toplanma alanı ilan edilmiş bir alana dikerken, üstelik İstanbul hakkında sıradan vatandaşın bile betonlaşmayı fark ettiği, yeşil alanların gaspını gördüğü bir kentte, bu projeyi yurduma ve insanlığa yararlı bir proje olarak ilan edebilir miyiz? Bu projeyi yaparak İstanbul halkının gözünde mesleğimizi yükselttiğimizi düşünüyor muyuz? Eğer düşünmüyorsak, namusumuz üzerine ettiğimiz yeminin anlamı nedir? Namusumuz kazandığımız paraya endeksli hale mi geldi? Peki bir meslek odasının, mühendislerinin yeminine sadık kalmasının garantörü olan meslek örgütleri, kendileri bu projelerin bizzat denetleyicisi olursa, sonuç ne olur?
Neoliberal politikaların yıkıcılığı tam da burada karşımıza çıkıyor. Hiçbir şey sermayenin önüne çıkamaz. O yüzden halk HES projelerine karşı çıkarken, inşaat mühendisleri HES inşaatlarını yürütürler. Halk termik santrallere karşı mücadele ederken, makine mühendisleri termik Santralleri inşa ederler. Halk nükleer santrallere karşı mücadele ederken, fizik mühendisleri nükleer santralleri inşa ederler. Halk 3. Köprüye, 3. Hava limanına, kentsel dönüşüme karşı mücadele ederken, MMŞP bu projelerin bizzat başındadır. Bizim meslek örgütlerimiz de yeminimizde yazan maddeleri unutur ve bu üyeleri hakkında bir işlem yapmazlar.
MMO, yaptığı bu çalışmayı savunmuştur. Savunma gerekçesi ise, insanların ölümlerini engellemek üzerindendir. Ama bu örnekte bu savunu da tutmamıştır. Çünkü neoliberal dönemde bir dişli çarkı olarak ölümleri durduramazsınız. Ancak kısmen azaltabilirsiniz. Eğer bu size yetiyorsa, size diyecek bir sözüm yok. Yalnız bu azaltma görecelidir. Beklenen İstanbul depreminde, toplanma alanları yok edilmiş, acil ulaşım yolları otopark yapılmış bir kentte, bir kaos anında yaşanacak çok daha büyük kayıplar, bu hesabın içinde yoktur. Örülen beton bloklarla hava akışı kesilen kentimizin insanlarımızı kansere sürüklemesi, trafik sorunu nedeniyle salınan petrol atıklarının yaratacağı sorunlar burada kayıtta değildir. Sonuç itibarıyla, insanların ölümünü engelleme iddiası, bir iddia bile olamaz. Ancak kendimizi kandırma malzemesi olur.
MMO, toplumsal olarak sorunlu, davalık olmuş ve hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmiş bu inşaata yapılan asansörü denetlemeli midir? Bu soruya yanıt ararken denetim işlerinin nasıl yürüdüğüne bir bakalım. Bir asansör denetimi yapacaksanız, Türkak tarafından akredite edilmeniz gereklidir. Akredite olmak için bünyenizde çalışan mühendis olan bir şirket olmanız, yada meslek örgütü veya TSE gibi bir kurum olmalısınız. Türkiye’de toplam 128 adet akredite kuruluş var. Bunun 89 adedi İstanbul’da, kalan 39 adedi diğer illerdedir. 3 adet kuruluşun akreditasyonu iptal edilmiş. Bu 128 kurum içinde tek meslek örgütü MMO olup, bunun dışında TSE ve TÜBİTAK muayene kuruluşu olarak görülmektedir. 128 kuruluştan 124 adedi şirket konumundadır. Tüm kurumlar birbirleriyle rekabet halindedir. MMO, piyasalaştırılan bu sistem içindeki aktörlerden biridir.
MMO içinde çok uzun bir zamandır hizmet üretimi üzerine bir tartışma yaşanmaktadır. Bir grup kamusal denetim iddiasıyla bu hizmet üretimini savunmaktadır. Burada sorulması gereken soru kamusal denetimde kamu nerede duruyor? Aslında eski uygulamaya bakmak bu durumu aydınlatmak için iyi bir zemin sunmaktadır. Eskiden sorumluluk doğrudan Çalışma Bakanlığı ve Yerel Yönetimlerdeydi. Fakat neoliberal sistemde piyasaya açılan her alan gibi peryodik olarak kontrol edilmesi gereken (kaldırma iletme araçları, kazanlar, basınçlı kaplar ile motorlu araçlar vb. gibi) makine ve teçhizatların kontrol edilmesi ve raporlanması artık ticari bir hizmet üretiminin konusudur. MMO bu alanın ticarileşmesine karşı çıkamamış, tam tersine talip olmuştur. Sorunun başlangıç kaynağı da burasıdır. Çalışma bakanlığında ve yerel yönetimlerde istihdam edilmesi gereken MMŞP, istihdam edilmemiş ve bu kavga geliştirilememiştir. MMO bu sürece basitçe kendi alanı ve gelir getirici faaliyet olarak bakmıştır. Bu noktada üyelerini denetleyen bir kurum olmaktan, üyelerini istihdam eden bir kuruma dönüşmüştür. Bu konuya neden itiraz ettiğimi daha iyi anlatmam gerekiyor sanırım.
Bir meslek örgütünün iki temel amacı vardır. İlki kendi meslek alanının kurallarını oluşturmak ve ikincisi tüm üyelerinin bu kuralara göre hareket etmesini sağlamak. Böylece toplumsal işbölümünde mesleğin güvenilirliği sağlanabilir. Yani esas olarak meslek mensuplarının bir çıkar örgütü ve aynı zamanda etik kuralların takipçisidir. Bu sayede haksız kazançlar, haksız rekabet, kamu ve toplumun zarara uğratılması, üyenin çıkarına olsa bile toplum zararına işlerin engellenmesi sağlanır. Ama denetim işinde iş olağan seyrinden çıkmış ve ticari bir alana dönüşmüştür. Bu durumda 128 kurumdan biri olarak, ticari gelir amaçlı kurulmuş 124 şirkete karşı rekabet etmek durumundadır. Teklifler verilmekte, uygun teklifi vererek işler alınmaktadır. Peki diğer taraftaki 124 şirkette çalışan mühendislerin denetimi nasıl yapılacaktır? Güncel olarak rekabet ettiğiniz bu şirketlerin personelini ve yaptığı hizmeti nasıl denetlersiniz? Bu durumda siz rakip firmanın belge/bilgilerini isteyen bir kurum olmaz mısınız?
İşçi sağlığı ve iş güvenliğini ilgilendiren tüm denetimlerin kamusal olarak yürütülmesi benim de savunduğum görüştür. Fakat bu denetim, kamusal olarak ve kamu kaynakları ile yürütülmelidir. Toplumdan muhtelif tanımlamalarla toplanan tüm gelirlerin, yine toplum için harcanması esastır. Neoliberal sistemde ise, kamu tasfiye edilmekte ve her türlü kamu kavramının altı boşaltılmaktadır. Bu durumu görerek hareket etmeli ve kamusallığı savunmalıyız. Kamusal alanın ilgasına karşı, kampanyalar, gönüllü çalışmalar da dahil her türlü yöntemle etik kurallarımıza sahip çıkmalıyız. Bunların başında halk zararına olan projelerin durdurulması gelmektedir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, halka karşı yürütülen projelerin meşrulaştırılmasına hizmet edemeyiz. Güncel durumda ise, üyelerimizin denetimi bizim için esas olmalıdır. Dolayısıyla tüm üyelerimiz için bağımsız bir konumda kalmalı ve her türlü vakaya bu pozisyondan müdahil olmalıyız. MMO’yu dışında tutarsak, var olan 124 şirket yarın nükleer santrallerin denetiminde görevlendirilmek istendiğinde, tank fabrikasında yada Toma fabrikasında kontrole çağrıldığında onlara yeminlerini hatırlatmalıyız. Kuzey ormanlarını gasp edenlere karşı, tüm MMŞP ve çalıştıkları şirket/kurumların bu yağmaya karşı çıkması için kampanya örgütlemeliyiz.
Gün, halkın mühendisi olma günüdür. Gün, mühendislik yeminimizi hatırlama ve hatırlatma günüdür. Yarınlara iyi bir gelecek ya da iyi bir gelecek için mücadele kültürü bırakabilmek için, başka bir seçeneğimiz yok. Teoman Öztürk’ün dediği gibi, bilim ve tekniği emperyalist sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için halkın mühendisi olmalıyız. Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı yemininden koparılmamalıdır. Etik, her şeyimizdir. Halkın mühendisi olmak için yeminimizi hatırlamak yeterlidir.
Notlar:
* Torunlar GYO(Torunlar İnşaat) patronu Aziz Torun, 2013 yılı itibarı ile 580.000.000 $ ile Türkiye’nin en zengin 78. Kişisi olup, aynı zamanda R.Tayyip Erdoğan ile İmam Hatip Lisesinden okul ve futbol takım arkadaşıdır. (07.09.2014 Evrensel)
** Makina Mühendisleri Odası TMMOB’ye bağlı bir meslek örgütüdür. Aynı zamanda Türkak tarafından akredite edilmiş bir muayene kuruluşudur.
*** Yazı başlığı Torunlar GYO İnşaat şantiyesinde yaşanan ve 10 işçinin öldüğü iş cinayetinin ve bu sürecin parçası olan firma ve kurumların sorumlulukları, politikaları ve tüm bu süreç içinde unutulan mühendislik etiğinin irdelenmesi için seçilmiştir.
(1) – Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları kısaca MMŞP olarak adlandırılacaktır.
(2) – Özal satıcı ünvanını darbe sonrası yapılan ilk tv tartışmasında HP Başkanı Necdet Calp ile girdiği köprü satma tartışması sonrası almıştır. Özal satarım derken, Calp halkın köprüsünü sattırmam diyordu.
(3) – Çankaya’nın şişmanı lakabını ise, 1989 yılında Ankara’ya yürüyen işçiler, Özal’ın söylediği “ben zenginleri severim” lafı üzerine slogan haline getirmişler ve “Çankayanın Şişmanı İşçi Düşmanı” sloganını üretmişlerdi.
(4) – 2 Mart 2012 tarihli “YTÜ ve Neoliberal Dönüşüm” adlı Politeknik yazısında detaylı anlatılmıştır.
(5) – Ali Coşkun, 58 ve 59. Hükümetlerde Sanayi ve Ticaret bakanlığı yapmış olup, Torunlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkan vekilidir. (07.09.2014 Evrensel)
(6) – İnşaat Mühendisleri odası ve Şehir Plancıları Odası İstanbul şubeleri İdare Mahkemesinde dava açmış ve 27 nisan 2011 tarihinde İdare Mahkemesi inşaatın yürütmesini durdurmuştur. (Bianet 28 Nisan 2011)
(7) – İstanbul Valiliği 17 Ağustos 1999 depremi sonrası 470 toplanma yeri ve 562 acil durum caddesi ilan etmiş ve Ali Samiyen stadı da bu alanlardan biridir. Bu alanlardan geriye 238 alanın kaldığı, diğer yerlerin ise imara açıldığı belirtiliyor. Aynı şekilde acil durum yollarının önemli bir bölümü ispark ve diğer otopark şirketleri tarafından ya tamamen kapatılmış, ya da gündelik olarak kullanılmaktadır. (18.08.2014 Milliyet)
(8) – Mimar Emre Arolat, Ali Samiyen Stadına yapılan inşaatın mimarıdır.
(9) – Torunlar İnşaat şantiyesi, Galatasayar Spor Kulübünün eski Mecidiyeköy Ali Samiyen stadı ve Mecidiyeköy Eski Likör Fabrikası alanında başlatılmıştır. İnşaatın toplam yatırım bedeli 1 Milyar TL olarak ilan edilmiştir.
Hayati Can
Makina Mühendisi