Siyasal iktidarın dayatmasıyla ülke gündemi yine yön değiştirmiş, toplumun büyük kesimlerinin taleplerini karşılamayan anayasa değişikliğini içeren paket toplumun önüne konulmuştur.
Bilindiği üzere, anayasa, sadece devletin örgütlenme biçimini değil aynı zamanda bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan temel belgedir. Bu nedenle, anayasa “toplumsal uzlaşma belgesi” olarak tanımlanmaktadır.
Bu uzlaşma belgesinin hazırlanışı ve değiştirilmesinde izlenecek yöntem, açık ve şeffaf olmalı ve belge toplumun tüm kesimlerini içine alan bir tartışma sürecini geçirmelidir. Siyasi iktidarın bu gün yaptığı, kendi iradesi doğrultusunda dayatarak kabul ettirilen, meşruiyeti sorunlu bir belge yaratmaktır. TMMOB dâhil, benzer emek-meslek örgütleri de bu sürecin dışında tutulmuştur. Değişiklik önerilen maddelerin içeriğiyle direkt ilgili birimlerden görüş sorulmadığı gibi, “Onlar karşıdır” denilerek kendilerinden olmayan herkes hasım ilan edilmiştir. Bugün toplumsal kesimler, demokratik örgütler zorunlu olarak karşı beyana zorlanmakta, karşı beyanda bulunan herkes de “12 Eylül Anayasasının savunucusu” olarak baskılandırılmaya çalışılmaktadır. 12 Eylülcülerin yarattığı siyasal iktidar, toplumsal gerilimden taraftar toplayarak, 12 Eylül rejiminin yöntemiyle anayasa maddelerindeki değişiklikler üzerinden referanduma gideceğini ifade etmektedir.
Siyasi iktidarın dayattığı değişikliklerle ilgili uyguladığı yol ve yöntemin sorunlu olması yanında, paketin kendisi halkın güncel taleplerini dahi içermemektedir. Taslak, hepimizin talebi haline gelmiş hak ve özgürlükleri konu edinmek yerine, iktidarın yoluna çıkacak muhtemel yargı ve kamuoyu denetiminin önünü kapatmaya yönelik olarak hazırlanmıştır.
“Mini anayasa paketi”ni iki bölümde incelemek gerekirse ilk bölümde; İnsan Hakları Mahkemesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, İLO sözleşmesi gibi üzerinde uzun yıllardan bu yana tartışmaların sürdüğü ve uluslararası anlaşmalar gereği iktidarların uymak zorunda oldukları konular ele alınmaktadır. Bu başlıklar kulağa hoş gelmekle birlikte içerikleri sorunludur. Örneğin, kamu çalışanlarına “toplu sözleşme hakkı” tanındığına ilişkin düzenleme bir hak bahşetmemekte, aksine sendika hakkının olmazsa olmazı olan grev hakkının yasaklanması anlamına gelmektedir.
12 Eylül Anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesini zaten yürütme lehine çevirmişken, siyasal iktidara bu güçlü yürütme yetkisi dahi az gelmiş olmalı ki, yargı organı da yeniden dizayn edilmektedir. Kanun yapma ve atama yetkisi konusunda sorunu olmayan siyasi iktidarın, sorun olarak gördüğü, tam bir siyasal belirlemeye gidemediği alan yargı alanıdır. Bu nedenle, siyasal iktidar tüm atama yetkisini eline alarak yargının amiri olmak istemektedir. Bunun yanında, idarenin denetimini düzenleyen Anayasa‘nın 125. maddesinde değişikliğe giderek kamu yararına denetimin önünü kapatmak istemektedir.
Öte yandan, 12 Eylül Anayasası yüzde 92 halkoyuyla onaylanmış bir anayasadır. Yani, temel hak ve özgürlükler halka oylattırılarak haklar yok edilmiştir. 12 Eylül Anayasası, sosyal devlet ilkesinin ve kamu varlığının talana açıldığı, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yok edildiği, muhalif düşünce ve örgütlenmeye yaşam hakkının tanınmadığı, insana düşman, yenidünya düzenine uyum Anayasası olmuştur. 12 Eylül Anayasası baştan sona anti-demokratik bir Anayasa olmasına karşın, çoğunluk oyu yönünden, yani “milli irade” yönünden hiçbir sorunu olmamıştır. Yani dayatma durumunda “milli irade” kendi haklarını yok eden kararlar alabilmektedir. Siyasi iktidarın değişiklikte izlediği yol 12 Eylülcülerin izlediğinin aynısıdır.
Ülkemizde “milli irade”ye yapılan kutsamalar aslında iktidarın kutsanmasından başka bir şey olmasa gerek. Çünkü kendi dışındakilere yaşam hakkı tanımayan, yani Siyasal Partiler ve Seçim Yasası‘na dokunmadan, siyasal partileri demokratikleştirmeden ve %10 barajını kaldırmadan yapılacak anayasa değişikliği ve atılacak her adım, iktidarın kalıcı kılınmasına hizmet edecektir.
Siyasi iktidarın paketi, “demokrasi için anayasa değişikliği” denilebilecek bir esası içermemektedir. Bu nedenle de tartışılmadan, uzlaşma aranmadan “referandum” denilmektedir. Halkın taleplerini taşıyan toplumsal, politik örgütlenmelerin hazırlanmasında öncü bir rol üstlenmediği ya da en azından aktif bir rol oynamadığı hiçbir “anayasa değişiklik girişimi” Türkiye‘de demokrasinin önünü açamaz. Siyasal iktidarın demokrasi anlayışı ise, son olarak Tekel işçilerinin eylemlerinde uyguladığı baskı ve şiddet politikaları ile gerçek yüzünü göstermiştir.
Siyasi iktidarın dışında kalan tüm örgütlü yapıların olduğu gibi TMMOB‘nin de uzlaşmadığı “siyasal iktidarın anayasa değişiklik paketi” TBMM gündeminden ivedilikle çekilmelidir.
TMMOB, öznesinde insanın olduğu, insanımızın insan gibi yaşamasını garanti altına alan, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yeni anayasa istemektedir.
TMMOB, 12 Eylül düzeni ile gerçekten hesaplaşmayan hiçbir anayasa değişikliği paketi ile uzlaşmayacaktır.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı