Site iconPoliteknik – Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları

Su Tacirlerinin Dünya Forumu – Sadık Varer


Biriktirdiği sorunların altında kalarak tarihsel bir kaza geçiren sosyalizmin en vasat biçimlerinde bile, kapitalist ülke insanları için ‘hayatın anlamı’ sayılan iş, konut, sağlık, eğitim benzeri sorunlar çözülmüştü ve toplumun, ulaşım, haberleşme, elektrik, doğal gaz ve su gibi ihtiyaçları ya ücretsiz ya da çok düşük bir ücretle karşılanıyordu.

İnsana dair her şeyi alınır-satılır kılan ve fakat sosyalizmin basıncıyla kısmen ‘terbiye’ olmaya başlayıp, sosyal devlet palavrasıyla ömrünü uzatmaya çalışan kapitalizm, bu yüzden, bir yaşam ve insan hakkı olan suyu ticarileştirme ‘işine’ biraz gecikmeli girdi.

Devletleri ‘dışarıda bırakan’ hür teşebbüs erbabınca 1972 yılında kurulan Uluslararası Su Kaynakları Birliği girişiminden sonra, suyun ticarileştirilmesiyle ilgili ilk devletli adımın, 1986 yılında başlayıp 1994 yılına kadar süren Uruguay Roundu sürecinde atıldığı söylenebilir. 1996’da, 300 uluslararası şirketle 50 civarındaki devletin katılımıyla kurulan Dünya Su Konseyi, ikinci ciddi adımdır.

Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı 5. Dünya Su Forumu öncesinde, uluslararası sermayenin hayatımızdan suyu (da) çalma operasyonu, böylece başladı..

1. Dünya Su Forumu, 1997 yılında Fas’ta gerçekleşti.. Bu forumda alınan kararlarla, insanlığın yaşam hakkı kapsamında değerlendirilen su hakkı, sınırsız kar hırsıyla gözü dönmüş kapitalistlerce artan oranlarda gasp edildi

Dünya Su Forumu’nun ikincisi, 2000 yılında Hollanda’da toplandı. İkinci  su forumunun en ‘çarpıcı’ yönü, uluslararası sermaye sözcülerinin, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’in Forum katılımcılarına sundukları, “suların özelleştirilmesi işlemlerinin hızlandırılması” önerisidir.. Foruma katılan dünyanın su tacirleri de böyle düşünüyorlardı; ‘’Su Hayattır, Satılamaz‘’ sloganlarıyla protesto gösterileri düzenleyen komünist, anarşist ve ekolojist gruplar dışında herkes suların özelleştirilip satılması mevzuunda hemfikirdi!…

Su tacirlerinin uluslararası toplantıları, ‘ekolojik duyarlılık’ maskaralığıyla kurulmuş açık gündemlerle devam etti. Üçüncüsü 2003 yılında Japonya’da, dördüncüsü, 2006 yılında Meksika’da ve beşincisi Türkiye’de toplanan Dünya Su Forumu, suların özelleştirilip ticarileştirilmesi ve uluslararası güçler dengesine göre su pazarlarının taksimi meselesinin hallini amaçlayan kapalı gündemleri ile sürmektedir.

Su sorunu, uzak olmayan bir gelecekte, insanlığın en yakıcı sorunlarından biri haline gelecek.

Ekolojik dengeyi alt üst eden ve enerji kaynağı olarak fosil yakıtlarda ısrar ederek insanlığın başına küresel ısınma ile birlikte kuraklık belasını musallat eden modern zamanların vahşi kapitalizmi, sudan çok büyük bir kar beklentisi içindedir.

Su kaynaklarının henüz yüzde beşi özelleştirilmiştir ve ticarileştirilmiş sudan elde edilen kar, bu düzeyde bile, petrolden elde edilen yıllık karın yüzde kırkı kadardır.

Diğer bölgeleri bilmiyorum, fakat, içilebilir su kaynakları açısından iyi durumda olan Doğu Karadeniz’de pek çok dere daha şimdiden uluslararası şirketlere kiralanmıştır.

Derelerimizin suyunu satıyorlar, dereler bizim değil artık; bize yalnızca derelerimizin ‘peyzajını’ bıraktılar ve suyumuza göz diken kapitalist asalaklar, çok yakında bize ait suyu, kontörlü sayaçlarla ya da plastik şişelerle yine bize satmaya başlayacaklar.

Kapitalizmin bu pervasızlığı, doğrudan insan hayatına dokunduğundan, insanlık suçu sayılmalıdır; ‘kontörü veya parası kadar su’ ile yetinmek zorunda kalacak olan yoksul bıraktırılmış milyarlara karşı işlenmiş bir insanlık suçu…

 

Sadık Varer

www.enternasyonalle.com 


Exit mobile version