Site iconPoliteknik – Halkın Mühendisleri Mimarları Şehir Plancıları

Patronlar krizde mutlu: Şimdi korkuyla yönetmenin zamanı – Plaza Eylem Platformu ile röportaj – (BirGün)

2008 yılında kurulan PEP, kendisini “farklı işler yapan ama aynı sorunları yaşayan beyaz yakalıların kendi aralarındaki dayanışma ilişkilerini geliştirmek; örgütlenme, hak savunusu konusunda beceri edinmek ve emek cephesinin bir parçası olarak varlık göstermek için oluşturdukları bağımsız bir zemin” olarak tanımlıyor.


Ekonomik krizin plazalarda nasıl hissedildiğini ilk olarak, beyaz yakalı işçi örgütlenmelerinin içinde en eski ve en bilinenlerden biri olan Plaza Eylem Platformu’na (PEP) soruyoruz. Mail üzerinden sorularımızı yanıtlayan PEP üyeleri Gökçe Tatlısu, Ebru Işıklı ve Eylem Akçay, krizle birlikte plazalarda işten atılma korkusunun, mobbingin, hak gasplarının arttığını dile getiriyor. Özellikle bankacılık sektöründe çalışma koşullarının giderek kötüleştiğine dikkat çeken PEP üyeleri, “Bir tek patronlar mutlu, çünkü kriz korkuyla yönetmenin zamanı” diyor.

BANKA ÇALIŞANLARININ ATM OLMADIĞI UNUTULUYOR

Ekonomik kriz plazalarda nasıl hissediliyor? En çok hangi sektörlerde sıkıntı yaşanıyor?

Her şey çok pahalı oldu. “Zamlar -eğer varsa-geçinmeye yetecek mi?” sorusu başlıca gündemimiz. Bir tek patronlar mutlu, çünkü kriz korkuyla yönetmenin zamanı. Korkuyla yönetmek demek, fazla mesaiye, yıldırmaya ve düşük ücrete razı kılmak demek.

Özellikle bankacılık sektöründe stresin arttığını, bununla beraber mobbing ve işten çıkarmaların çalışanların gündemine daha çok geldiğini gözlemleyebiliyoruz. Bir de krizin ilk bakışta görülmeyen ama net olarak hissedilen bir psikolojik hissiyatı var. Patron ya da yöneticiler açıkça tehdit etmeseler bile çalışanlar kriz dönemlerinde işten çıkarılmanın çok muhtemel olduğunu biliyor ve kendini fazla mesai ve yüksek performansa otomatik olarak razı kılabiliyor.

Geçen yılın son aylarında bankalarda yaşananlarla ilgili peş peşe açıklamalarınız olmuştu. Hemen bütün bankalarda işten atmaların, mobbingin, aşırı çalışmanın yaygınlaştığına, hatta işçi ölümlerinin yaşandığına dikkat çekmiştiniz. Şimdi durum ne?

Bu durum devam ediyor. Finans sektöründeki kara liste uygulaması, sektörün insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarını ‘herkesin bildiği sır’ haline getiriyor. Müşteri baskısının ikinci bir kırbaç olarak kullanıldığı sektörde, insanların ‘çalışırsam yaparım’ tutumu suistimal ediliyor. Ne yapsa yaranamayan çalışanlar sürekli tehlike altında hissettiriliyor. Çalışanların ATM olmadığı unutuluyor. Despot yöneticiler ödüllendiriliyor. Neşeli reklamlar, renkli genel müdürler resminin arkasındaki gerçeklik bu.

EV İŞÇİSİ KADINLARDAN EV EKONOMİSİ ÖĞRENİYORUZ

Krizle birlikte ücretlerde düşüş söz konusu mu? Çalışanlar nasıl geçiniyor, krize karşı kendilerini korumak için ne gibi önlemler alıyorlar?

Maaş artışı varsa bile fiyatlardaki artışı çoğunlukla karşılamıyor. Ev işçisi kadınların mikro düzeyde ev ekonomisini yönetmesine benzer tutumları öğreniyoruz bizler de. Ne nerede ucuzdur bakmak, birden fazla marketten farklı ürünleri almak, sürekli fiyat karşılaştırmak, pazara gitmek, kombiyi kısmak, sinema-kitap-konser gibi ruha iyi gelecek etkinliklerden vazgeçmek, daha az sosyalleşmek gibi taktikler gündemimizde.

ÇALIŞANLAR BİRBİRİNE KAYITSIZ GÖRÜNÜYOR

Krizle birlikte işten atılma, işsiz kalma korkusunun artması, çalışanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkiliyor? Dayanışma ihtiyacı/yönelimi mi artıyor yoksa rekabet mi?

Bazen biri işten çıkarılıyor, haberiniz bile olmuyor. Bir iş için aradığınızda ayrıldığını öğreniyorsunuz. Veda pastası kesmek, iş çıkışında atılan arkadaşınızı telkin etmek üzere toplanmak, sonrasında araşmak gibi insana iyi gelecek ilişkiler artık azalmış durumda. İş hayatınızda başınıza gelen her şeyin, krizin sonuçlarının bile kişisel başarısızlık olarak çerçevelendiğini ve bunun işsiz kalma kırılganlığını paylaşmayı zorlaştırdığını söyleyebiliriz. Çalışanların birbirine daha kayıtsız göründüğünü söyleyebiliriz. Bunun aslında kendini tehdit altında hisseden insanın yalnızlığı olduğunu biliyoruz.

► Siz PEP olarak krize karşı neler yapıyorsunuz, neler planlıyorsunuz?

Biz de bu yalnızlığı aşacak etkinlikler ve buluşmalar yapıyoruz. Diğer beyaz yakalı örgütleriyle beraber ‘Krizde yalnız kalma, yalnız bırakma’ ana fikriyle etkinlikler gerçekleştiriyoruz, istenatildim.org’da hak arama mücadelesine destek veriyoruz. Düzenli toplantılarımızda örgütlenme ve güçlenmeye ilişkin gündemler üretiyoruz.

***

KADINLARIN ‘EV İŞİ YAPAR GİBİ’ ÇALIŞMASI BEKLENİYOR

Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi’nin (KEİG) aralıkta düzenlediği forumda ‘Beyaz yakalı kadınlar için çalışma koşulları kötüleşiyor ve işsizlik riski artıyor’ tespiti yapılmıştı. Kadınlar neler yaşıyor?

Tüm çalışanlar kriz döneminde korkuyla yönetilirken, var olan eşitsizlikler de kökleniyor. Çalışanın ne olursa olsun işle ilgili her şeyi kişisel görmesi, iş için yaptığı şeyleri kendisi için yapıyormuş gibi anlamlandırması bekleniyor. Bu, kadınların ev işini yapmasının doğal bulunmasına benziyor. Sözleşmeli işimizin bile sanki öyle değilmiş gibi görülmesi, kadınların üzerine daha fazla yük bindiriyor. Çünkü bu kadınların tanıdık olduğu bir yönetilme biçimi. İşi kaybetmemek için işini daha fazla ev işi gibi yapması bekleniyor. Ev işi gibi, yani bedava ve içten(!). Kadınlar bu beklenti mesajını daha hızlı okuyorlar.

***

SENDİKALAR BİZİ CİDDİYE ALMAYA BAŞLADI

Sendikalarla ve diğer emek örgütleriyle aranız nasıl?

Beyaz yakalı örgütlenmelerinin çoğu 2008 Krizi’nde ve sonrasında kuruldu. Örgütlerin temel meselelerden biri, beyaz yakalıların örgütlenme haklarının olduğunu sendikalara, diğer emek örgütlerine ve emek yanlısı yapılara kabul ettirmek oldu. Aynı şey işçi sağlığı ve iş güvenliği ile uğraşanlar için de geçerliydi. Mavi yakalıların ağır dertleri söz konusuyken ofiste kâğıt kesiğiyle boğuşan ve “ofis dili” konuşan beyaz yakalı figürü işçiden sayılmıyor, örgütlenme ihtiyacı ciddiye alınmıyordu. Son zamanlarda emek örgütleri beyaz yakalıları daha çok ciddiye almak durumunda kaldı.

Beyaz yakalı örgütleri arasındaki dayanışma da dikkat çekici. Son olarak beş örgüt Kadıköy’de işsizlikle ilgili drama-oyun etkinliği düzenlediniz.

Beyaz yakalı örgütleri birbirleriyle rekabet içine giremezler. Öncelikle bu örgütlerin birbirine ve çeşitliliğe ihtiyacı var. Her örgüt alanda farklı ve kendi belirlediği bir ihtiyaca cevap veriyor. Ayrıca günümüzde değişen ve gelişen emeğin disiplin altına alınma tarzlarına uygun, yeni baskı yöntemlerine karşı mücadele teknikleri geliştiren ve bunun üzerine düşünen örgütler olmak onları ortaklaştırıyor. Yeni kavramlar geliştiriyor ve dolaşıma sokuyorlar. Başka bir ortaklaşma zeminleri de feminist harekete olan ortak borçları: Bugün işletmelere karşı geliştirilen direniş teknikleri kadın hareketine çok şey borçlu.

*2008 yılında kurulan PEP, kendisini “farklı işler yapan ama aynı sorunları yaşayan beyaz yakalıların kendi aralarındaki dayanışma ilişkilerini geliştirmek; örgütlenme, hak savunusu konusunda beceri edinmek ve emek cephesinin bir parçası olarak varlık göstermek için oluşturdukları bağımsız bir zemin” olarak tanımlıyor.


Exit mobile version