Mühendisler, mimarlar, plancılar: Ya Kanal, ya İstanbul!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden gündeme getirdiği Kanal İstanbul projesine tepkiler büyüyor. İstanbul’a su sağlayan havzanın, tarım alanlarının ortasından geçen, yeni imar alanlarıyla kentin varlıklarını inşaat sermayesine sunan projeye karşı meslek insanları uyarılarına devam ediyor: Ya Kanal, Ya İstanbul!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden gündeme getirdiği, ÇED raporu 24 Aralık 2019’da apar topar askıya çıkan Kanal İstanbul projesine tepkiler sürüyor.

ÇED raporunun askıya çıkmasından sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2018 yılında Bakanlık ile yapılan protokolden çekildi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu bir basın toplantısı ile projeye karşı olduklarını, projenin yapılmaması için çabalayacaklarını duyurdu.

Bilim insanları ve meslek insanları da projenin kentin geleceğine etkisini dile getirmeye devam ediyor. Yer altında ve yer üstünde İstanbul’a su sağlayan havzanın, tarımsal üretim alanlarının, doğal yaşam alanlarının ortasından geçen, geniş bir etkilenme alanında hafriyat, imar, inşaat yüküyle kenti yaşanmaz kılacak projeyi meslek insanlarına sorduk.

“Coğrafi, ekolojik, kentsel yıkım!”

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Esin Köymen:

3. Köprü, 3. Havalimanı ile İstanbul’un kuzeyindeki orman alanları çok büyük bir oranda tahrip edildi. Üçüncü aşama Kanal istanbul projesiyle; İstanbul’un ve Trakya bölgesinin doğal eşiklerine yapılacak olan müdahalelerle sadece İstanbul değil, çevre illerle birlikte Karadeniz, Marmara Denizi coğrafi, ekolojik, ekonomik, sosyolojik, kentsel, kültürel, yani yaşamsal bir yıkımla karşı karşıya kalacağız.

Bu proje kentin tüm kuzey bölgesini ve hassas ekosistemlerini, kentsel, arkeolojik ve doğal sit alanlarını tehdit eden bir projedir. İstanbul kendi içme suyunun bile % 70’ini çevre illerden temin etmek durumundayken, mevcut içme suyu havzalarının, barajların projeden etkilenmesi hatta bazılarının içme suyu rezervinden çıkarılması İstanbul’un susuzluğa mahkum edilmesi demektir.

Kanalı çevresinde yer alan arazilerde yakın zamalarda gerçekleşen el değiştirmeler, kanal projesinin aynı zamanda bir emlak projesi olduğunun da açık göstergesi. Bu alanların çok büyük bir kısmının tarım arazileri ve orman alanları olduğunu ve bu arazilerin kimler tarafından alındığı ortaya çıktığında, doğal varlıkların yeni rant paylaşımındaki aktörlerini de hep birlikte göreceğiz.

Kanal, üstündeki köprüler ve kanal altından geçecek tünellerle birlikte öngörülen 75 milyarlık yatırımın gerçekçi olmadığı, çok daha büyük bir bütçenin gerekliliği ortada. Kamu Özel İştiraki yöntemleriyle yapılan tüm yatırımlarda olduğu gibi bu projenin de uygulanması durumunda, ulusal ve uluslararası sermaye grupları bu alanların rantını paylaşırken, halk da kamu bankalarından verilen kredilerin bedelini ödemek zorunda bırakılacak.

”İstanbul’un idam fermanı olur”

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi eski yöneticisi Ayşe Yıkıcı:

2011 yılı genel seçimlerinde ‘Çılgın Proje’ olarak seçim vaadi olarak duyurulan Kanal İstanbul projesi, İstanbul’un kuzeyini yapılaşmaya açıp yeni şehir “Kuzey İstanbul” kurmak, iflas etmiş inşaat sektörüne yeni bir rant yaratma projesidir. Diğer mega projelerden farklı değildir. İstanbul gibi kaldırabileceğinden daha fazla yükü taşıyan bir kentin yeni beton yığınlarını ve beraberinde gelecek nüfusu nasıl taşıyacağını ise herhangi bir bilim dalının açıklaması imkansızdır.

2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanmış İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda dahi bulunmayan Kanal İstanbul Projesi İstanbul’un kentsel gelişimi kapsamında yeni sorun alanları doğuracaktır. Çevre Düzeni Planları 25-30 yıllık projeksiyonlara göre hazırlanan üst ölçekli planlardır. Kentlerin nüfusundan, nasıl gelişeceğine, yapılaşmanın nasıl kontrol edilmesi ve yönlendirilmesi gibi üst ölçek kararların geliştirildiği böyle bir planın 10 yılda merkezi hükümet eliyle yok sayılması ise akıl almaz bir durumdur. Saray iktidarının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminin de şiddetle karşı çıktığı bu projedeki yaklaşımı ‘Sen kendi işine bak’ şeklindedir.

İstanbul Boğazındaki tanker trafiğinin yarattığı risk gözetilerek hazırlandığı söylenen proje kapsamında 500.000 nüfuslu iki yeni şehir kurulması planlandığı belirtiliyor. 6306 sayılı yasa kapsamında 08.09.2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile rezerv alan ilan edilen Küçükçekmece Gölü’nde Karadeniz’e ulaşan 32 bin 500 hektarlık alanda yapılması planlanan Kanal projesi, Sazlıdere İçme Suyu Barajı ve koruma sahasını yapılaşmaya açarak o bölgedeki tarım arazilerini de yok edecek.

Prof. Dr. Cemal Saydam Hoca’nın dediği gibi İkinci bir İstanbul Boğazı yaratıp etrafını ticaret merkezleri ve beton sitelerle doldurulmak için tasarlanmış bir nevi İstanbul’un idam fermanı bu proje.

Karadeniz’den Marmara denizine açılması planlanan bu yapay kanalın etki hinterlandı hem bölgesel olarak hem de canlı türleri açısından son derece geniş. Su canlılarından, doğal yaşam türlerine, yaban hayat canlıları yani koca bir ekosistem tehdit altında.

Dünyada tarihi kent merkezlerinde nüfusu belirli seviyelerde tutmak için politikalar geliştirilmekte ve bunun için yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Saray iktidarı ise; zaten yük fazlası olan bir şehre yeni bir yük yüklüyor ve bunu “Boğaz’daki çevre tehdidini ortadan kaldıracak ” gibi yalanlarla güzel göstermeye çalışıyorlar.

Kentlerimizin kaderini bir kişinin sözüne bırakamayız. Hele de İstanbul gibi bir Dünya başkentinin kaderini. İstanbul’u yönetenler bu şehirde ve onlar da bilimin sesine kulak verip bu projenin neden yapılmaması gerektiğini her yerde söylüyorlar. Biz meslek insanları da bunları söylemeye devam edeceğiz.

‘Ya Kanal, ya İstanbul!’

Kıyı bilimcisi inşaat mühendisi Dr. Işıkhan Güler:

Yapay bir su yolunu içeren projenin güzergahı; son plana göre Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere Barajı-Terkos gölünün doğusunu takip ederek Karadenize bağlanacak bir hat üzerindedir. Kanal Yaklaşık 45 km uzunluğunda, kanal genişliği tabanda 275 m ve kanal derinliği ise 20,75 m’dir.

Kanal inşaatının çevresel açıdan en önemli kalemi tarama, hafriyat ve bu doğrultuda çıkacak malzemenin taşınması ve döküm alanlarıdır. Kanal inşaatı kapsamında yeni ÇED raporunda yaklaşık 1,1 milyar m3 tarama ve hafriyat malzemesi oluşması öngörülüyor. Bu miktarın Karadeniz kıyılarına dökülmesi planlanıyor. Karadeniz kıyısına dökülecek milyonlarca m3 hafriyat kıyı boyu boyunca dalga etkisi ile taşınarak Karadeniz kıyılarının ekolojik olarak bozulmasına neden olacak. Ayrıca açılacak olan kanalın ağızlarının dolmasına ve sık sık taranmasına neden olacaktır. Bu durum Karadeniz kıyıları da dahil bir çok çevre felaketine davet çıkaracak.

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz ve Marmara Denizi girişleri arasında yaklaşık 0.30 metre kot (yükseklik) farkı bulunuyor. Bu nedenle yüzeyde Karadeniz’den Marmara Denizi’ne yönelik bir akıntı mevcut. Boğazın altında ise iki deniz arası yoğunluk farkından kaynaklı Marmara’dan Karadeniz’e ters akıntı bulunuyor. Kanal İstanbul ile birlikte denizler arası akış dengesi değişebileceği için, İstanbul Boğazı’nda farklı yoğunlukların oluşturduğu bu katmanlı akış düzeni bozulabilecek. Deniz ekosistemine, Karadeniz-Marmara su dengesine ve iklimine etki edecek.

Su yoğunluğu, katmanları düşünüldüğünde Karadeniz’den Marmara’ya açılacak ikinci su yolu Karadeniz’den Marmara’ya daha fazla suyun akmasına neden olacak, bu ÇED raporunda 20km3/yıl olarak belirtiliyor. Avrupa Kıtası’nın atıklarıyla kirlenen ve biyolojik çeşitliliği düşük Tuna, Dinyaper gibi nehirler, Karadeniz’den Marmara Denizi’ne daha büyük hacimlerde akacak. Kirlenme artacak, su kalitesi kötüleşecek, komşu denizler Ege’nin ve Akdeniz’in hassas alanlarını ve ekosistemlerini tehdit edecek.

Kentin geleceğini tehdit eden ve neoliberal AKP politikalarının son ürünü bu projenin kesinlikle durdurulması gerekiyor, çünkü ya Kanal, Ya İstanbul!

MADDE MADDE KANAL İSTANBUL (2) – POLİTEKNİK

politeknik.org.tr