Ahlak soruları, Batı düşüncesinde bir yaşam sorusuydu. Yani ahlak sorusu, “Nasıl yaşamalıyız?” sorusudur. Ben çocukken, ahlakı, birtakım yaşlı başlı, sakallı, büyük ölçüde de dindar insanların, “Bunu yapma, bu ayıp, bu günah, bu yasak” diye kafamıza sokmaya çalıştıkları ve bizim yaşama sevincimizi ortadan kaldıran, bizi o güzelim özgürlüğümüzden ve hayatımızdan alıkoyan, hayatı kurutucu ve tepeden inme birtakım kurallar olarak görürdüm.
Okudukça, ahlakın böyle hacı hoca takımının veya yaşlanmış, gençliğinde her türlü ahlaksızlığı yapıp, sonra ahlak üzerine nutuk atan, vaaz veren insanların tekelinde olmadığını, ahlakın aslında bir yaşama problemi olduğunu anladım. Çok ilginç, ahlak, belki bir anlamda, bir yaşama mühendisliğinden başka bir şey değil. “Nasıl yaşayacağım, insan gibi nasıl yaşayacağım, nasıl insan gibi insan olacağım, nasıl güzel insan olacağım? Nasıl güzel, adil, zulmün ve sömürünün daha az olduğu bir dünyada daha güzel bir insan olarak yaşayacağım?” sorularının tartışıldığı alan diye anlamak gerektiğini düşünüyorum.
Son zamanlarda mühendislik odalarının zaman zaman çağrısıyla yaptığım konuşmalarda, çağımız bilgesinin, bilge insanının mühendisten çıkabileceği gibi bir iddiam olmuştu. Belki çoğu mühendis arkadaşlarım buna hafifçe güldüler, belki bir kısmı anlayamadı, ama şunu demek istedim: Her çağın bilgeleri var. Bilge, hikmet sahibi insan. Bilge demek, bilgisini parayla satan insan değil; bilge demek, yaşam deneyimini biriktirmiş, o yaşam deneyimiyle kişiliğini birleştirmiş, yaşam deneyimini özümsemiş ve o birikimiyle toplumuna, insanlara, insanlığa hizmet eden insan. Bilge bu. Bilge, zaten felsefe sözcüğünün içinde olan bir sözdür. Felsefe, bilgelik sevgisi demek. Sözcüğün Eski Yunanca’da karşılığı Philosophia.. Felsefe kelimesinin kökenindeki philia, sevgi, dostluk; sophia, bilgelik demek.
Çağımızın bilgelerinin mühendis olması gerektiği düşüncesi ütopik bir düşünce. Tek tek mühendisler olarak okuldan mezun olmuşken, hiçbir gücümüz yok ki. Bir işe girmek, geçimimiz kazanmak zorundayız. O işi, o düzeni yöneten patronlar var ve bunların bilgelikle falan hiç ilgisi yok; bu düzeni sömürmeye, bu düzende olabildiğince çok kazanç elde etmeye çalışan ve bu kazançları için de herkesi sömürmeye hazır insanlar. Düzenin tümüne baktığımız zaman, durumun vahim olduğunu görüyoruz.
Ama şöyle bir sorun da var: “Düzen böyle, ben ne yapayım?” düşüncesi de, düzene teslim olmak için bir bahane olmaya başlıyor. Düzenin çok büyük bir düzen olduğunu ve büyük bir dev olduğunu biliyoruz; ama devlerle mücadele edebilmek için, bireysel atılımları da küçümsememek lazım. Mühendisin sorumluluğu içerisine, düzeni dönüştürme sorumluluğunu da katmak lazım. “Ben nasıl düzeni değiştireyim ki? Asgari ücretle beni işe alıyorlar ve patronun dediğini yapmazsam da beni kovuyorlar. Benim düzeni değiştirme gibi nasıl bir gücüm olabilir” düşüncesinin doğru olmadığını, dolayısıyla mühendisin sorumluluğunu -belki çoğunuz tarafından gerçekçi görülmeyecek- abartmak gerektiğini düşünüyorum. Abartmak da değil, belki hakkını vermek.
Eğer çağımızın bilgeleri mühendis olacaksa -ki, mühendis olacağını düşünüyorum- birkaç gerekçem var. Eski çağların bilgeleri, sakallı, yaşlı başlı, oturduğu yerden kalkmayan, büyük ölçüde dini kökenli ve ağzından ilahi laflar çıkan insanlarmış. Ama çağımız mühendisinin donanımına baktığımız zaman, hem doğa bilimleriyle haşır neşirdir, hem bunun matematiksel modellemesini yapabilir. Ayrıca uygulamaya yönelik olduğu için, pratik becerisi, uyguama, ortaya çıkarma, tasarlama,imâl etme zekâsının olması gerek. Teknoloji insan yaşamıyla ilgili olduğu için, toplumu, kültürü, ekonomiyi, piyasayı, yönetimi bilmesi zorunlu.
Neyi bilirsek bilelim, matematiksel bilgide, teknolojik bilgide, araştırmayla ilgili bilgide, tüm bu bilgileri işlerken, tavrımızda etik duyarlılık olması lazım. “Ben bu bilgiyi niçin biliyorum, niçin mühendis oluyorum? Mühendis olacağım da ne olacak? Bütün bu bilgiler ne adınadır? Ben niçin varım? Mühendis olmak ne demektir?” Birinci sınıfta etik dersi verdiğiniz çocuğun mühendislik anlayışı, kavrayışı bilinci ne kadar olabilir, o da tartışmalıdır. Benzer problem tıp fakültelerinde de var. Birinci sınıfta deontoloji dersi okutuyorlar doktorlara; ama daha doktorluğun ne olduğunu bilmeden, “Türkçe dersi gibi, devrim tarihi gibi bir şeydir ve palavradır” diye geçip gidiyor çocuk. Etik duyarlılık yaşam içinde,teknik bilgi öğrenilirken verilmeli.
Hem uygulamayı, insan yaşamını hem de doğa bilimlerini, matematiksel düşünmeyi tanıyan mühendis geleceğin bilgesi olamaz mı?
Kaynak: 8 Ağustos 2008 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi