Mekanlarımıza, meydanlarımıza, doğamıza, kamusal alanlarımıza, var olma biçimlerimize, bedenlerimize yani kent ve kent içerisindeki bizlere gün geçtikçe artan bir saldırı söz konusu.
Kentine, kentte ürettiği değerlere, kentte varoluşumuza sahip çıkmak için bizim olan ve bizimle şekillenen şimdi ise üzerine söylenen her sözün biz yok saydığı, her hamlenin bizi yok ettiği, yağma ve talan sürecine karşı her gün tekrar tekrar mücadeleyi örgütlüyoruz. Bu mücadelenin en çok ortaklaştırıldığı halini ise yakın geçmişte Gezi Parkı’nda yaşadık. Haziran İsyanı’nın önemli öznelerinden biri de mimar, mühendis, şehir plancılarıydı.
AKP’nin kent politikalarına sadece yaşam alanlarında değil, mesleki hayatlarında , ürettikleri işlerde de temas eden mimar, mühendis, şehir plancıları için Gezi Parkı; öfkelerini, memnuniyetsizliklerini, itirazlarını ifade edecek bir zemin oluşturdu. Haziran İsyanı ile birlikte saldırı kadar savunmanın güçlendiği, sonraki süreçte bir çok mücadele alanında Mülksüzleştirme Ağları’ndan kent savunmalarına, Plaza Eylem Platformu’ndan Kuzey Ormanları Savunması’na kadar; mimarların, mühendislerin, şehir plancılarının da özne olduğunu görüyoruz.
Bizler kentin yağması ve doğanın talanına karşı yürütülen mücadelede mesleki kimliğimizin, seçimlerimizin ve bilgi birikimimizin mücadeleye aktarılmasının öneminin farkında olan halkın mühendis, mimar ve şehir plancılarıyız. Yaşam mekanlarını, kamusal alanları rant elde etmek için dönüştüren, kimliksizleştiren soylulaştıran projeleri üreten, inşa eden mimar, mühendis ve plancıların; alanı salt bir arazi, üretilecek mekanları tasarımsal problem, teknik bir meseleden öte görmesi gerektiğini savunuyoruz.
Temas ettiğimiz hayatları, mahalleleri neye dönüştürüldüğünün, masa başında pazarlığını yaptığımız ‘işlerin’ hangi politikanın ürünü olduğunun bilmek durumundayız. İsim yapmış mühendislik şirketleri, ‘yıldız’ mimarlar, ‘yükselen kariyerleri’ altında yok olan kent dokusunun, kent belleğinin, işçilerin ihlal edilen sosyal haklarının hatta yaşam haklarının, sonuçta gerçekleşen sosyal ve ekonomik dönüşümden en az sermayedarlar ve iktidar kadar sorumludurlar.
Kent suçuna dönüşen bu mega projeler, çılgın projeler; mühendis, mimar ve plancıların güvencesizleştirilmesinin, emeğinin değersizleştirilmesinin bir parçasıdır. Kıyılarımızı lüks oteller bölgesine çeviren ve halka kapatan Haliçport ve Galataport projelerinin, kuzey ormanlarını talana açan ve katleden üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı projelerinin, LGBTİ bireyleri, göçmenleri, emekçileri yoksulları kent çeperlerine süren, mekansızlaştıran Tarlabaşı Projesi’nin, mahalle dokusunu kent belleğini yok eden soylulaştırma projelerinin, mimarları mühendisleri plancıları olmayacağız.
Tüm meslektaşlarımızı yaşamımızı, kentimizi, doğamızı savunmaya çağırıyoruz.
Halide Ekin Sarıca
Mimar
*Yayımlanan yazının sunumu 14 Eylül 2014′de Politeknik 3. Olağan Genel Kurulu’nda yapılmıştır.