Bugün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü… Stockholm’de 1972’de gerçekleştirilen ve uluslararası alanda, çevre hakkının dile getirildiği ilk toplantı olarak kayıtlara geçen Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı, çevre sorunlarına yönelik politika arayışları açısından bir milat olarak nitelendirilir. O gün alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul
GoT’ın 8. sezonu milyonlarca sevenini (ben dahil) aceleye getirilmiş ve tatmin etmeyen sonuyla hüsrana uğrattı. Birçok insan son sezonun tekrar yazılmasını istemekle beraber birçoğu da kendileri tatmin edici son yazdı. Geri kalanlar ise George R.R. Martin’nin kitaplarını bitirerek karakterlerin inandırıcı olmayan davranışlarına düzgün bir gelişim yazıp düzeltmesini umuyor ancak bu
XXI yayın organında kentsel toplumsal hareketlere ilişkin özel bir yer ayrılması çok sevindirici.1 Zira iktidarın güç istenci, sermayenin de birikim yaratma amacıyla icat ettiği mega projeler ortamında, buna direnç gösteren hareketlere daha çok söz ortamı sağlanması gerektiğine inanıyorum. Hele de bu ortamın, bizim mesleğimiz gibi mekan kurucu bir alanın aktarım
”Okçuluk Vakfı’na aktarılan 16.5 milyon TL ile İSKİ bünyesinde bulunan ve su kalitesini korumak amacıyla faaliyet gösteren analiz laboratuvarı mükemmel bir donanıma kavuşturulabilirdi.” İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) yapılan lüks harcamalar, israf, kamu kaynaklarının vakıflara peşkeş çekilmesi olarak nitelenebilecek çok sayıda haber ve yorum medyada ve sosyal medyada yer aldı. CNN
Çernobil Nükleer Santrali kazasının yıl dönümüne yani 26 Nisan’a 2 hafta kala Rus haber sitesi Sputnik’te Akkuyu Nükleer Santrali’nin sahibi Akkuyu Nükleer A.Ş.’de çalışan 4 kadın nükleer enerji mühendisle yapılan bir röportaj-haber yayınlandı. 10 Nisan Çarşamba günü yayımlanan röportajda Rusya’da aldıkları 6,5 yıllık eğitimlerinin ardından bu projede yer almanın ‘gururunu’
“Quasimodo, birdenbire, duvarcıların bütün gün güneydeki kulenin duvarını, çatısını, damını onarmak için çalışmış olduklarını anımsadı. Ansızın kafasında şimşek çakar gibi oldu. Duvar taştan örülmüştü, dam kurşundu, çatı da tahtadandı. Bu muazzam çatı öylesine tıkışıktı ki, ona “orman” adını vermişlerdi. Quasimodo hemen o kuleye koştu. Alt odalar gerçekten de malzeme doluydu.
“Sevdiğin işi yap. Yaptığın işi sev.” Yalnızca “iyi bir küratörün eli değmiş” olarak tanımlanabilecek bir odada bu emirler çerçeveletilip asılmış. Bu odanın fotoğrafı ilk olarak popüler bir tasarım bloğunda çıktıysa da hızlıca Pinterest ve Tumblr gibi yerlere aktarıldı, bugüne dek binlerce kez beğenildi. Aşkla ışıklandırılmış ve fotoğraflanmış bu oda, kabaca
“Biz ‘mumialar’ olarak çalışma yaşamlarımızın rutin dertleriyle tek başımıza boğuşmaktansa bir arada olmanın daha güçlü sonuçlar vereceğini düşünerek yola çıkmıştık. Ortak dermanlar arayacağımız dertlerimizin ortak olduğunu görmek, bunun önemli sebeplerinden biriydi…” Başlıkta da belirttiğimiz gibi, beyaz yakalı çalışanlar ‘mumia’laşıyor. ‘Mumia’ların sayısı giderek artıyor. Peki, nedir bu ‘Mumia’? Mühendis Mimar Ağı
Uzun saatler, stres ve hareketsizlik sağlığımız için kötü; yine de her zamankinden daha sıkı çalışıyoruz. Buna karşı koyma zamanımız gelmedi mi? Yeni bir stajyer grubu yakın zamanda New York’taki Barclays’e vardıklarında, e-postalarının gelen kutusunda kısa bir notla karşılaştı. Mesaj bankadaki süpervizörlerindendi ve “Ormana hoşgeldiniz” başlığını taşıyordu. Devamı ise şöyleydi: “Ofise
Ekonomik krizin plazalarda nasıl hissedildiğini ilk olarak, beyaz yakalı işçi örgütlenmelerinin içinde en eski ve en bilinenlerden biri olan Plaza Eylem Platformu’na (PEP) soruyoruz. Mail üzerinden sorularımızı yanıtlayan PEP üyeleri Gökçe Tatlısu, Ebru Işıklı ve Eylem Akçay, krizle birlikte plazalarda işten atılma korkusunun, mobbingin, hak gasplarının arttığını dile getiriyor. Özellikle
Ekonomik krizin görünür olduğu ağustos ayından çok önce işyerlerinde ekonomik durgunluk kendini göstermiş, özellikle inşaat sektöründe yeni projeler ya beklemeye alınmış ya da oldukça yavaş ilerleyen bir süreç işletilmeye başlanmıştı. Kriz ile birlikte başta kadın teknik elemanlar olmak üzere işten çıkarılmalar arttı. Kendi aramızda oluşturduğumuz iletişim ağlarında son derece zor
“Öte/de/ki Mimarlık” ifadesinin bir sergi adı olarak hayli ilgi çeken bir isim olduğu yadsınamaz. Sergi afişinin İstanbul’un çok farklı noktalarındaki panolarda, billboardlarda hatta metro istasyonlarında yürüyen merdivenler etrafında -her iki yönde de peş peşe ve günlerce- yer alması da, mimarlığa/tasarıma ilginin çok da yüksek olmadığını bildiğimiz bir ülkede şaşırtıcı bile
3. havalimanından şirket kaçışları şüphe uyandırıyor. Kolin’den sonra iki şirketin daha çekileceği iddia ediliyor. Her çıkan da 6 milyar Euro borçtan payına düşeni kalana devrediyor. Peki o borç sonunda kime yıkılacak? Yanıtı 15 Kasım 2017’de THY’nin kurduğu yeni şirkette saklı. Nasıl mı? İşte bir kara deliğin hikayesi… Hiç uzatmadan söyleyelim.
Erdoğan kendi içinde kabullenemediği duygu ve düşüncelerini bize yansıtmaya çalışıyor olabilir ama bizde bunu sineye çekecek hal yok, eline bir ayna alıp bakmasında daha çok fayda var… Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bazı muktedirlerde son dönemlerde sık görülen bir davranış biçimi gelişti. Kişilerin kendilerine söylemesi gerekenleri, hatta bir nevi kendisine
Bugünün emek rejiminde emek piyasası, iş hayatının kurallarının iş dışı alana taşınmasını beklemiyor; bütün hayatımızı, kişiliğimizi iş değerleriyle kurmamızı bekliyor. …Tüm çalışanların emeği gittikçe daha fazla görünmeyen kadın emeğine benzer bir şekilde yönetiliyor. İlginçtir ki kadın hareketi özel olanı “görünür” kılarken yeni emek rejimi görünür olanı “özel” kılıyor. Simten Coşar
Nasıl oluyor da, 1940’larda Sri Lanka modernizminin başını çeken ve, tüm engellere rağmen, dünyanın en tanınmış kadın mimarları arasında sayılan Minette de Silva’nın binaları bugün artık bilinmiyor? Minette de Silva’nın tasarladığı bir konut Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’nun ağaçlıklı bir sokağında, Alfred House Gardens’da, gözlerden uzak, hâlâ ayakta duruyor. Taş bir
Ünlü mimar Richard Meier’in tacizine uğradığını beyan eden 5 kadının açıklamaları The New York Times gazetesinde yayınlanmış ve büyük etki yaratmıştı. Meier, cinsel taciz suçlamalarından sonra 6 ay ofisinin yönetiminden uzaklaşacağını açıklamıştı. Bununla birlikte Meier’in desteklediği ve kendisinin de mezun olduğu Cornel Üniversitesi lisans programında okuyan başarılı kadın öğrencilere verdiği
“Senin yerinde olsam habere ‘İstanbul’da kıyıya paralel hatlarda deniz işletmeciliğinden yararlanmak şart’ şeklinde bir girişle başlarım” diyor emekli Yıldız Teknik Üniversitesi Ulaştırma Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zerrin Bayraktar. Söyleşimiz esnasında aklımdan girizgah olarak geçen en vurucu cümleyi kendisi öneriyor bana. Son haftalarda İstanbul Deniz Otobüsleri’nin (İDO) seferlerini durduracağı
Bir ucu Güvenpark dolmuş duraklarının yanında Necatibey’e uzanan mahalle, konut, ticaret ve turizm olmak üzere beş parsele ayrıldı. Başka bir ülkede olsa şehir halkının içinde serbestçe özgürce soluklanabileceği bir mekana dönüştürülebilecek mahalle, şimdi örneklerini başka projelerde bol bol ve yıkıcı biçimde gördüğümüz az sayıdaki bir grup şirkete gelir paylaşımı karşılığında
Ben evde kendi kendime temizlik yapıyorum. Her hafta bir önceki haftadan daha çok temizlik yapıyorum. Yarabbim ben napıyorum? Ev işini neye göre bölüşüyoruz? Burada koro, “cinsiyete göre” diye cevap veriyor elbette—ama bunun ötesinde, bu cinsiyetli iş bölümü birbirinden farklı hayatlar yaşayan, farklı dünya görüşlerine, gelir seviyelerine ve imkanlara sahip olan