Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı Madenköy`de işletilen açık ocak bakır madeninde 17.11.2016 tarihinde meydana gelen kaymada, yaklaşık 1 milyon ton malzeme madende çalışan emekçileri toprak altında bırakmıştır. Kayan malzemenin altından 7 emekçinin cenazesini çıkarılmış olup, 9 emekçimiz hala toprak altından çıkarılmayı beklemektedir. Hayatını kaybeden işçilerimizin ailelerine ve madencilik camiasına başsağlığı diliyoruz.
Facia, ruhsat hukuku Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü uhdesinde bulunan ve 28.01.2004 tarihinde özelleştirilerek özel sektöre devredilen Siirt ili Şirvan ilçesinde ki Bakır Maden Ocağında 17 Kasım 2016 tarihinde saat 20:30 sıralarında şev kayması nedeniyle meydana gelmiştir. Olayda 16 maden emekçisi toprak altında kalmış, 5 kişinin cenazesine ulaşılmış olup 11
Gökçek Habertürk kanalında Veyis ATEŞ’ e verdiği ropörtajda “Ben kanuni olmayan hiçbir yardımı yapmadım. Benim verdiğim bir tane arsa yok… Okul yeri yapacak mesela, böyle olunca Belediye Meclisinden planlar geçmiş olabilir. Okul, Yurt, Hastane, bunlara olur verdim” ifadelerini kullanmıştır. Biz zaten biliyoruz ama kamuoyunun daha iyi anlaması açısından konuya açıklık
Başbakan “Devlet millete değil, kendisine olağanüstü hal ilan etmiştir” dedi ama… OHAL’de en az 513 işçi yaşamını yitirdi 21 Temmuz günü OHAL ilan edildi. Başbakan Binali Yıldırım OHAL ilanı sonrası “Devlet millete değil, kendisine olağanüstü hâl ilan etmiştir” demişti ve çeşitli konuşmalarında bu sözleri hem kendisi hem de Cumhurbaşkanı başta
Ülkemizde 1900`lü yılların başından bu yana büyüklüğü 6 ve üzeri olan 150`den fazla deprem meydana gelmiştir. Resmi kayıtlara göre 100 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, binlerce insan yaralanmış, çok sayıda yapı yıkılmış veya çeşitli ölçeklerde hasar görmüştür. Ekonomik, sosyal ve kültürel hayat büyük ölçüde yara almıştır. Ne yazık ki ortaya
Türkiye`nin giderek içinden çıkılmaz hale gelen kriz gündeminde AKP, sermaye birikimi sağlamak, inşaat sektörünü palazlandırmak için tarihi, kültürel, doğal tüm değerlerimizi yok edecek hamleleri gerçekleştirmeye ve bu kanun tanımayan hamleleri popülist saldırılarla duyurarak gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek geçtiğimiz hafta “gücü yeten hırt engellesin” diyerek
“Üçüncü köprü bir cinayettir!” (R. T. Erdoğan, İBB Başkanı, 2 Mayıs 1995) R. Tayyip Erdoğan 1995 yılında İBB başkanı iken dönemin başbakanı Tansu Çiller 3. köprü konusunu gündeme getirdiğinde, “üçüncü köprü bir cinayettir” ifadesi ile bu tasarıya karşı çıkmışken bugün gerçekleşen bu “cinayet”in kutlamasını yapmaktadır. İBB başkanı olarak Tayyip Erdoğan,
“26 Ağustos 2016 tarihinde AKP isimli sermaye partisinin milyonlarca insanımızın vergilerini çalarak inşa ettiği, başta Kuzey Ormanları olmak üzere Trakya ve İstanbul bölgesine büyük zararlar veren 3. Köprü halkın büyük katılımı ve coşkusuyla kapatıldı. Betonlaştırılan ormanlık alanlara insanlar ellerindeki fidanları dikti. Fidan dikiminin ardından Kuzey Ormanları köyleri tarafından doğa festivali
Ülkemizin evrensel hukuk ilkelerine ve demokrasiye ihtiyaç duyduğu şu günlerde bilim insanlarının görevden alınarak akademiden ve bilim yapmaktan uzaklaştırıldığına tanıklık etmekten üzüntü duyuyoruz. Coğrafyamızı yaşanmaz, topraklarımızın her bir metrekaresini şiddete ve teröre açık hale getirenler; toplumsal sözleşmemiz olan anayasayı ihlal ederek 15 Temmuz darbe girişimine neden olanlar; demokrasiden, barıştan, insanlıktan
Yıllar önce bugün, “17 AĞUSTOS 1999‘DAN BU YANA HİÇ BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ.” demiştik. Maalesef ki, 2016 yılında bugün de, aynı şeyi söylüyoruz. 1999 Marmara depreminden bu yana pek çok şey sümenaltı edildi, yerinde saydırıldı, alınan kararlara uyulmadı, verilen sözler tutulmadı, bütün vaatler sadece lafta bırakıldı, sorumlular serbestçe dolaşmaya devam etti,
17 Ağustos 1999 tarihinde Kocaeli-Gölcük merkezli; büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sebep olduğu kayıplarla ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük felaketlerden olan Marmara Depreminin ve ardından yaşanan 12 Kasım 1999 Düzce Depreminin üzerinden on yedi yıl geçmiştir. Yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları; merkezi-yerel
Bilindiği gibi, bundan tam 17 sene önce Marmara Bölgesinde 17 Ağustos günü saat 03.02`de meydana gelen deprem, ülkemiz sınırları içinde 1939 büyük Erzincan depreminden sonra ülke tarihinin en büyük ikinci yıkımına neden olmuş, yaklaşık 18 bin vatandaşımız bu depremde yaşamını yitirmiş, 50 bine yakın vatandaşımız yaralanmış, yüz binlerce konut hasar
Ülkemiz topraklarının, sanayinin ve barajların büyük kısmı aktif deprem kuşağının üzerinde yer almakta; ancak deprem, çok disiplinli bir mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olmasına karşın bu disiplinler rant çıkarları için dışlanmaktadır. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasındaki yapı denetimi düzenlemelerinde kamusal denetim ticarileştirilmiş, meslek odalarının önerilerini dışlayan bir yaklaşım egemen
17 yıl önce; 17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03:02`de Richter ölçeğine göre 7.4 büyüklüğünde, hatırlanması dahi acı veren, yürek yakan, İzmit`te, Adapazarı`nda, Gölcükte, Yalova`da ve İstanbul`da binlerce insanımızın ölümüne ve yaralanmasına, kentlerimizin harap olmasına neden olan büyük Marmara Depremini yaşadık. Deprem sırasında ve sonrasında yaşanan çaresizliği, bir doğa olayı olan
Dünyanın oluşumundan bugüne kadar depremler hep vardı bundan sonra da sürekli olarak var olacaktır. Ülkemiz, 17 Ağustos 1999 tarihinde son yüzyılın en büyük felaketlerinden birini yaşadı. Doğu Marmara`da büyüklüğü 7.4 olan ve yaklaşık olarak 45-50 saniye devam eden bir deprem oldu. Merkez üssü GÖLCÜK olan bu deprem büyük bir afet
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan “Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 31. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu`na iki ek madde eklenmesi öngörülmektedir. Söz konusu tasarının 31. Maddesinde yer alan, Ek Madde 14 ile “Ulusal Maden Kaynak
Cemaate parsel parsel verilen Ankara`yı gün yüzüne çıkarmaya devam ediyoruz. Üçüncüsünü açıklayacağımız parsel tahsisi yine Turgut Özal Üniversitesi’ne… CEMAAT ÜNİVERSİTESİNE YOK YOK! Daha önce Maliye Hazinesine ait parselde yurdu bulunan Turgut Özal Üniversitesine, yine Maliye Hazinesine ait Ankara İli, Yenimahalle ilçesi, Çerçideresi Mahallesinde arsa tahsis edilmiş. 39.212,00m2 alana sahip olan 8010
15 Temmuz darbe girişimi sonrası alınacak önlemlerden birisi olarak; askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kent dışına çıkarılması konusu merkezi ve yerel yönetimler tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Bu açıklama sonrasında kimi sermaye çevreleri büyük bir beklenti içerisine girerek bahsi geçen alanların rant aracına dönüştürülmesi hususunda ‘göreve hazır’ olduklarını dillendirmişlerdir. Çevre ve
Kent merkezlerinde bulunan Askeri Alanlar ve Askeri kullanımdaki binaların işlevlerinin kent dışına çıkarılması farklı zamanlarda ve çok çeşitli gerekçelerle tartışma konusu edilmiştir. 15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında kent merkezlerinde bulunan ve kent planlarında Askeri Alan kullanımına ayrılmış olan alanların bu işlevlerinin sonlandırılmasına yönelik, olağanüstü hal kapsamında, kanun hükmünde kararname
15 Temmuz 2016 tarihinde yüzlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği ve yaralandığı, etkisi yıllarca unutulmayacak darbe girişiminin ardından yeniden alevlenen “Cemaat bu kadar nasıl büyüdü? Finans kaynakları nelerdir?” tartışmaları garip bir şekilde devam ediyor. İlk olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ.Melih GÖKÇEK ile dönemin Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent ARINÇ arasında