Kanal İstanbul tehdidi altındaki Terkos’tan mühendis Uğurcan Bayer ile röportaj – Politeknik

Kanal İstanbul projesi, kente yaşam sağlayan su varlıkları ve doğal orman varlıklarının ortasından geçiyor. Proje durdurulamazsa, İstanbul’da dönüşü olmayan tahribatlar yaratacak. Güzergah alanında kalan yerleşim alanlarında halkın huzursuzluğu ise şimdiden başladı. Bir yanda spekülasyonlarla arazi rantı, bir yanda doğal yaşam alanları ve yaşamı tehdit edilen İstanbullular.

Kanal İstanbul’u, projenin etkilenme alanında bulunan Terkos’ta (Durusu) doğup büyüyen maden mühendisi Uğurcan Bayer ile konuştuk.
Politeknik: Kanal İstanbul projesinin güzergahı üzerinde kalan Terkos köyündensiniz. Son yıllarda yapılan projelerde göz önüne alındığında bir mühendis olarak İstanbul’a hatta bölgenize yapılan projeyi duyduğunuzda ne düşündünüz?

Uğurcan Bayer:
Terkos’ta doğdum büyüdüm, eğitim için oradan çıktım. Tarih bizi yeniden geri çağırıyor. Bu proje bir seçim öncesi 3. Havalimanı, 3. Köprü ile birlikte açıklanmıştı. Açıkçası böyle bir projeyi yapabileceklerine, böylesi büyük ölçekli değişiklikler yapabileceklerine ihtimal vermemiştim. 3. Havalimanı ile birlikte yok ettikleri köyleri, kamu parasının çöpe atıldığı devasa dolgu alanları görünce tehlikeyi daha ciddi hissettim.

İstanbul’un Kuzeyi doğal yaşamı içeren, kentin su havzalarını barındıran bir bölge. Projeyi ilk duyduğumda bunu düşündüm. İstanbul’a su sağlayan su varlıklarının nasıl yok olacağını düşündüm. Zaten İstanbul’da bir su krizi var, sürekli su kesintileri yaşanıyor. Temiz su olmadan nasıl gıda olacak, nasıl hijyen sağlayacağız, nasıl hayatta kalacaz? Proje, tüm bunları kökten tehdit ediyor.

Politeknik: Su havzalarının sorunu, tüm İstanbul sorunu anlamına geliyor. Peki Terkos’ta neler yaşanıyor, insanlar ne konuşuyor?

Uğurcan Bayer: Durusu’nun aslında bir tarihçesi var. 1883 yılında su basma fabrikası, şebeke suyu fabrikası yapılıyor. Bu da aslında Terkos tüm ülkede bir emsale dönüştürmüş, çeşme suyuna terkos suyu ismi takılmış ülkenin dört bir yanında. Çeşitli romanlarda bile geçmiş. Bu fabrika kendi dökümhanesini bulunduran, kendi malzemesini üreten bir yer olmuş, bu da Terkos halkının tarımı bırakıp burada çalıştığı işçi olduğu bir süreci doğurmuş. Terkoslular, çok uzun zaman önce arazilerini bırakmış, tarımla uğraşmak yerine su fabrikasını yaşamları bellemişler. Arazilerini bu süreçte satmaya başlamışlar. İşçi köyü olarak hayatına devam etmiş Terkos. Fabrika 2000 yılların başında yenilenince otomasyon nedeniyle işçiler azaltıldı. Böylece Terkos göç veren bir yer oldu.

Çocukluğumuzda Durusu İlkokulu yenileme inşaatı yapılıyordu. İnşaat, temel kattan durduruldu, hakkında yıkım kararı verildi. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan köyümüze geldi. Kendisi o gün su havzalarına yapılaşmanın ne denli tehlikeli ve riskli olduğunu buna asla izin vermeyeceklerini söyledi. Gelin görün ki bugün, Erdoğan eliyle bölge darmadağın edilmek isteniyor.

Su havzasına çok yakın olduğu için yerleşme konusunda bile oldukça hassas bir durum var. Şuan Terkos’ta, bölge imara açılsın, değerlensin diyen de var, yaşam alanımızı yok edecekler diyen de.

Bahçeli evlere, denize yakın bir yaşam koşuluna sahip Terkos halkı, yani biz. Proje, buna kast etmek demek. Bahçelerimizi, barınma hakkımızı kaybetme riski altındayız. Terkos halkının büyük bölümü tehlikeyi hissediyor.

Politeknik: Kanal İstanbul projesi açıklanma sürecinde güzergah üzerinde yaratılan spekülasyonlarla emlak, imar rantı arttırıldı. Terkos bunu nasıl hissetti, neler yaşanıyor?

Uğurcan Bayer: İmar rantı tehlikesi proje açıklanmadan önce de bir miktar vardı. İstanbul’dan uzaklaşmak isteyen, yazlık villaların yapılacağı kentlilerin hobi bahçelerinin yer aldığı projeler sonrasında bir imar baskısı ve rant baskısı oluşmuştu. İştahı kabaranlar oldu. Yaratılan spekülasyon Havalimanı sonrasında da yaşandı. Kanal açıklandıktan sonra 3-4 katına çıktı fiyatlar. Arazilerde çitlerle çevrilmiş alanlar türedi. 125 m2 lik küçük arazileri pazarlıyorlar.
Şuan Terkos halkının çoğunluğu tedirgin, kendi yaşam alanından kendi evinden vazgeçmek zorunda kalmak tedirginlik veriyor. Ben bir mühendis olarak biliyorum ki, proje sonrası yaşam alanımızdan vazgeçirilmemiz gibi bir süreç yaratılacak. Kimse ne olacağını bilmiyor. Elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. İnsanlar arazilerinin mafyatik bir organizasyonla ellerinden alacağından da korkuyor. Rantın kendilerini yutmasından korkuyor.

Politeknik: Yakın geçmişte 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Havalimanı ile birlikte kuzey ormanları köylüleri tehdit edilmiş ve yaşam alanlarını kaybetmişti. Bölge talanında hareketlilik başlamıştı. O projeler başladığında Durusu halkı ne düşünmüştü?

Uğurcan Bayer: Komşu köyler, örneğin Yeniköy, 3. Havalimanı ile birlikte yok edildi. Aylarca tozdan cam dahi açılamadı. Patlatma operasyonları nedeniyle tedirgin edildi. Her ne kadar yakın bölgede sorun yaşansa da ‘ateş düştüğü yeri yakıyor’ gibi bir durum oluştu. Kuzey Ormanları Savunması’ndan arkadaşlar önceki Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Havalimanı projelerine karşı mücadele verirken gelecekte neler yaşanacağını halka anlatmaya çalıştı fakat Terkos’ta yeterli duyarlılık kuramadık. Şimdi sıra bize geliyor. Ateş şimdi Terkos’ta. Yaşam alanımıza dönük saldırının durdurulmasının ortak tepkiden geçtiğini herkes anlamış oldu. Şimdi projeyi durdurmak durumundayız.

Havalimanı projesine girişildiğinde köyde ortak bir algı vardı, ‘Havalimanına neden karşı çıkalım?’ diyebiliyordu komşularımız, köydeki insanlarımız. Kentin ihtiyacı olmayan bir projeye, İstanbul’un yaşamının yeşerdiği, ormanın, ağacın, suyun, binlerce canlının yaşadığı bölgeyi tahrip edecek projeye ‘Hayır’ deme hakkımız olduğunu her sohbette anlatmaya çalıştım. Etkilerinin tüm bölgeyi kapsayacağını anlatmaya çalıştım. Gıdamızı, suyumuzu, havamızı yok eden projeye neden karşı olmayalım ki? Durusu’da gıda üreten, nefes alan herkes zaten her nefesinde, lokmasında bu yıkıma karşı çıktığını beyan etmiş oluyor. Bu değerleri savunmak neden iktidarın sıkça kullandığı ‘ülkenin gelişmesini istemiyorlar’ yaftasının altında kalsın ki?

Politeknik: Terkos’taki bu süreci mühendis olarak nasıl yaşıyorsunuz?

Uğurcan Bayer: Terkos’ta ben ve aslında benim kuşağımdaki insanlarla diyaloğumuz daha iyi. Ben de elimden geldiğince bir mühendis olarak projenin ne yaratacağını aktarmaya çalışıyorum. İstanbul’u Kuzey’e doğru yeni inşaat projeleri için genişlettiklerini, projelerin yeni yapılaşma alanlarına vesile edildiğini anlattım. Projelerin ulaşım projesi olmadığını İstanbul’da el değmemiş bölgelerin imara açılması hedefinin parçası olduğunu anlattım. Terkos’ta tartıştığımız, fikirlerimizi paylaştığımız gençler olarak bölgeye zarar veren projelere karşı olmamız gerektiği konusunda hemfikiriz.

Politeknik: Terkos halkının mücadelesi yani sizin mücadeleniz nasıl devam edecek?

Uğurcan Bayer: Terkos’ta insanların kafalarındaki soruların cevaplanması gerekiyor. Medyada gerçeği yansıtmayan birçok haber çıkıyor. Geçmişimizde sahilimizden kum çekenlerin verdiği zararları haber yapan gazeteciler bugün tüm bölgeyi yok edecek Kanal İstanbul’u güzellediğine şahit oluyoruz. Çok yazık. Göz dikilen bizim geçmişimiz, bahçemiz, tarihimiz, nefesimiz, suyumuz, barınma hakkımız. Yaşam alanı tehdit edilen bir noktada yaşamımızı savunacağız. Kanal İstanbul, sadece Terkos’un değil tüm İstanbul’un sorunu olmalı, yoksa durduramayız. Tabi ki Terkos halkı bu noktada ayrıca önemli.

Öncelikle bu rant organizasyonunun parçası olmamayı başarmamız gerekiyor. Bu proje İstanbul’un temiz suyuna kast edecek, biz Terkos’u satıp gitsek dahi projenin vereceği zararla İstanbul susuz kalacak, yani gittiğimiz yerde susuz kalacağız. Bu yıkımdan kaçış yok özetle. Durdurma sorumluluğumuz var.

Politeknik: Son olarak mühendislere gelelim. Bildiğiniz gibi iktidar kendini bu mega projelerle ayakta tutuyor. Ülkenin yeraltı ve yer üstü varlıklarını inşaat sermayesine hediye ettiklerini görüyoruz. Mühendisler de bu projelerde yer alıyor ve yaptıkları işin sonuçlarından da sorumlular. Şimdi bir mühendisin yaşam alanı da tehlikede. Meslektaşlarınıza ne demek istersiniz?

Uğurcan Bayer: Bu projelerde çalışan meslektaşlarımıza hatırlatmamız gerekiyor. Bu yıkımın parçası olarak kendi geleceğimizi yok ediyoruz. Daha örgütlü olmalıyız. Mühendislik etiğini hatırlatmamız lazım. Teknik bilgiyi pratiğe dönüştürürken sonuçlardan da sorumluyuz çünkü onun içinde yer alıyoruz. İstanbul’u seven bir meslektaşımızı ele alalım. Bu projede yer alırsa, İstanbul’u yok edecek ve sevdiği şehir kalmayacak. Kendimizi kandırmayalım. Öncelikle projeyi incelesin tüm meslektaşlarımız, proje nelere zarar verecek diye. Meslek odalarına gitsinler ve birlikte konuşsunlar. Böyle projelerin parçası olmayalım. Son olarak da Durusu’ya gelsinler, bir çayımızı içsinler, neye zarar vereceklerini meslektaşlar olarak birlikte konuşalım.