2011 yılında yapılacak olan milletvekili seçimleri öncesi gündeme getirilen ve “Çılgın Proje” olarak adlandırılan kanal projesi yeniden ısıtılmaya başlandı. Uzunca bir süredir ülkemizde plan ve planlama kavramı yok edilmiş, planlamanın sonuçları olması gereken projeler ne yazık ki “bilimsel bilgi ve bilimsel planlamanın” önüne geçmiştir.
Önce köprü yapmaya karar veriyoruz sonra planlara işliyoruz. Havaalanı yapmaya karar veriyoruz sonra planlara işliyoruz. Yapılmasına karar verdiğimiz yapıların yapılmasıyla ortaya çıkacak olumlu ve olumsuz sonuçları bilim, bilgi ve akıl süzgecinden geçirerek tartışmıyoruz. Tartışmak isteyenleri de yok sayıyoruz. Bilinmesi gerekir ki bilimsel bir bilgi ve bilimsel bir planlamanın sonucu olmayan yaklaşımlar eninde sonunda bir duvara toslar.
Bu nedenle ortaya çıkacak olan olumsuz sonuçların ve yeni afetlerin durdurulması olanak dahilinde olmadığı gibi, ödenmesi gereken olumsuz sonuçların büyük bedellerini de ne yazık ki karar süreçlerinde bulunmayanlar öderler. Oysa bilimsel bir bilgi ve katılımcı bir anlayışla yapılan planlar, geleceğe dair uzun yılları kapsayacak bir öngörüyü içinde taşır. Bir bölgenin ve bir ülkenin 50 yıllık, 100 yıllık geleceğini belirler. 3. Köprü ve 3. Havaalanı ve bu gibi yapıları da bu kapsamda düşünmek gerekir.
Uzunca bir süredir dillendirilmeyen “İstanbul Kanal Projesi” torbaya konularak Meclis gündemine getirilip “Su Yolu” tanımı yapılarak suyollarına yasal bir statü kazandırılmaktadır. Bu kapsamda TBMM Genel Kurulunda Kanal İstanbul`a yasal dayanak oluşturan “torba tasarısı” 13 Nisan 2016 tarihli birleşimde kabul edilmiştir.
Birkaç gün önce İstanbul`da yapılan Kentsel Dönüşüm ve Akıllı Şehirler Kurultayı`nda yapılan konuşmalardan da anlaşıldığı gibi “Kanal Projesi” üzerinde sıkı bir çalışmanın yapıldığı da ifade edilmiştir. Ayrıca kanal projesinin iki yakasında konut projelerinin yapılacağının altı da kalın çizgilerle çizilmiştir. Bu proje ile Karadeniz ve Marmara Denizi`nin ekosisteminin tamamen bozulacağı ve zaten “biten-bitirilen” İstanbul`un sonu olacağı ne yazık ki hiç düşünülmemiştir. Bu projenin yapılması durumunda ortaya çıkacak sonuçlar üzerinde çalışma yapan bilim ve bilgi insanları; İstanbul`un yaşam destek sistemleri olan kuzey ormanları, su havzaları, tarım ve mera alanları, yer altı suları ile biyolojik çeşitlilik üzerinde oluşturacağı tehditler ve yer altı su direnajının bozulacağını gündeme getirmişlerdir.
İstanbul Kanal Projesi`nin nerede yapılacağının gizli tutulması ve kimler tarafından üzerinde çalışmaların yapıldığının bilinmemesi bile bu projenin yapılmaması gerektiğini açıklıkla ortaya koymaktadır. Kapalı kapılar arkasında ve şeffaflıktan uzak bir anlayışla yapılan çalışmalar her zaman sorunludur, bu sorunun yaratacağı sonuçlara katlanmak da çok kolay bir iş değildir.
İstanbul bugün yaşanmaz bir duruma gelmiştir. Deprem tehlikesi altında bulunan bir kenttir. Ayrıca birçok yapının ciddi bir deprem riski altında bulunduğunu biliyoruz. İstanbul depreme, 17 Ağustos 1999 depreminin yaşandığı günden daha hazırlıklı bir durumda değildir. Kontrolsüz, plan dışı ve rant amaçlı yapılan yeni yapılar İstanbul`u deprem afeti ile birlikte yeni beş afetle karşı karşıya bırakmıştır.
- İstanbul bugün depreme hazırlıklı değildir.
- İstanbul`da ciddi bir ısı adası oluşmuştur.
- Hava kirliliği oldukça fazladır.
- Her an yaşanacak (yaşananlar gibi) sel ve su baskınları tehlikesi altındadır.
- Sosyal ve toplumsal sorunlar bir afet niteliğine ulaşmıştır.
Yapılması düşünülen ve meclis gündemine gelen kanal projesi nerede yapılırsa yapılsın İstanbul`u ve Trakya bölgesini büyük sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır.
Bu proje İstanbul`a göçü daha da artıracak nüfus 25 milyona, Trakya bölgesinin nüfusu (İstanbul`la birlikte) 40-45 milyona ulaşacaktır. Türkiye topraklarının yaklaşık %8 ini oluşturan bu bölge bu kadar nüfusu kaldıramaz.
Bugün bile zaman zaman büyük bir sorun oluşturan su ihtiyacının karşılanması gelecekte çok daha büyük sorunlar yaratacaktır.
İnanılmaz ölçekte kazı, dolgu, dinamit patlatılması ve iş makinalarının kullanımı ciddi ölçekte gürültü ve egzoz gazı yayılmasına neden olacaktır.
Önemli bir tarım ve mera alanı yok olacaktır.
İnanılmaz ölçekte yapılacak olan kazı ve dolgu işleri toprak kaymalarına ve yer altı suyunun drenaj sisteminin bozulmasına neden olacak, ortaya çıkacak su kayıpları İstanbul`u yaşanmaz kılacaktır.
1992 Yılında imzalanan Bükreş Sözleşmesi ve 2011 yılında yürürlüğe giren “Karadeniz Biyolojik Çeşitlilik ve Peyzajın Korunmasına İlişkin Protokol” uyarınca; proje sadece İstanbul`u ve Trakya`yı değil, Karadeniz`e kıyısı olan birçok ülkeyi ilgilendirmektedir.
Bölgenin doğal hayatı ve sularda yaşayan canlı varlıkların etkilenmesi eko-sisteme önemli ölçüde zarar verecektir.
Karadeniz`i Marmara Denizi`ne bağlayacak kanal projesi köyleri ve bölgedeki yerleşik düzeni bozacak, ortaya çıkacak iki yaka arasında en az 10 yeni köprünün yapılmasına neden olacaktır.
Komşu ülkelerle ortaya çıkacak yeni sorunları bir tarafa bıraktığımızda bile; akılla, bilimle ve bilgi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir projedir.
Bugüne kadar bir bilim insanı veya insanları “biz bu çalışmayı yaptık” demediklerine göre, gizlilik içinde yürütülen çalışmaların bölgemize ve ülkemize getireceği bir yarar yoktur. Yapılan birçok iş ve projede olduğu gibi, bazı kişi ve gruplara yeni bir rant kapısı açarak bölgemizi ve ülkemizi yeni sorunlar yumağının içine sokmak gibi bir sonuç doğuracaktır.
Aklın, bilimin ve bilginin galip gelmesini ve bu inattan vazgeçilmesini diliyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası