Dikkat edilirse, ülkemizde hemen her soruna hamasetle yaklaşılıyor. Bir başka ifadeyle, sorunların tespit edilmesi ve uygulanabilir çözüm önerilerinin geliştirilmesi değil, yok sayılması tercih ediliyor. Sorun yaşanmadığına ve var olan sorunların çözüldüğüne dair yaratılan algı, kamu idaresinin elini rahatlatan sihirli değnek işlevi görüyor.
Sadece, depremlerle ve inşaat mühendisliğinin meslek alanına dahil diğer konu ve sorunlarla ilgili olarak değil, hemen bütün toplumsal hayat bu algı üzerine düzenlenmeye çalışılıyor. Kürt sorunundan eğitime, ulaşımdan kentsel altyapıya, sorunu yok saymak ya da toplumu sorunun çözüldüğüne inandırmak adeta bir yönetim tarzı haline getiriliyor.
1999 depremlerinin kentleşmeden yapı stokuna, yapı üretim sürecinden yapı denetim sistemine kadar pek çok sorunu gün yüzüne çıkardığı kamuoyunun malumudur. Yine kamuoyu tarafından bilinmektedir ki, binlerce insanımızın hayatını kaybetmesine neden olan sorunların çözümü doğrultusunda, geleceğe dönük kaygıları giderecek adımlar atılmamıştır.
1999 Marmara depreminde binlerce insanımızı kaybettik, binlercesi yaralandı. Yapı stokunun içler acısı hali görünür oldu, kentlerimizin olağanüstü koşullara karşı ne kadar hazırlıksız olduğu açığa çıktı. Kamu yönetiminin afete ve afet sonrasına hazırlıksızlığı, telafi edilmesi mümkün olmayacak olumsuz sonuçlar doğurdu.
Marmara depreminden sonra, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şeklindeki iddianın, 1999 sonrası meydana gelen depremlerle ne kadar dayanaksız olduğu anlaşıldı. Marmara depreminden alınmayan dersler, gereği yerine getirilmeyen sorumluluklar 2011 Van depreminde yüzlerce insanımızın hayatını kaybetmesine sebebiyet verdi.
1999 Marmara depreminden ders çıkartılsaydı Van depreminin yol açtığı yıkım azaltılır mıydı? Öyle anlaşılıyor ki bu sorunun yanıtını, ne yazık ki yeni bir deprem felaketinden sonra bulmaya çalışacağız.
Türkiye bir deprem ülkesidir. Topraklarının, nüfusunun, sanayi tesislerinin büyük kısmı deprem tehlikesi altındadır. Bu topraklarda son yüzyılda 100 bini aşkın insan depremlerde hayatını kaybetmiştir.
Ülkenin en büyük sorunlarından olan depremin ancak yaşandığında hatırlanması, 1999`dan sonra kurulan hükümetlerin programında deprem tehlikesinin ve deprem önlemlerinin öncelikler sıralamasında yer bulamaması, yirmi milyon olarak ifade edilen yapı stokunun iyileştirilmesi doğrultusunda, lokal kentsel dönüşüm projeleri ve yapı denetiminden muaf TOKİ konutları dışında kayda değer uygulamaların hayata geçirilmemesi, kentsel dönüşüm projelerinin rant odaklı hale getirilmesi, afete hazırlık bilincinin oluşturulamaması ve organizasyonun ikna edici düzeye çıkarılamaması, yapı üretim ve denetim mevzuatının güvenli yapı üretimini sağlayacak özellikler taşımaması gibi gerçekler birleştiğinde, diğer nedenleri bir kenara bırakalım, insan hayatına verilen değer açığa çıkmaktadır. Ne yazık ki ülkemizde insan hayatı değil, rant beklentisi toplumsal yaşamın belirleyicisi haline getirilmiştir.
İnşaat Mühendisleri Odası, 1999 Marmara depremi ve 2011 Van depremi yıldönümlerinde, denetimi de içine alacak şekilde yapı üretim sisteminde köklü değişikliklere gidilmesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. Vurgulamaya da devam edecektir.
İnşaat Mühendisleri Odası, yapı üretim süreci zaaflı yönlerden arındırılıncaya, yapı stoku iyileştirilinceye, güvenli ve sağlıklı yapı üretilinceye, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayıncaya kadar sözünü söyleyecektir.
İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu